Hareketin Nicelleşmesi: Yeni Doğa Felsefesinin Yükseliş

İlem Felsefe Çalışma Grubu Medeniyet Üniversitesi’nden Dr. Engin Koca’yı ağırladı. Koca, Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu danışmanlığında tamamladığı “Hareketin Nicelleşmesi: Yeni Doğa Felsefesinin Yükselişi başlıklı modern fiziğin Doğuşu’na odaklandığı doktora tezini katılımcıların istifadesine sundu.

Mekanik fiziğin doğuşunun ardında yer alan birbiriyle irtibatlı iki parametrenin varlığına dikkat çeken Koca, söz konusu olgunun toplumsal, siyasal ve ekonomik tezahürlerini bir tarafa bırakarak sunumunu zihniyetteki dönüşüme işaret etmesi bakımından yöntemsel, metafiziksel ve fiziksel tartışmalar ile sınırlandıracağını belirtti. Söz konusu sürece katkıda bulunmuş, kırılma noktalarını teşkil eden temsil gücü yüksek düşünürlere işaret edeceğini ifade eden Koca’nın en temel iddiası, mekanik fiziğin doğuşunun zemininde klasik anlamda fiziğin mekanik sanatına indirgenmesinin yer aldığı şeklindedir.

Yeni doğa felsefesini mümkün kılan en temel dönüşüm, niteliksel hareketin niceliksel harekete indirgenmesi olmuştur. Kavramsal düzeyde gerçekleşen dönüşümle birlikte niteliksel terimlerle tanımlanmış organik tasarımlı formalist ve statik Aristotelesçi ontoloji yerinden edilmiş, akabinde niceliksel terimlerle tanımlanmış mekanik tasarımlı atomcu ve dinamik (ilişkisel) bir ontoloji hâkim olmuştur.

Grek ve Orta çağ felsefelerinin temel yorumlama biçimi organik modeli teşkil etmektedir. Grek düşünürleri doğanın hareketli olmasını onun bir ruha sahip olmasıyla, düzenli olmasını da bir akla sahip olmasıyla açıklamışlardır. Buradan hareketle organik tasavvur, var olan her şeyi canlı varlıklarla kurulan analoji yoluyla kavramaktadır. Organik modelin ayırt edici hususiyetlerinden en önemlisi mahiyet fikrini ön planda tutmasıdır ki mahiyetin varlığını kabul etmek buna takip eden amaçlılığı kabul etmeyi gerektirir. Aristotelesçi evren anlayışında, var olan her şey belirli bir amacı haiz, öyle ki bu amacı gerçekleştirmek için var olduğunu söylemek mümkündür ve doğal olarak bu anlamda bir tercih etmeden bahsedilemez. Doğal olarak denebilir ki, ergon’dan türetilen energeia Aristoteles terminolojisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Buradan çıkarılacak temel sonuç ise özün varlığı öncelediği düşüncesidir. Organik modeli mekanik olandan ayıran nokta ise mekanik modele geçişle mahiyet fikrinden bütünüyle vazgeçilmesidir. Erek nedenin yerini etkin nedenler alır ve bu noktada bireylerden (tikellerden) bahsedebilmek mümkün görünmemektedir. Bu anlamda hareketi bir araz olarak taşıyan, kendinde hareketin ilkesi olan statik bir tözden bahsedilemez. Bu minvalde olmak üzere Koca, sunumunu söz konusu amaçlılıktan ve mahiyet fikrinden vazgeçilmesinin nedenlerinden söz ederek sürdürdü.

Modern dönemde örneğini gördüğümüz varoluşçuluk düşüncesi temsilcileri özün varlıktan sonra geldiği iddiasında bulunurken, esasında varlığın amaç olduğuna ve varlığı önceleyen başka bir amaçtan bahsedilemeyeceğine işaret etmişlerdir. Varlığa geldikten sonra amaçlar bir bütün içerisinde bireyler tarafından tabiri caizse yaratılmaktadır. Bu noktada Koca, felsefe tarihine ilişkin dikkat çekici değerlendirmesini şu sözlerle ortaya koymuş olur: “Felsefe tarihi bilimsel modellerle yorumlanarak dünya görüşleri halini alan inançlar tarihidir.” On yedinci yüzyıldan sonra Teizmler Hümanizme dönüşmüş, mekanik model ile Hümanizmin sentezi de moderniteyi meydana getirmiştir. Bu minvalde olmak üzere, tüm dünya görüşleri gibi modernite de bir sözleşmedir. Modernite, güç karşısında anlamdan vazgeçme olarak tanımlanabilir. Modernizme ilişkin önemli tespitlerde bulunan Koca, modernitenin doğa karşısında insana güç verdiğini fakat eşzamanlı olarak elinden anlamı aldığına dikkat çekti. Böylece tüm bu hususlar mekanik fiziğin doğuşunu tüm yönleriyle ele alma gerekliliğini bir kere daha ortaya koymuş olmaktadır.

