Bir Etik Eleştirisi
Değerlendiren: Şevval Güneş
Peter Singer, Melbourne ve Oxford üniversitelerinde Felsefe eğitimi gören Avustralyalı filozof ve hayvan hakları savunucusudur. Oxford’da ve ABD’deki çeşitli üniversitelerde görev yaptıktan sonra 1977 yılında Melbourne’deki Monash Üniversitesi’nde İnsan Biyoetiği bölümünün başına getirilen Singer, 1999 yılından bu yana ABD’de bulunan Princeton Üniversitesi Biyoetik bölümünde görev almaktadır. Kitabına da yansıttığı gibi evrimci bir perspektife sahiptir. Etik alanında birçok kitap yazan Peter Singer’in, Hayvan Özgürleşmesi kitabı ile hayvan haklarına ne denli önem verdiği görülmüştür. Yazar bunun yanısıra hayvan hakları ile sınırlı kalmayıp tüm etik tartışmaları konu alan çalışmalarda bulunmuştur. Nitekim bu değerlendirme yazısının ele alacağı çoğu üniversite ders kitabı olarak da okutulan Pratik Etik kitabı bu çalışmasının bir örneğidir.
Günlük hayatta yaptığımız eylemleri ‘pratikleri’ etik bir açıdan nasıl yorumlarız? Yazar bu amaç çerçevesinde etik dediğimiz kavramın ne olduğunu anlatmak yerine ne olmadığını anlatmayla başlayarak belirli konular üzerinde etik tartışmaları başlatmıştır. Etiğin sadece teoride iyi olduğu pratikte ise kötü olduğu düşüncesini yanlış bulmuştur. Pratikte kötü olan etiğin teoride de kusuru olduğunu savunan Singer, etik yargıların pratiğe yol göstermesi gerektiğini söyler.
Pratikte olan etiğin etkenler dolayısıyla değişebileceğini, etiğin teoride olduğu gibi basit bir şey olmadığını belirtir. Etkenlerin değiştireceği etik yargının tercihler sonucu olduğunu söyler ve bu tercihleri öznel olarak değerlendirir. Fakat etik kavramını evrensel bir kabul olarak göremeyeceğimizi de belirtir. Çünkü farklı kültürlerin olaylara yaklaşımı aynı olmayabilir. Bu da bir kültür için doğru bulunan bir görüşün diğer bir kültür için doğru bulunmamasına neden olur. Bu durumda hangi görüşün etik olacağına nasıl karar veririz? Kitabını bu tartışmalar üzerinden farklı konulara değinerek yazan Singer, bu tartışmalara bir çözüm sunmayıp bizden kendi sonuçlarımıza varmamızı ister.
Etik tartışmaları birçok yönden ele alıp ahlak ve din kısmına geldiğinde Singer, ahlak ile etik arasındaki ilişkiyi Marksistlerin görüşüne değinerek o zamanki ahlaki değerlerin iktisadi güçlerin elinde olduğunu söyler. Yazar, ahlaki değerlerimizin atalarımızdan gelen içsel bir güdü olduğunu savunarak evrimist bir bakış açısı olduğunu sergiler. Bu bakış açısını kitabı okurken yer yer görebiliriz. Etik tartışmaları diğer bir yönden ele alan yazar din ile etik arasındaki bağa değinmiştir. Dinin, doğru bulunanı yapmak için neden sunması ve bu nedeni ödüllendirme olarak cennet ve cehennem ilişkisine bağlar. Fakat bu türden bir tavır, yazarın kitap boyunca ele alacağı etik kapsamında değildir.
Her birey kendi genetik özellikleri ile dünyaya gelmelidir, başkalarının tercihleri doğrultusunda değil.
Yazar, din-etik ve ahlak-etik tartışmaları bağlamından sonra pek çok alanda etik tartışmaları ele alıyor. Bu alanlara değinecek olursak zenginlik ve yoksulluk alanında zengin insanların kendi hayatlarında karşılaşabileceği kazalara alacağı önlem için ayırdığı bütçeyi yoksul insanlara verilmesi gerektiği kanısına varmıştır. Filika etiği örneğinden yararlanarak zenginlerin yoksulları kurtarması durumunda zenginlerin de fakirleşeceğini böylelikle herkesin yoksullaştığını savunmuştur. İklim konusuna da kitabında yer verin Singer, tarihsel sorumluluk ilesi ile ülkelerin doğaya verdiği zararın her ülke için adaletli bir şekilde yapılması gerektiğini savunmuştur. Yani daha erken sanayileşmiş ülkelerin iklim için yapacağı fedakarlığın daha fazla olması gerektiğini söylemiştir.
Bu değerlendirme yazası genetik etik tartışmaları bağlamında ele alınacaktır. Bunun için öncelikle kitabın genel tavrına bakmak gerekir. Büyük bir hayvan hakları savunucusu olan Singer, türcülük kavramına kitabının pek çok bölümünde yer vermektedir. Özellikle hayvanlar üzerinde yapılan ırk üstünlüğünü, çıkarların eşit gözetilmesi ilkesi ile açıklamaktadır. Örneğin bir besin kaynağı olarak yediğimiz hayvan etinin bize vereceği haz ile kesilen hayvanın çekeceği acının eşit olması durumu çıkarların eşit gözlenmesi ilkesi üzerinde bir tartışma yaratmaktadır. Yazar bizim alacağımız hazın diğer türün çekeceği acıdan fazla ise bunun tercih edilmemesini söylemektedir. Yani biz insan türü olarak kendi aramızda uyguladığımız etiğin pratiğini, his duygusu olan tüm türler için uygulamalıyız. Bu davranışı sergilemeyen insanlar yazara göre cinsiyetçilik ve ırkçılık gibi ciddi etik tartışmalara neden olan türcülük davranışını sergilemektedir.
