Karamoja’da Birkaç Gün Geçirmek

Yazar: Mahmud Sami Karaca

Ramazan ayı, Türkiye STK gönüllüleri için bir bakıma mazlum ve mağdur coğrafyalara iyilik seferleri düzenlemek manasına geliyor. Nepal’den Çad’a, Endonezya’dan Tanzanya’ya kadar birçok ihtiyaç bölgesinde Türkiye STK’ları insani yardım faaliyetleri düzenliyor. Ben de bu minvalde, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı ile Ramazan ayı erzak dağıtımlarında gönüllü olarak görev almak ve tecrübe edinmek maksadıyla Uganda’ya gittim. Uganda’nın kuzeyinde Karamoja ismiyle bilinen ve birkaç şehri içinde barındıran bölgede geçirdiğim bir haftalık yolculuğu anlatmadan önce, ülke hakkında biraz bilgi vermek isterim. Uganda Doğu Afrika’da bulunan, 44 milyon nüfusa sahip, Güney Sudan, Kenya, Ruanda gibi ülkelere sınır komşusu olan bir ülke. Nüfusunun büyük çoğunluğunu Hristiyanlar oluşturuyor. Yüzde 20 civarı da Müslüman nüfus var. Başkent Kampala, neredeyse diğer bütün Afrika ülkelerinde olduğu gibi, ekonomik gelir düzeyleri birbirinden oldukça farklı birçok kesime ev sahipliği yapıyor. Lüks yaşamı da gözlemleyebiliyoruz, senede bir kez Ramazan ayında, STK’lar vesilesiyle dağıtılan erzaklara muhtaç aileleri de görebiliyoruz.  Bu sebeple, dini inanışı farketmeksizin, çok büyük bir kesimin ülke dışından gelecek yardımlara ihtiyacı var. Özellikle başkent dışındaki yerlerde yaşayan insanların bu yardımlara daha çok ihtiyacı var.

Başkent Kampala, neredeyse diğer bütün Afrika ülkelerinde olduğu gibi, ekonomik gelir düzeyleri birbirinden oldukça farklı birçok kesime ev sahipliği yapıyor. Lüks yaşamı da gözlemleyebiliyoruz, senede bir kez Ramazan ayında, STK’lar vesilesiyle dağıtılan erzaklara muhtaç aileleri de görebiliyoruz.

Biz de, erzak dağıtımı ve çeşitli ziyaretler maksadıyla ülkenin kuzeyinde bulunan Karamoja bölgesine bir seyahat gerçekleştirdik. Tam anlamıyla doğa harikası diyebileceğim, onlarca kilometre süren yemyeşil ormanların büyüleyici atmosferinde, arabanın camından dışarıyı seyrederken insanı hayrete sürükleyen bir yolculuk beni bekliyordu.

Bir hafta sürecek programımızın büyük çoğunluğu böyle güzel yolları izleyerek geçecekti benim için. Sabah namazının ardından yola koyulduk ve birkaç saatlik yolculuğun ardından Luwero şehrine ulaştık. Burada Şazeli Tarikatı mensuplarının uzun yıllar önce inşa ettikleri bir kuran kursunu ziyaret ettik. Türkiye’den gönderilen yardımlarla öğrencilerin kırtasiye ve erzak ihtiyaçlarını karşıladık. Öğrenciler çok mutlu oldu. Her şeyden öte, bu öğrencilerin mutlu olmalarındaki en önemli sebep, belki de uzak diyarlardan gelen Müslümanların onları ziyaret etmesiydi. Şazeli Kuran Kursu’nun bulunduğu alan yemyeşil ormanlık bir alandı. Kırsal bir alana yerleşmiş insanlar tarımla ve hayvancılıkla geçiniyorlardı. Kuran Kursunda işlerimiz bittikten sonra öğrencilerle vedalaşıp tekrar yola çıktık.

