Endülüs Müslümanları ve İspanyol Engizisyonu
İLEM İhtisas Tarih Çalışma Grubu, 3 Aralık 2016 tarihinde İstanbul Üniversitesi’nden Doktora adayı olan Ayşe Kılıç’ı ağırladı. “Endülüs Müslümanları ve İspanyol Engizisyonu” başlıklı sunumunda, Ayşe Kılıç, Endülüs’ün Hristiyan İber Krallığı tarafından işgal edilişi ve bunun politik ve sosyal alanlardaki etkilerinden bahsederek; genelde dini grupların, özelde ise Müslümanların yaşadığı sıkıntı ve ötekileştirmelere değindi. Ayşe Kılıç, “İnsan ve Toplum” dergisinde yayınlanmış olan bu çalışmasında; Endülüs bölgesinin 1492 yılında Gırnata’nın düşüşüyle beraber, müslümanlara uygulanan ayrımcı politikaları ve onların geliştirdiği tavır ve refleksleri konu edinmektedir.
Tarihsel arka planı anlatmadan önce Kılıç bu alandaki kaynakların dağılımına değindi. Engizisyonu savunan veya tenkit eden eserlerin kaynakçalarını incelediğini ifade eden Kılıç bu eserlerin aynı kaynakları kullandığına dikkat çekti. Kılıç, konu ile ilgili farklı dillerde birçok kaynak olduğu, fakat çoğunluğunu İspanyol kaynakların oluşturduğundan bahsetti. Elbette bu konuya dair hatırı sayılır sayıda İngilizce kaynak da bulunmaktadır, önemli bir Avrupa Tarihçisi olması hasebiyle Henry Kamen’ın “The Spanish Inquisition” adlı kitabı bu kaynaklara örnek olarak gösterilebilir. Kılıç’ın belirttiğine göre bu kaynaklarda Yahudilere yapılan zulümlerden daha çok bahsedilir. Bu noktada tarihsel kaynakların kullanım ve yorumlanışına değinen Kılıç, bu dönemdeki olay ve olguların da farklı yorumlama şekillerinden nasibini aldığını vurguladı. Bunların dışında Lütfi Şeyban ve Mehmet Özdemir gibi Türk tarihçilerin de bu konu üzerine eğildiğinden ve bunu Osmanlı’ya göçler bağlamında ele aldıklarından bahsetti.
Bu konunun tarih-yazımındaki yerine değindikten sonra Kılıç, Endülüs Müslümanlarının tarihsel arka planını anlattı. Müslümanların Endülüs’e girişinden (711) kısa süre sonra (718) başlayan Reconquista hareketi 1492’de Gırnata’nın düşüşü ile sona ermiştir. Reconquista (İstirdad) İber yarımadasındaki Müslümanların varlıklarını ortadan kaldırmayı ve tekrar Hristiyan hakimiyetini sağlamayı hedefleyen düşünce ve fiillleri içeren hareketin genel adı olarak tanımlanabilir. Reconquista’nın etkisiyle ele geçirilen bu topraklar, işgalcilerin tabiriyle müslümanlardan geri alınır yani “yeniden fethedilir”. Bu dönem sadece İspanya ve İber yarımadası açısından değil, Avrupa tarihi açısından da bir dönüm noktası olur. Böylece bölgedeki müslümanlar politik olarak güçsüz hale getirilir ve yeni bir toplum oluşturulur. Özellikle yeni bir ulusun inşası olarak simgelenebilecek olan dil, o dönemde dil bilgisi kitabıyla yeniden reforme edilir. Bunun dışında tarihsel kahramanlar oluşturulur. “El-Cid destanı” buna iyi bir örnektir. Yeni bir toplum inşa etmenin bir diğer yönü ise, istenmeyen grupların toplumun dışına atılması veya dışlanması şeklinde gerçekleşir. Bu bağlamda, Müslümanlar ve Yahudiler yıllarca yaşamış oldukları topraklarda azınlık haline getirilir ve statüleri değiştirilir. 1491 yılındaki Gırnata Antlaşması uyarınca, Müslüman ve Yahudilerin; can, mal ve aile güvenliğini sağlama kararı alınmış ve dinlerini özgürce yaşama hakkı tanınmıştır. Fakat bu durum ancak 1497’ye kadar devam etmiştir. Bu işgalden sonra Müslümanlara dini azınlık grubu olarak “Müdeccen” adı verilir ve kaynaklarda bu şekilde kullanılır.
Gırnata Antlaşmasının şartlarına uyulmamasıyla beraber, bir dizi kısıtlama ve şiddet faaliyetleri meydana gelir. Bu durum başta kendisini toplumsal düzeydeki ayrıştırmalar ile gösterir. Örneğin, kıyafetlerde dini simgelerin kullanımı zorunlu hale getirilir, böylece insanların dini kimliği görünür hale gelir ve bu da toplumsal bir ötekileştirmeye sebep olur. Müslümanların mavi renkli yarım ay sembolü bulunan başlık takmaları zorunluluğu getirilmesi bu uygulamalardan biridir. Bu tip sosyal baskıların yanı sıra, dini azınlık gruplarının devlet kademelerinde yükselmesi engellenir ve bir süre sonra şehirdeki yaşam alanlarının kısıtlanmasına kadar devam eder. Daha sonraki yıllarda daha somut ve şiddetli yaptırımlarla karşılaşacaktır azınlık gruplar. Sürgün ve zorunlu vaftiz gibi uygulamalarla Hristiyan olmaları beklenir. Hristiyan olmayanlara zulüm edilip farklı işkenceler yapılırken, Hristiyan olanlara ise toplumda yine de daha düşük bir statü verilir.
Bu döneme damgasını vuran bir diğer olgu ise Engizisyon mahkemeleridir. Papa Dördüncü Sixtus tarafından onaylanan bu mahkemeler, birçok Yahudi ve Müslümanı yargılayıp ölüm cezası vermiştir. Bu mahkemelerin tarafgirliği ve katılığı sonucunda pek çok insan işkence görmüş veya görünürde Hristiyan olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir (Moriskolar). İnancını değiştirmeyen insanlar öldürülmekle kalmaz, malları da müsadere edilir ve mirasçılarına hiçbir hak tanınmaz. Bu dönemde farklı işkence yöntemleri de ortaya çıkar; su, makara, işkence sehpası gibi yöntemler bunlardan sadece bazılarıdır. Bu işkencelerin bazılarının kamuya açık olarak yapıldığı bilinir, bu durum otoritenin uygulanış şekli ve bunu toplumun gözlemci sıfatıyla beraber meşrulaştırdığını gösterir. Ayrıca devletin beden üzerindeki tahakkümünü de gösteren bu durum, etnik ve dini temizliğin sınırlarını gözler önüne sermektedir.
Sonrasında soru-cevap kısmıyla devam eden sunum, lisans ve yüksek lisans öğrencileri başta olmak üzere, farklı katılımcıların soru ve yorumlarıyla sona ermiştir.