Hayvanlar konusunda aşırı hassasiyeti olmasına rağmen insanlar söz konusu olduğunda yazar aynı tavrı sergilemekten çekinir. Özellikle otizmli bireyler ve ötenazi konusunda eşit bir tavır sergilememektedir. Anne karnında olan bir fetüsün engel bulundurma durumuna göre eğer bir engel bulunduruyor ise o fetüsün istenen sağlam fetüs yerine anne rahminden alınmasını doğru bulmuştur. Örnek olarak bir dönem hamile kadınların kullandığı bir ilaç sonucu bazı uzuvları olmadan doğan bebeklerin olduğu görülünce piyasadan kaldırılan ilacı vermiştir. Bu önlem için ötenaziyi yanlış buluyorsak eğer ilacın piyasadan kaldırılmasını da yanlış bulmamız gerektiğini belirtmiştir. İlacın piyasadan kaldırılması bir bebeğin sağlıklı doğmasını garantilerken, bilinçsiz ötenazi sağlıksız olan fetüsün yerine gelecek olan bireyin sağlıklı olacağının garantisini veremez. Yazar his duygusu olamayan bir canlının üzerinde karar verme yetisi olacağını düşünmektedir. Ne var ki hayvan haklarına verilen önemin burada fetüse verilmediğini görmekteyiz. Fetüsün henüz bilinç kazanamadığı için birey kadar yaşama hakkı olmadığı savunulsa da hisse sahip olan havyalar kadar bir hisse sahip olup olmadığı fetüs için tartışmaya açılmalıdır. Nitekim böyle bir hissi barındırma ihtimali olan bir canlının yaşamına son verilmesi ne kadar kabul edilebilir?
Günümüz şartlarında sağlık alanında ilerleyen gelişmeler sayesinde birçok hastalık anne karnında tespit edilip tedavi edilebilmektedir. Bu tedavi yöntemlerinden biri olan kök hücre tedavisi için kullanılan embriyoların kullanılmasının etik olup olmaması nasıl değerlendirilmelidir? Tedavi edilecek olan bireyin tedavi olma değeri ile öldürülen embriyonun değeri bir olur mu? Çıkarların eşit gözetilmesi ilkesiyle bu eylem çakışmaktadır. Türcülük yapmamak adına hayvanların kesilip yenmemesi gerektiğini savunan yazar, embriyoların öldürülmesini yanlış bulmayarak tür içindeki üstünlük eylemlerini savunmaktadır. Genetik olarak sağlıksız bir bebeği sağlıklı olana tercih etmekle dünyaya gelecek olan bebeğin fiziksel özelliklerini istek doğrultusunda değiştirmek aynı olgu olarak görülmektedir. Doğacak çocuğun belirli bir genetik rahatsızlığı var ise elbette genetik tedavi kullanılabilir. Ama ebeveynlerin genetiğimiz, DNA’mız üzerinde olan ve anne ve babadan gelen özellikleri değiştirme isteği etik bir yargı olarak kabul edilmemelidir. Böyle bir eylem bizlerin doğacak bebeğin üzerinde kendi tercihlerimizi uygulamaktır. Bu da yazarın bahsettiği eşitlik kavramına uymamaktadır. Bu eylem eğer belirli bir sayıda kişiye uygulanırsa üstün ırk kavramını ortaya çıkarır ki bu da tür içi eşitsizliğini beraberinde getirecektir. Her birey kendi genetik özellikleri ile dünyaya gelmelidir, başkalarının tercihleri doğrultusunda değil.
Yazar his duygusu olamayan bir canlının üzerinde karar verme yetisi olacağını düşünmektedir.
Buraya kadar içeriğinden bahsettiğimiz kitabın birçok alanda etik tartışmalar başlattığı görülmektedir. Bugüne kadar günlük hayatta normal olarak yaptığımız pratikleri empati kurdurarak ve sorgulatarak etik açıdan nasıl değerlendirmemiz gerektiğini düşündürtmüştür. Konu başlıklarını çıkarların eşit gözetilmesi ilkesi altında yorumlamıştır. Çıkarların eşit gözetilmesi ilkesi ne kadar faydacı bir yaklaşım gibi görünse de genetik gibi konularda bu ilkenin çeliştiğini görmekteyiz. Yazar her ne kadar tür ayrımının ortadan kaldırılmasını istese de bugün ki dünya şartlarında bunun mümkün olmadığını görebiliriz.
Son olarak her canlı için eşitliği savunan yazarın ötenazi söz konusu olunca hayvan haklarının insan haklarından daha önemli görmesi kendi ile çelişmesine neden olmuştur. Singer etiğin pratikte iyi olmama nedenini teorinin kusurlu olması ile ilişkilendirmiştir. Bu kitabında pratiğe dökülecek teorilerinde çelişki olduğu söylenebilir. Tüm bunların yanında kitap etik alanına ilgi duyan okurlar için üslubu kolay ve anlaşılır bir dille yazılmış düşündürücü aynı zamanda sorgulayıcı bir eser haline gelmiştir. Üstelik tüm etik tartışma alanlarına yönelik tüm cevapları içeren çok yönlü bir perspektif sağlamıştır.
Pratik Etik, Peter Singer, çev. Nedim Çatlı, İstanbul: İthaki Yayınları, 2015, 470s.