İnsansız Hava Aracı Sistemleri, Hukuk ve Ahlakîlik

İnsansız Hava Araçları, uzaktan kumanda edilerek uçan veya kendiliğinden belli bir uçuş planı üzerinden otomatik olarak hareket eden uçaklardır. Teknolojik ilerleme, iletişimin ve ulaşımın daha hızlı ve kolay olmasını sağlamakla birlikte; savunma ve saldırı mekanizmalarında kullanılmakla savaş araç-gereçlerini daha karmaşık hale getirmektedir. Bilişim teknolojisindeki gelişmeler, bilgisayar yazılımlarının ve programlarının gerektiğinde savaş aracı olarak kullanıldığını göstermekte dolayısı ile savaş şeklini de değiştirmektedir.

İnsansız Hava Aracı Sistemleri özelinde, geleceğin teknoloji gelişmelerine hukukun hazır olup olmadığı meselesi, bu araçların üretiminin ve kullanımının ahlakiliği, yaşanılacak problemlerin öngörülmesi gibi tartışmalar bu araştırmanın konularıdır. Araştırmanın hedefi ise askeri kullanımdaki İHAS’ların gelişim ve kullanım sürecini tespit ve gerek sivil gerek askeri İHAS’ların kullanımında karşılaşılacak hukuki ve ahlaki problemlere dikkat çekerek bir öneri sunmaktır.

İnsansız Hava Aracı Sistemleri

İnsansız Hava Aracı, en basit tanımıyla uçma kabiliyetine sahip uzaktan kumanda ile yönlendirilebilen yahut yüklü veriler sayesinde otonom olarak kendisini yönlendirebilen veya iki özelliği birlikte taşıyan pilotsuz hava aracıdır. Drone olarak da isimlendirilen İnsansız Hava Aracı, yalnızca uçak platformunu ifade etmesi ve onu uçuran sistemin tamamını karşılamaması sebebiyle artık İnsansız Hava Aracı Sistemi olarak ifade edilmektedir (Karaağaç, 2012). İnsansız Hava Araçları, 1930’larda hedef uçak olarak kullanılan radyo kontrollü uçakların çıkardıkları sesten ötürü İngilizce ‘arı’ anlamına gelen ‘Drone’ kelimesi ile de isimlendirilmektedir (Dikmen, 2015). Ancak hem ülkeler hem kurumlar farklı isimlendirmeleri tercih edebilmektedirler. İngiliz resmi açık kaynakları İHAS’ların türü olan uzaktan kumanda ile yönlendirilenler anlamına gelen ‘Remotely Piloted Aircraft Systems – RPAS’ (Uzaktan Pilotlu Hava Aracı Sistemleri) kavramını kullanmaktadır. İsrail’in resmi açık kaynakları ‘İHA’ kavramını kullanırken (Dikmen, 2015), Türkiye’de çıkan haberlerde daha çok ‘Heron’ ve ‘Drone’ isimlendirmesi göze çapmaktadır. Her ne kadar farklı isimlendirmeler ile zaman zaman karşılaşılsa da literatürde en çok kabul gören ve kullanılan İHAS (İnsansız Hava Aracı Sistemi) kavramıdır.

İnsansız Hava Aracı Sistemleri, sivil ve askerî alanda kullanılmak üzere ayrılmaktadır. Sivil İnsansız Hava Aracı Sistemlerinin, hobi amaçlı kullanımlar ile birlikte fotoğraf çekimi, kargo vb. amaçlarla taşımacılık için de kullanıldığı gözlemlenmektedir. Ölümcül olan ve olmayan çeşitli yükleri taşıyabilen İHAS’lar, Silahlı İnsansız Hava Araçları ve Silahsız İnsansız Hava Araçları olarak isimlendirilebilmektedir. Tüm ordularda çoğunlukla gözetleme ve hedef tespiti gibi istihbarî amaçlarla kullanılan İHAS’lar; sınır ve kaçakçılık, çevre ve yapılaşmanın kontrolü gibi pek çok sivil alanda da kullanılmaktadır.

Tarihi Gelişim Süreci

Tarihi süreç incelendiğinde dikkati çeken iki ülke ABD ve İsrail’dir. Yürüttüğü harekatlar gözönünde bulundurulduğunda İsrail, İHA’ları muharebelerde düzenli keşif görevi için kullanan ilk ülkedir. Özellikle üretimde dikkati çeken ülke ise ABD’dir. Bu sebeple Silahlı İHAS’ların gelişim süreci ancak bu iki ülke üzerinden takip edilebilmektedir.