Her şeyden öte, bu öğrencilerin mutlu olmalarındaki en önemli sebep, belki de uzak diyarlardan gelen Müslümanların onları ziyaret etmesiydi.

Harika manzaralar eşliğinde devam ettiğimiz yolculuğumuzun ikinci durağı Lira şehriydi. Lira’da bulunan “İdi Amin Cami”nin ilginç bir hikayesi var. Camiinin temeli 1970’li yıllarda atılmış. O zaman iktidarda bulunan ve dini inancı farketmeksizin herkes tarafından çok sevilen Müslüman lider İdi Amin, bu caminin inşaatını başlatmış fakat daha sonra darbe ile iktidarı son bulduğundan, inşaatı bitirememiş. Darbeyi gerçekleştiren ise bugün halen Uganda’nın Cumhurbaşkanı olan Museveni. Darbe gerçekleştikten sonra ülkedeki politik durum ve ekonomik yetersizlik sebepleriyle cami inşaatına ara verilmiş. Ancak 2018 yılına gelindiğinde Kayserili hayırseverler caminin inşaat masraflarını üstlenmişler ve inşaat sona ermiş. Şimdi yaklaşık 1000 kişilik kapasitesiyle İdi Amin Cami bölgenin en büyük camisi olma özelliğini taşıyor. İdi Amin Camii Müslümanların ibadet etmek için toplandıkları bir mekan olmanın ötesinde, ayrıca insanların sosyalleştiği, yeni dostluklar edindiği, iftar programları ve çeşitli organizasyonların düzenlendiği bir merkez haline gelmiş. İdi Amin Caminin ferah bahçesinde yaklaşık 200 Müslümanla beraber huzurla iftarımızı yaptık.

İdi Amin Camii Müslümanların ibadet etmek için toplandıkları bir mekan olmanın ötesinde, ayrıca insanların sosyalleştiği, yeni dostluklar edindiği, iftar programları ve çeşitli organizasyonların düzenlendiği bir merkez haline gelmiş.

O gece Lira şehrinde konakladıktan sonra kuzeye doğru yolculuğumuza sabahın erken saatlerinde kaldığımız yerden devam ettik. Bir sonraki durağımız Orom şehriydi. Orom’da Müslüman nüfusu %1’den daha azmış yıllar evvel. Fakat bu bölgeye yardımsever halkımızın destekleriyle inşa edilen cami ve ilkokul vesilesiyle şu sıralar Müslüman nüfusunda artış gözlemleniyor. Aynı zamanda, inşa edilen ilkokul vesilesiyle, okuma yazma oranının çok düşük olduğu Karamoja bölgesinde ciddi bir hizmet verilmiş oluyor.

Orom şehrinden sonra, Napumpum şehrine geldik. Napumpum şehri çok farklıydı. Başkent Kampala’ya yaklaşık 500 km uzaklıktaki Napumpum’da yaşayan insanlar İngilizce bilmek şöyle dursun, Uganda’nın genelinde konuşulan yerel dil olan Lugandaca’yı dahi bilmiyorlardı. Kendilerine has bir dilleri vardı. Giyim tarzları çok farklıydı. Kendi elleriyle yaptıkları, topraktan veya kerpiçten evlerde yaşıyorlardı. Hayvancılık ve az düzeyde tarımla geçiniyorlardı. Avlanma kültürü halen hakimdi. Bölgesel bir dine inanıyorlardı.

Başkent Kampala’ya yaklaşık 500 km uzaklıktaki Napumpum’da yaşayan insanlar İngilizce bilmek şöyle dursun, Uganda’nın genelinde konuşulan yerel dil olan Lugandaca’yı dahi bilmiyorlardı. Kendilerine has bir dilleri vardı .

Biz oraya gittiğimizde, ilk defa beyaz bir insan gören çocuklarla karşılaştık. Çocuklar bizi görünce “Muzungu” diye bağırıp sağa sola kaçışıyorlardı. Napumpum’da hayat donmuştu sanki. İnsanların öyle büyük hayalleri yoktu. Akşam yiyecekleri yemekten başka düşündükleri bir şey de yoktu. Ama yine de yüzlerinde tebessüm vardı. Çocuklar mutluydu, kendi elleriyle yaptıkları oyuncaklarla oynuyorlardı.

