Fener Rum Patrikhanesi Yahut Osmanlı’nın İnkırazı?

Ortodoks Hristiyanlar için dünya üzerindeki önemli merkezlerden birisi olan Fener Rum Patrikhanesi’nin İslamcı Dergilerdeki serüveninin incelendiği bu yazıda 1958-1979 yılları arasında yayımlanan toplam 14 haber incelenmiştir. Bu haberlerin ortak özelliği Patrikhanenin ilk dönemlerinden son zamanlarına kadar Osmanlı Devleti’ni yıkmak için Rumlara verilen desteğin merkezinde olarak görülmesidir. Yaklaşık yirmi yılı kapsayan bir tarihi süreçte çıkan haberlerin analiz edilmeye çalışıldığı bu yazıda zikredilen süreç ifade edilmeye çalışılmıştır.

Raif Ongan tarafından Hakkaniyet dergisinde “Fener Patrikhanesi Geçmişte ne idi-Sonra ne oldu” başlıklı yazıda ilk olarak İstanbul’un fethinden önceki tarihi süreç anlatılmış ve Latin istilası ve Katolik-Ortodoks ayrılığı nedeniyle Hristiyanlar arasındaki kavgadan ötürü İstanbul’un tabii güzelliğinden başka hiçbir şeyin kalmadığına değinilmiştir. Aynı derginin müteakip sayılarında bu sefer Fatih’in Patrikhane’yi kurmakla hata mı ettiği sorusunun cevabı aranmaktadır. Yazıya göre bu bir hata değil aksine “kurulma ve yükselme dönemlerinde” halkın devlete temayülünü sağlamak için önemli adımlardan birisini teşkil etmektedir. Fatih’in Patrikhane’yi kurması ve ondan sonra gelenlerin de bu politikayı sürdürmeleri İslam’ın “dinde zorlama olmaması” ile adalet hükmünün bir tecellisidir. Zaten Patrikhane’nin ayrılma hareketleri de devletin “inkıraz” yolunu tutmaya başladığı dönem olan Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan sonraki tarihi sürece karşılık gelmektedir.

Toplam 14 haberin 8’inin yer aldığı Hakkaniyet dergisindeki yukarıdaki haberlerin devamı olarak gelen yazılarda ise öncelikle üzerinde durulan mesele başkaldırma hareketleri olmuştur. Bu haberde Köprülüler zamanında “Türkler aleyhinde sönmez bir kin ve garaz besleyen” Patrik Parmenios’un Eflak beğine gönderdiği mektuba yer verilmiştir. Bu mektupta ise şunlar yazılıdır: “Türk vilayetleri Nasara eline girecek, Salip ve çan müminleri bütün Türk-İslam ülkelerini ellerine geçireceklerdir.” Rumların bu tutumları habere göre Avrupa’nın arayıp da bulmadığı bir zemini hazırlamıştır.

Hakkaniyet dergisinde devam eden seride ele alınan bir diğer konu da Türklerin gayrimüslimleri himaye meselesi olmuştur. Habere göre Avrupalıların Türk imparatorluğunu içeriden çökertmek istemelerinin sebebi ilk olarak dini bir sebep yani Hristiyanlıktır. İkinci sebep ise Türklerin İstanbul’un fethiyle ele geçirdikleri ticaret ağını tekrardan ele geçirmek istemeleridir.

17. yüzyılın sonlarına doğru Ortodokslar artık kendilerine yeni bir koruyucu ve destekçi bulmuşlardır: Koca Petro. Bir taraftan “Moskofları medenileştiren” Petro diğer taraftan da Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu zor durumdan faydalanmak istemektedir. Buradaki önemli husus Rusların kendilerini Bizans’ın varisi sayma keyfiyetleridir ki Osmanlı İmparatorluğu aleyhine yürüttükleri siyasetin temel istinad noktası da habere göre yine budur.

Çar Petro’nun isteği Kudüs’teki Kamame Kilisesi ve diğer kutsal makamlara Rumların atanmasıdır. Böylece Petro ilk olarak Türkler ile Papa ve Katoliklerin arasına açacak ikinci olarak ise Rumların hamiliğini üstlenmiş olacaktır. Ancak Osmanlı İmparatorluğu bu siyasetin farkına vararak bu isteği kabul etmeyecektir. Ancak Ruslar ve diğer Avrupa devletleri emellerinden vazgeçmemişler ve Rumları tahrik etmeye devam etmişlerdir. I. Abdülhamid döneminde Mora’da başlayan taşkınların merkezi Patrikhane olmuş, 1814 yılında ise Rumların ileri gelenleri silahlı bir topluluk kurmuşlardır. İzleyen süreçte Rumların elinde artık “adeta cenk kalyonu sayılabilecek tüccar tekneleri”nin sayısı giderek artacaktır.

Özellikle Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan sonra devletin içinde bulunduğu durumdan haberdar olan Rumlar ve Patrikhane bundan yararlanmayı bilmişlerdir. Bu dönemde Patrikhane artık ciddi olarak güçlenmiş ve Rum tebaanın da bir nevi avukatı ve işlerinin takipçisi konumuna gelmiştir.

Takip eden aşamada Patrik Gregorias ile birlikte üç piskoposun asılması süreci daha da körüklemiştir. Burada müellifin yaptığı yorum gerçekten dikkat çekicidir. İdam kararının her ne kadar yerinde olsa da dönemin şartları gereği verilmemesi gerektiğini söyleyen yazar idam yerine “daha isabetli tedbirlerin” alınabileceğini ifade etmektedir. Bu tarz bir yoruma incelenen 14 haberin hiçbirinde rastlanılmamıştır.