İnsansız Hava Aracı Sistemlerinin ortaya çıkışı 1900’lü yılların başlarına kadar götürülmekle birlikte seri üretimleri Soğuk Savaş sonrası döneme denk gelmektedir. Bunun muhtemel nedeni, teknolojik gelişmelere ilaveten rekabetçi silahlanmanın sona ermesi ile birlikte Batı’nın insan hayatını riske sokmadan stratejik seviyede belirleyici özellikte silah arayışına girişmesi olarak iddia edilebilmektedir. (Dikmen, 2015, s.4 / 148) 60’larda görünmez İnsansız Hava Aracı üretme çalışmalarıyla ABD öne çıkarken, 1973 (Yom Kippur) ve 1982 (Suriye harekatı) yıllarında İsrail’in İHAS’ları keşif-gözetleme, sahte hedef, hedef saptırma gibi görevleri yerine getirmek üzere kullandığını görmekteyiz. (Uyar, 2010) 1998-1999’da Kosova Muharebesinde aktif rollerde kullanılan İHA’lar ile hedeflerin lazerlerle işaretlenmesi ve savaş uçaklarının imhası Silahlı İnsansız Hava Araçları’nın üretimini hızlandırıp, kullanımını yaygınlaştırmakla birlikte araştırmaların önünün açılmasını sağlamıştır. (Akyürek & Yılmaz & Taşkıran, 2012)

2000’li yıllar, Silahlı İHA’ların ABD ordusu tarafından Yemen’de ve 2002 yılından itibaren Afganistan ve Irak’ta kullanılmaya başlanması ile, Silahlı İHA’ların başrolünü oynadığı yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu yıllar ABD tarafından İHA’lara silah ve füze sistemlerinin monte edildiği ve mayın arama, sağlık malzemesi bütünleme ikmali, kuvvet koruma görevleri de İHA’ların rolü olarak tanımlandığı yıllardır. 2002 yılında füze sistemine sahip Silahlı İHA’nın, Yemen’de bir el-Kaide üyesinin öldürülmesi ile sonuçlanan kullanımı görülmektedir. 2004 yılında CIA tarafından ilk defa Pakistan’da da kullanılan bu sistemler, İngiliz ordusu tarafından 2007 yılından itibaren Afganistan’da, İsrail ordusu tarafından ise 2008’den itibaren Gazze’de kullanılmaya başlanmıştır. Bu yeni kullanım şekli ile birlikte, düşman unsurların keşfi ve imhası süreci Birinci Körfez Harekatı’nda üç günü bulurken, bu süre bugün Silahlı İHA’larla Irak, Afganistan, Pakistan örneklerinde olduğu gibi beş dakikaya indirilmiştir. (Akyürek & Yılmaz & Taşkıran, 2012) Bu bilgi bize Silahlı İHA’ların önemini anlatmakla birlikte üretiminin ve kullanımının neden arttığının cevabını da vermektedir. Zira İHAS’ların üretim ve kullanımdaki maliyetleri sanılanın aksine çok daha düşüktür.