 Descartes’a gelindiğinde o, maddenin özü gereği hareketli olduğunu, onu harekette tutan bir nedeninin olmadığını öne sürmüştür. Descartes madde parçacıklarının kendilerini etkileyen dışsal kuvvetlere tepki göstermesi anlamında eylemsizliği conatus kavramı ile karşılar.  Hareketi muhafazaya yönelik sürdürülen çaba, gösterilen direnç, Descartes’ın bireyleri mekanik kabul etmesinin de nedeni durumundadır. Dolayısıyla Descartes’a göre asıl olan tözler, bireyler değil bu yapıları meydana getiren yasalardır. Doğada yasalılık hâkimdir ve şeylerin varlığa gelişlerinde bir ereğin varlığından bahsedilemez.Enerjinin korunum yasası gibi mekanik modelin ortaya çıkardığı çok çeşitli bilimsel ilkeler manzumesine Descartes ve Newton örnekleri özelinde işaret ettikten sonra Koca, tekniğin önemine vurgu yaparak sunumunu sürdürdü. Değişimin bir diğer veçhesi ise teknik ile ilgilidir çünkü klasik mekanik sanatı tam anlamıyla bir tekniktir. Teknik en geniş anlamıyla toplumların, kültürlerin var olmasını sağlamaktadır fakat söz konusu varlığın sürdürülmesi adına pratik sanatlar hayati önemi haizdir. İnsan dışındaki tüm canlılar, nedenselliğe tabi ve dolayısıyla doğa yasaları içerisine gömülüdürler. Fakat insan, teknik aracılığıyla doğayı kendi karşısına koyarak onu değiştirip dönüştürebilme yeteneğine sahiptir.  Descartes, teknik uğruna akıl ve irade arasında süregelen hiyerarşik ilişkiyi tersine çevirerek iradeyi ön plana çıkarmıştır. Nasıl ki dışarıda öngörülemez bir biçimde duran doğayı öngörülebilir kılmak için tekniğe ihtiyacımız varsa içimizdeki vahşi doğayı öngörmek için de bu anlamda pratik sanatlara ihtiyaç vardır; fakat sanatların özelliği ancak ve ancak bir şeylerin nasıl yapılacağının bilgisidir. Dolayısıyla sanatlar bu anlamda mahiyet sorusu ile ilgilenmemektedirler. Aristoteles İkinci Analitikler’de dört temel sanatı diğerlerinden tefrik etmektedir. Matematiksel sanatlar optik, mekanik, astronomi ve müziktir ki bunlardan en önemlisi mekanik sanatıdır.

Galileo başta olmak üzere mahiyet sorusu dışarıda bırakılarak metafiziğin elenmesinin amaçlandığını vurgulayan Koca, bilimin tümüyle klasik anlamda optik, astronomi, mekanik gibi sanatlara indirgenmeye çalışıldığını ifade etti. Arşimet, Batlamyus, Galileo gibi düşünürlerin yer aldığı dönemde klasik anlamda metafiziğe referansı gerektiren mahiyet sorunu ile ilgilenilmemiştir. Fakat Descartes, nedenlere ilişkin dinamik teorisine ihtiyaç olduğunu belirterek bir dinamik teorisi önermiş, klasik anlamda fiziğin önemini vurgulayarak metafiziğin geriye itilmesinin ilerlemenin önünde engel teşkil ettiğine inanmıştır. Tüm bunlardan hareketle Koca, Descartes’ın spekülasyondan ibaret kalan önerisini Newton’un tahsis ettiğini ve böylece modern bilimin kurucusu olduğunu vurgulayarak konuşmasını noktaladı.

Leave a Comment