Eleştiriden Uzlaşıya: Tasavvufun Teşekkül Seyri
İLEM İslam İlimleri Çalışma Grubu, 2 Aralık 2017, Cumartesi günü Yalova Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hacı Bayram Başer’i misafir etti. Başer, 2015 yılında Prof. Dr. Ekrem Demirli danışmanlığında tamamladığı “Sünni Tasavvufun Teşekkül Sürecinde Şeriat-Hakikat İlişki Sorunu (Hicrî III. ve IV. Yüzyıllar)” adlı tezinin bu yıl Klasik yayınlarından “Şeriat ve Hakikat, Tasavvufun Teşekkül Süreci” başlığı ile basılan kitabı çerçevesinde bir sunum gerçekleştirdi.
Başer sunumunu, tasavvufun teşekkül sürecini tasnif ettiği üç başlık altında gerçekleştirdi. Sunuma “Eleştiri” adını verdiği bölümle başlayan Başer, bu dönemlendirmenin iki temel meseleye dayandığını ifade etti. Birincisi, zenginleşen İslam toplumunun tevekkül-kesb irtibatında yaşadığı problemler, ikinci olarak ise değişen İslam toplumundaki ahlaki problemler ile yüzleşmenin etkileri. Başer bunlara bağlı olarak sufîlerin, değişen toplumun ilmî ve sosyal anlamda ayrışmasına yönelik eleştiriler dile getirdiğini söyledi. Bunların neticesinde Kitâbü’z-Zühd geleneğinin oluşması eleştirinin yazıdaki tezahürü olarak görülmektedir. Başer bu dönemin en önemli isminin ilk defa problemi derli toplu çözme gayreti içinde olan Muhâsibî olduğunu belirtti. Muhâsibî’nin bu girişimi ile birlikte mesele artık tasavvufun kendi içine dönmeye başlamıştır.
İkinci bölümü “Kriz” kavramı ile ifade eden Başer, bu dönemde tasavvufun belli başlı eleştiri ve söylemlerinin ortaya çıktığını ifade etti. Ancak Başer’e göre buradaki ana problem, özellikle diğer ilimlerin ehline karşı sufilerin, fenâ-bekâ gibi başlıca söylemlerine dayanak noktası bulamamaları ve bunları iyi ifade edememeleridir. Bu durum tasavvufun ilim olarak yer edinme çabasını da güçleştirmiştir. Akabinde sufîler, bu kriz durumunu ortadan kaldırma gayreti içinde olmuşlardır. Sufiler, ilimlerden elde edilen bilgileri pratiğe yansıtıp yeni bir bilgi elde ettiklerini söyleyerek bu bilgilerin ilimler içerisinde bir yeri olması gerektiğini ifade ederler. Ayrıca sufilerin tasavvuf istirmarcılarına karşı eleştiri ve tutumları bu çabanın bir başka boyutudur.
Üçüncü bölümde ise Başer artık “Uzlaşı” dönemine girildiğini belirtir. Serrâc, Kelâbâzi, Ebû Talib el-Mekkî, Hucvirî ve Kuşeyrî gibi tasavvufun klasik eserlerini yazan müellifler artık tasavvufun bir din ilmi olduğunu net bir şekilde ortaya koymuşlardır. Belli dayanaklar etrafında tasavvufun diğer ilimlerle irtibatının ve ilmî mahiyetinin ortaya konduğu bu şerh dönemi tasavvuf ile diğer ilimler arasındaki tenakuzun uzlaşıya dönüşümünü ihtiva etmektedir. Bu uzlaşı çabası bağlamında müellifler, şerî kıstaslara uygun görünmeyen tasavvufî ifadeleri de şathiye ile açıklamış, bu vesile ile tasavvufun uzlaşı alanında duruşunu pekiştirmişlerdir. Tasavvufun teşekkül sürecini ortaya koymak adına yapılan bu çalışma, kendi içinde ve diğer ilim dallarıyla irtibatı noktasında önemli bir yere sahiptir. Başer’in “çerçeve” olarak ifade ettiği bu çalışma, bu kapsamda alanında ilk çalışma denebilir. Başer, kitabının benzer çalışmalara dayanak olabileceğini ve bu çalışmalar neticesinde kitabının çerçevesinin daha iyi görülebileceğini özellikle vurgulamaktadır.