İnsansız Hava Araçları, Hukuk ve Ahlakîlik

Bilişim alanındaki teknolojik yenilikler, yapay zekâ ve robotik mühendislik konusunda yaşanan hızlı gelişmeler, insansız sistemleri bir bilim kurgu konusu olmaktan çıkarmıştır. Ve bu insansız araçlara 21.yüzyılın muharebe alanında yer açmıştır. (Akyürek & Yılmaz & Taşkıran, 2012). İnsan, sadece söz konusu bilme başarılarıyla, maddi üretim faaliyetiyle belirlenen ya da seçkinleşen bir varlık değildir. O, yirminci yüzyılın kanlı ve çatışmalarla dolu tarihinin de gösterdiği üzere, çoğu zaman kendini öne çıkartıp temele alırken kendisinin dışındakileri ötekileştirip değersizleştiren tutumuyla, ölçüsüz egoizmi ve acımasızlığıyla temayüz edebilmektedir. (Cevizci, 2014). İnsansız Hava Aracı Sistemlerini ahlakiliğe konu ettiğimiz noktalardan birisi de budur. İHAS’lar teknolojinin ilerlemesi ile birlikte insan canının kıymetine ve güvenliğine binaen ortaya çıkarılmış araçlarmış gibi bir izlenim verilmek istenmektedir. Söylenen ve İHAS’lar hakkında olumlu nitelik olarak yazılanlardan biri, pilotun/mürettebatın can güvenliğidir. Oysa ilerleyen süreçlerde öngörülen, kendisini kamufle ederek üzerinde taşıdığı füzeleri düşman sahasına bırakabilen İHAS’ların üretilmesidir. Bunun yapılabilmesi için çeşitli alanlarda ilerlemelerin kaydedilmesi ve yapay zekâ gibi çalışmalardan olumlu sonuçlar alınması gerekmektedir. Öngörülen bu ilerlemenin gerçekleşmesi halinde, kamufle olabilen İHAS’a karşı saldırı yapabilme oranı ciddi manada düşecektir. Geliştirilen karşı ataklar ile bunun engellenebilmesi kısmen mümkün olsa da, ileri teknolojiye sahip birkaç ülkenin tekelinde bulunacağı açıktır. Bu durumda kamufle olabilen İHAS’lar ile kendi pilotunun can güvenliğini tesis eden devletler, bu teknolojiye sahip olmayan ülkelerin hava sahalarını fark edilmeksizin istila edebileceklerdir. İHA’ların savaş aracı olarak kullanılması ile değişen savaş ahlakı, kamufle olan İHAS’ların kullanımı ile başka bir boyuta taşınacaktır.

İnsansız Hava Aracı Sistemlerine kazandırılmak istenen; keşif, taktik keşif ve gözetleme, bomba veya füzeli hava atakları, endirekt (görmeyerek) atışlar için ileri gözetleyicilik, sınırların kontrolü ve korunması, mayın arama ve imha, kaçakçılık ile mücadele, kimyasal, biyolojik ve radyolojik tarama, denizcilikte gemi tanıma ve tecrit, muharebe arama ve kurtarma, hava radyolink ve role görevi, noktadan noktaya kargo teslimi, hava durumu veri toplama (Akyürek & Yılmaz & Taşkıran, 2012) gibi özellik ve yetenekler, teknoloji alanında ilerleme ve özelde istenen başarıya ulaşılabilmesi için yapay zekâ çalışmalarından tam verim alınması ile sıkı bir bağlantı içindedir.

Geleceğin klasik savaş ortamında görev yapacak İHA sistemlerini geliştirme çalışmaları da tabii olarak birçok ülkede devam etmektedir. Bu çalışmalar ışığında yakın gelecekte İHA sistemlerinin mevcut insanlı savaş uçaklarına benzer kabiliyetlere sahip olacağı öngörülebilmektedir. Orta ve uzun vadede ise fazla pilot müdahalesi gerektirmeden sürü halinde görev yapacak olan robot İHAS’ların görülmeye başlanacağı tahmin edilmektedir. (Karaağaç). Asıl hedef ise pilot müdahalesine hiçbir şekilde ihtiyaç kalmayacak İHAS’ların üretilmesidir. Bu durumda akla gelen soru, savaşın kimler arasında gerçekleştirileceğidir. Silahlı İnsansız Hava Araçlarının tamamen insandan arî bir şekilde çalıştığı dönemde bu savaş kimlerin savaşı olacak sorusu insan zihnini derinlemesine meşgul eden ve cevaplanması zor sorulardan yalnızca birisidir. Meydana gelen zarardan sorumluluk kimlere ve nasıl yüklenecektir? Özetle söyleyecek olursak İnsansız Hava Araçları ile yapılan savaşlar ‘Pilotun elini kirletmeden savaştığı bir sanal savaş’tır. Bir zamanlar korku ve bilim kurgu olarak tasarlanan film ve romanların insandan bağımsız robotları konu edinmesi günümüzün bilimsel gerçeğidir. Peki robotların yapacağı bu savaşın sorumluluğu kime ait olacaktır?