Hakkaniyet dergisindeki son haber de aynı minval üzere gitmektedir. Patrikhane Yunanistan’dan sonra en önemli merkezlerden birisidir ve Patrikhane din sahasının dışına çıkarak uzun dönemdir “şiddetli intikam duygularıyla” hareket eden bir yer haline gelmiştir.

Kemal Fedai Coşkuner kalemiyle 1964 yılında çıkan ve “Tarih Boyunca İslamiyet’e ve Türklüğe Suikast Şebekesinin Beyni: Fener Patrikhanesi” başlıklı yazı belli sorular sorarak başlamaktadır. Bu sorulardan en dikkat çekici olanlarından bir tanesi Patrikhane’nin bir din kurumu olup olmadığıdır. Patrikhane yazıya göre her zaman İslamiyet ve Türklük aleyhinde olmuş ve neticede bu süreç isyan ile nihayetlenmiştir. Burada üzerinde durulan meselelerden bir tanesi de Hakkaniyet dergisinde de görüldüğü üzere Bizans’ın varisi olma keyfiyetidir. Bu durum kendisini 1919 yılında yani fetihten tam 450 yıl sonra Fener Patrikhanesi’nin kapısına asılan Bizans’ın çifte kartallı bayrağında kendisine göstermektedir. Bundan sonraki süreçte Patrikhane bütün planlarını Yunanistan adına işlemeye başlamış ve Anadolu’yu Yunan’a “peşkeş çekmek ve eski Bizansı ihya etmek” uğruna elinden gelen her çabayı göstermekten geri durmamıştır.

Yeniden Milli Mücadele dergisinin 1977 yılındaki “Patrikhane’nin Politika İçindeki Elleri” başlıklı yazı ise Türkiye’nin Kıbrıs kadar önemli bir meselesinin de Patrikhane meselesi olduğunu vurgulayarak başlamaktadır. Her ne kadar kağıt üzerinde Patrikhane’nin politik meselelerle alakadar olma durumu söz konusu değilse de tarihi süreç bunun tam tersini göstermektedir. Patrikhane tarihte bir yandan Rumları Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtırken diğer yandan da kiliseler ve açtığı okullarla “durmadan ajan” yetiştirmiştir.

1977 yılına ait iki haber ise Yunan Kiliselerinin Fener Patrikhanesi’ne bağlanması ile alakalıdır. Bu haberlere göre Yunan parlamentosunca kabul edilen “Kilise Yasası” “Türkiye’nin hayrına olmayan planlı maksatlı bir tasarruftur.” Bu durum karşısında Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği genel başkanı tarafından talep edilen ise Fener Patrikhanesi’nin yurtdışına çıkarılmasıdır.

1979 yılında Yeniden Milli Mücadele dergisinde çıkan yazı ise maddeler şeklinde “Fener Patrikhanesi’nin İhanet Programı”nı açıklamaktadır. Bunlara göre Türkler Rumların ezeli düşmanlarıdır. Bunun için yapılması gerekenler temel olarak medeni alemi Türklere karşı düşman etmek, Türk milletini dini ve ahlaki yönden çürütmek ve isyan ve fitne hareketlerini teşvik etmektir.

Sonuç olarak Fener Patrikhanesi İslamcı Dergilerde sürekli olarak Rumları destekleyen ve Osmanlı Devleti’ni içeriden yıkmaya çalışan bir kurum olarak gösterilmektedir. Yaklaşık yirmi yıllık bir süreci izleyebildiğimiz bu haberlerin temel olarak Hakkaniyet ve Yeniden Milli Mücadele dergilerinde çıkmaları dikkat çekicidir. Özellikle Hakkaniyet dergisinin bir seri haber şeklinde toplam sekiz sayısında bu konuyu işlemesi üzerinde düşünülmesi gereken bir meseledir. 1958 yılında bu bahis üzerinde neden bu kadar durulduğu gerçekten önemli gözükmektedir.

Kaynaklar

Raif Ogan, Fener Patrikhanesi Geçmişte Ne İdi Şimdi Ne Oldu, Hakkaniyet, Sayılar: 24, 27, 28, 29, 31, 33, 37, 38. Yıl: 1958.

Patrikhane Hakkında Mühim Bir Türk Resmi Vesikası, Hakkaniyet, 1958, 23. Sayı.

Kemal Fedai Coşkuner, Tarih Boyunca İslamiyete ve Türklüğe Suikast Şebekesinin Beyni: Fener Patrikhanesi, 1964, 1. Cilt 8. Sayı.

Patrikhane’nin Politika İçindeki Elleri, Yeniden Milli Mücadele Haber, 1973, 4. Cilt 177. Sayı.

Yunan Kiliseleri Fener Patrikhanesine Bağlanıyor, Yeniden Milli Mücadele, 1977 8. Cilt 396. Sayı.

Fener Patrikhanesi Yurt Dışına Çıkarılmalıdır, Yeniden Milli Mücadele, 1977, 8. Cilt 400. Sayı.

Fener Patrikhanesinin İhanet Programı (!),  Yeniden Milli Mücadele, 1979, 10. Cilt 514. 9. Sayı.

Leave a Comment