İbn Haldun’un Toplum ve Siyaset Teorisinde Asabiyet
İbn Haldun’un Toplum ve Siyaset Teorisinde Asabiyet, Kamuran Gökdağ, 14 Ekim Cumartesi, 17:30
İbn Haldun’un çağdaş pek çok tartışmaya bir kaynak niteliğinde belki de bir kıyas noktasında olması nedeniyle onun yeniden ve derinlikli bir okuma gerekliliği ortaya çıkmıştır. Kamuran Gökdağ, böyle bir gerekliliği ve mevcut İbn Haldun okumalarının eksikliğini giderme iddiasını da barındırarak İbn Haldun’un sosyal bilimlere temel katkılarından biri olan asabiyet kavramını “İbn Haldun’un Toplum ve Siyaset Teorisinde Asabiyet” başlıklı doktora tezinde incelemiştir. Bir felsefeci olması hasebiyle asabiyet kavramını felsefi bir zeminde tartışarak, doktora tezinin başlığını kullandığı sunumunda derin ve nitelikli bir sunum gerçekleştirmiştir.
Konuşmanın girişinde belirttiği üzere Kamuran Gökdağ’ın gördüğü ve gidermeye çalıştığı önemli eksiklik, asabiyet kavramını İbn Haldun’un sistemi içerisinde bir bütün olarak ve onun izleklerini takip ederek geniş bir teorik perspektiften analizinin olmayışıdır. Gökdağ asabiyet kavramının analizinden vardığı sonuçları açıklamaya başlarken klasik siyaset felsefe geleneğinin insan üzerine ortaklaştığı temel ilke olan insanın doğası gereği toplumsal bir varlık oluşu düşüncesine vurgu yapar ve İbn Haldun’un yeni bir ilim olarak ortaya koyduğu umran ilmini anlatırken bu ilkeyi kendi bağlamında dönüştürdüğünü belirtir. Gökdağ’a göre İbn Haldun’un perspektifinde bu zorunluluğun kendisi insanın doğası gereği asabiyete sahip olduğunu gösterir. Gökdağ klasik siyaset felsefesinin kabul ettiği bu temel ilkeye İbn Haldun’un yaptığı müdahaleyi detaylandırırken “zoon politikon” ilkesinin açımlandığı iki düzlem yani beden ve nefs düzleminden hareketle şekillenen ideal ve reel topluma ulaştıran epistemolojik şemanın, klasik filozoflarca kullanıldığını belirtmekte ancak İbn Haldun’un bu iki düzlemi tek bir düzleme indirgeyerek reel bir perspektifle toplum analizi sunarak bu epistemolojik şemaya müdahalede bulunduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla İbn Haldun insanın bedeni ve doğal yaşamı üzerinden geliştirdiği ihtiyaçlar teorisiyle toplum ve siyaseti açımladığı ifade edilmektedir. Gökdağ bu klasik insan tanımı ilkesine İbn Haldun’un yaptığı ilk müdahaleden sonra ikinci müdahaleyi ihtiyaçlar teorisindeki temel ihtiyaç olan beslenme ve barınmaya ek olarak korunma ve savunma ilkesini eklemesi olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla asabiyetin yalnızca siyasi bir içeriğe sahip olmadığı aynı zamanda toplumsal bir aradanlığı sağlayan temel motivasyon gücünü de içinde barındırdığını belirtmektedir.
Sunumuna doktora tezinde kullandığı sonuç mahiyetindeki bir şema ile devam eden Kamuran Gökdağ, İbn Sina’nın madde-suret teorisini toplum ya da umran ile siyaset ya da mülkiyet arasındaki ilişki üzerinden tekrar okuma çabasına girmektedir. Bu çaba sonucunda Gökdağ’a göre İbn Haldun madde-suret teorisindeki bu iki ilişkiyi yalnızca toplum ve siyaset arasında kurmadığını, toplum ve siyaset düzlemlerini meydana getiren birçok dinamikler arasında da kurduğunu belirtmektedir.
İbn Haldun’da toplum ve siyaset oluşumunu teorik tartışma içerisinde sürdüren Kamuran Gökdağ, asabiyetin iki farklı fonksiyonunu kavramsallaştırma çabasına girer. Beslenme ve barınmaya dayalı ihtiyaçların karşılanması ile bir araya gelmenin sonucu ortaya çıkan yaşama iradesiyle toplum oluşmakta ve Gökdağ buna kurucu asabiyet demektedir. Korunma ve savunmaya dayalı ihtiyaçların karşılanması ile bir araya gelmenin sonucu ortaya çıkan yasama iradesiyle de siyaset oluşmakta ve Gökdağ buna kurucu-yıkıcı asabiyet demektedir. Fakat Gökdağ bu iki farklı düzlemin teorik bir ayrım olduğunu pratikte ise böyle ayrımdan bahsedilemeyeceğini vurgulamıştır. Bir diğer kavramsallaştırma çabasında ifade edilen kavramlar ise yaşama iradesinin ilerlettiği lüks yaşama arzusuyla hadari yaşam yani şehirleşmiş, lüks yaşantıyı gaye edinilmesine hadariyet teleolojisi, yasama iradesinin ilerlettiği muktedir olmayı gaye edinilmesine de iktidar teleolojisidir.
Kamuran Gökdağ kavramsallaştırdığı ayrımlarla beraber birçok ikilikler üzerinden madde-suret teorisi işlemeye devam etmiş ve asabiyetin oluşumuyla ortaya çıkan toplum ve siyaseti açıklamayı bitirmiştir. Sunumunun sonraki kısmında ise bir asabiyetin çözülme sürecini anlatmıştır. Bu süreci oluşum sürecinin tam tersi bir süreçte ilerlediğini yani çözülmenin, madde-suret ilişkisi içerisinde son surette konumlanan mülkten yani iktidar teleolojisinden başladığını belirtmektedir. Bu çözülmeyi de iki farklı kavramla ifaden Gökdağ, birine iktidar hafızası kaybı diğerine de iktidar arzusu kaybı demiştir. Daha sonra hadariyet teleolojisindeki çözülme sürecini de arzu yozlaşması ve iktidarın konumuyla iktidarın kökleri arasındaki yozlaşma olarak ifade etmektedir. Böylece asabiyetin çözülmesi de gerçeklemiş oluyor. Sunumunu burada bitiren Kamuran Göktağ, soru ve cevap faslıyla devam etmiştir. İbn Haldun’un asabiyet kavramını teorik bir zeminde ve İbn Haldun’un bağlamında okuma çabası sonucu, asabiyetin toplum ve siyaset teorilerindeki konumunu yeniden gözden geçirmemizi sağlayacak geniş bir perspektif sunmuştur.