Askeri amaçlı kullanılan İHAS’lar ile ilgili ahlakî problemlerin bir diğeri, tehlike ile birebir yüzleşilmeden tehlike olarak algılanan unsurun yok edilmesidir. Kişi binlerce kilometre ötede bulunan sıcak kahvesini yudumladığı merkezden, tehlike olarak algılanan bir bölgeye İHA ile füzeyi bıraktırabilmektedir. Tehlikenin yalnızca bir düğmeye basılarak yok edildiği durumlarda, orantılılık ile ilgili olarak düğmeye basan yahut emri veren kişi hangi dayanaklar ile durumu meşrulaştıracaktır? Zira tehlike ile yüz yüze kalmayan şahıslar verdikleri zarar ile yüzleştiklerinde orantılılığı nasıl hesaplayacaklardır? Bu şekilde yapılan operasyonlarda görev alan pilotların daha sonrasında çeşitli bunalımlar yaşadıkları bilinmektedir. Birleşik Devletlerin Drone operatörü Brandon Bryant örnek olarak verilebilir. Afganistan’da 2 sivil çocuğu insansız hava araçlarıyla öldürdükten sonra duyduğu pişmanlığı çeşitli şekillerde dile getiren Bryant, sonrasında pilotluğu bırakarak insan hakları savunucusu olmuştur.

“Toplumsal etkilenme” başlığına giren konuları; Kaza durumunda sorumluluk, Amaç dışı kullanıma karşı koruma ve İHA’ların halk tarafından benimsenmesi şeklinde üç alt başlıkta toplamak mümkündür. (Dikmen, 2015) Kaza durumunda sorumluluk, araç sahibinden öte muhtemel bir olay sırasında üçüncü kişilerin hak ve yükümlülüklerinin düzenlenmesini içermektedir. Amaç dışı kullanıma karşı koruma ise daha çok özel hayatın gizliliği, korunması ve bilgi güvenliği ile ilgili kısımlardır. Gün geçtikçe yaygınlaşan İHAS’lar için özel hukuki düzenlemelerin vakit kaybedilmeden yapılması gerekmektedir. Hukuk, gelişen teknolojinin öngörülerini dikkate almalı, karşılaşılabilecek muhtemelen sorunların çözümünü sağlamalıdır. İHAS’ların halk tarafından benimsenmesi meselesi ise, meşruiyet temelli bir meseledir. Halk tarafından daha çok askeri kullanımı bilinen İHAS’lar zihinlerde yalnızca olumsuz birer nesne olarak yer edinmektedir. Oysa İHAS’lar doğru kullanıldığı takdirde insan hayatını kolaylaştırıcı birçok olumlu özelliğe de sahiptir.  Halkın bu konuda bilinçli olması, kullanımdaki problemleri ve kolaylaştırıcı özellikleri bilmesi geleceğin teknolojisine ayak uydurmakta kolaylık sağlayacaktır. Kişiler, özel olarak edindikleri İHAS’lar ile fotoğraf çekimleri yapabildikleri gibi, kurumlar kargo aracı olarak İHAS’ları kullanabilmektedirler. Ancak burada da kişi ve kurumlar, hak ve yükümlülükleri, özel hayatın sınırları, tahsis edilecek hava sahasının dışına çıkılmaması gibi hem hukuk alanını hem ahlakı ilgilendiren temel meseleleri gözden kaçırmamalıdır. Kasım ayında Türkiye’de yaşanılan bir olay bu konudaki bilinçsizliği ve hukukun eksikliğini göstermektedir. Bir kız öğrenci yurdunun bir drone tarafından gözetlendiği fark edilerek sahibi tespit edilmiştir. Ancak henüz bu konuda hukuki bir düzenleme mevcut olmadığından bu durum, yargıya siber suçlar kapsamında taşınmıştır.[1]

Sonuç

Teknolojik ilerlemenin sonucu olarak ortaya çıkan İnsansız Hava Aracı Sistemleri, insana rağmen değil, insanla birlikte varoluşunu sürdürmesi gereken mekanik araçlardır. Çağımızın en büyük yanılgılarından birisi, insanı merkeze koyduğunu iddia ederek, insanı hiçe sayan gelişmelere öncelik etmesidir. İnsanın insan olmaktan ötürü taşıdığı şeyler görmezden gelinerek, tamiri zor tahribatlar yapılmaktadır. İnsandaki özelliklerin kopyalanmaya çalışılması ile makineler insan gibileştirilmekte, ancak insan varlığının özellikleri yok edilmektedir. Bunun temelinde ise günümüz insanının bilime ve tekniğe bakış açısı yer almaktadır. Tarihi arka planı çok eskilere götürülebilecek olan bu mevzu ilerleyen teknoloji ile dünya çapında tartışma boyutları genişleyen bir mesele olmaktadır.

Türkiye özelinde konuyu değerlendirdiğimizde bilim-teknik-ahlak üçgeni literatürde henüz tartışılmaya başlanmamış, teknik ve ahlak meselesi akademide özel bir yer edinememiştir. Oysa insanın iyi ve kötüyü ayırt etmesini sağlayan şey etikten, pratik hayatta ahlaktan bağımsız bir şey değildir. Teknik ise insanın daha iyi yaşamasını öncelemekten bağımsız değildir. Bir alanda etiği yok etmek insanı insan olmaktan koparmak ve makineleştirmekten başka bir şey olmamaktadır. Bu sebeple bilim ve tekniğin konuşulduğu her zaman ve mekân da etik de konuşulmuş, tartışılmıştır. İlerleyen teknoloji ile insan hayatında önemli değişikliklere sebebiyet verecek olan İHAS’ların ahlakiliği meselesi Türkiye’de de akademi konularının içinde yer edinmeli ve literatür oluşturulmalıdır.

İnsansız Hava Araçlarının tercih edilme sebeplerinden ve en önemlilerinden olan maliyet düşüklüğü, ülkelerin güç egemenliğini pekiştirmekle birlikte etiği ve hukuku savaş hususunda tamamıyla devre dışı bırakmaya çalışmaktadır. Yukarıda değindiğimiz gibi imal edilen robotların savaşında zarardan/suçtan sorumluluk meselesi İHAS’lar hakkında tartışılması gereken en önemli meselelerdendir. Zira öngörülen teknolojik ilerlemenin gerçekleşmesi ile tehdidi algılayan İHAS’lar kendiliğinden harekete geçebilme mekanizmasına sahip olabileceklerdir. İşte bu noktada savaşın zarar boyutu ve sorumluluğu hususu, savaş etiği, hukukun pozisyonu çözüm üretici tartışmalara konu edilmeli ve sorunlar ile yüzleşildikten sonra değil öncesinde hukuki tedbirler alınmalıdır.

Kaynakça

Akyürek, S., Yılmaz, M.A., Taşkıran, M. (2012).“İnsansız Hava Araçları Muharebe Alanında ve Terörle Mücadelede Devrimsel Dönüşüm”, BİLGESAM, Ankara.

Dikmen, M. (Mayıs 2015).“İnsansız Hava Aracı (İHA) Sistemlerinin Hava Hukuku Bakımından İncelenmesi”, Savunma Bilimleri Dergisi, c.14, s.1.

Karaağaç, C. &Önge, A. (2012).“İnsansız Hava Aracı Sistemlerinde Lojistik Destek”, Savunma Sanayii Gündemi,s.14-21.

Cevizci, A. (2014). Etik-Ahlak Felsefesi.

Uyar, T. (2010). “ANKA Başarısı ve İnsansız Hava Araçları”, SavunmaSanayi.net, http://www.savunmasanayi.net/anka-basarisi-ve-insansiz-hava-araclari/anka-basarisi-ve-insansiz-hava-araclari/ (erişim tarihi 21.12.2015)

Şenel, E. (2010). “1975-1978 Yılları arasında Türkiye’ye uygulanan ambargonun Türk savunma sanayine ve teknoloji yönetimine etkisinin analizi”..

Bozüyük, T. & Yağcı, C. & Gökçe, İ. & Akar, G. (2005).“Yapay Zeka Teknolojilerinin Endüstrideki Uygulamaları”, Marmara Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Elektrik Programı, İstanbul.

Sünnetçi, İ. (Şubat 2009). “İHA’lar ve Türkiye’nin İnsansız Havadan İstihbarat Çalışmaları” Savunma ve Havacılık Dergisi, s.132, 75-80.

Karaağaç, C. (Şubat 2010).“Altıncı Nesil Savaş Uçağına Giden Uzun Yol”, Hava Kuvvetleri Dergisi.

[1]http://www.hurriyet.com.tr/cevizlibag-yurdunda-kiz-ogrencilere-drone-ile-taciz-40019122 (erişim tarihi, 31.12.2015)

Leave a Comment