Akşam yiyecekleri yemekten başka düşündükleri bir şey de yoktu. Ama yine de yüzlerinde tebessüm vardı.

Napumpum şehri ile ilgili dikkat çekici ve üzücü bir konu var. İngiltere’nin faal olarak Uganda’yı sömürdüğü zamanlar, sömürge valisi Napumpum şehrinin çevresini çitlerle kapatarak doğal park olarak ilan etmiş ve sanki hayvanat bahçesi gibi ziyarete açmış. Bu şehri bir ticaret kaynağı olarak görmüş. İnsanları zorla hapsetmişler ve aşağılamışlar. Bunu öğrendiğimde çok üzüldüm. Aklıma İslam Medeniyetleri buraya gelseydi nasıl olurdu sorusu geldi. Balkanlar’dan İber Yarımadası’na, Orta Asya’dan Uzak Doğu’ya medeniyetlerimizin göstermiş olduğu insani hassasiyet yüzünden şükrettim.

Orom’dan sonra uğradığımız bir diğer şehir Nabilatuk’tu. Nabilatuk’ta Münahede abla ile tanıştım. Münahede abla Türkiye’de eğitim almış bir Karamojalı. Tek başına, şehirdeki eğitim ve insani yardım çalışmaları ile ilgilenen fedakar ve çalışkan bir hanımefendi. Türkiye’de bir yıl kadar kalmasına rağmen akıcı bir Türkçeyle konuşuyor. Bir yıl kadar az bir sürede kültürümüzden çok şey öğrenmiş. Ülkemizden binlerce km ötede, birileriyle Türkçe konuşabilmek insana moral veriyor. Nabilatuk’ta da çeşitli erzak dağıtımları gerçekleştirdik. Ardından Münahede ablaya misafirperverliği için teşekkür edip Nabilatuk’tan Kampala’ya doğru geri dönüş yoluna geçtik. Bir haftalık Karamoja seyahatimiz çokça hatıra biriktirmiş bir şekilde sona eriyordu. Çokça hatıra, yeni insanlarla tanışıklıklar, ülkemizin varlığını uzaklarda hissetmek… Benim için harika bir deneyim oldu Karamoja.

Bir haftalık Karamoja seyahatimiz çokça hatıra biriktirmiş bir şekilde sona eriyordu. Çokça hatıra, yeni insanlarla tanışıklıklar, ülkemizin varlığını uzaklarda hissetmek… Benim için harika bir deneyim oldu Karamoja.

Afrika, kelime olarak çocukları çağrıştırıyor benim için. Şimdiye kadar birkaç farklı Afrika ülkesinde bulunma fırsatım oldu. Kültürel açıdan birbirinden oldukça farklı insanların yaşamlarını gözlemlemiş oldum. Fakat gittiğim yerlerde gözlemlediğim ortak şey, çocukların sevecenliği, hoşsohbet oluşları oldu. Afrika bu yüzden zihnimde hep çocuklarla var oluyor. Olumlu olumsuz bütün yönleri bir tarafa, çocuklar sayesinde bu kıta tüm yorgunluğumu, dünyevi telaşlarımı bir anlığına da olsa alıyor. Çocuklarla fotoğraf çekinmek, onlarla muhabbet etmek, onlara çikolata şeker ikram etmek beni bahtiyar bir insan yapıyor. Karamoja yolculuğumuzda da belki yüzlerce farklı çocukla karşılaştık, onlarla muhabbet ettik, gücümüz nispetinde çeşitli hediyeler götürmeye çalıştık. Bu seyahatten bana kalan, çocukların gülümsemeleri, boynumuza atlayıp sarılmaları, “Muzungu, Muzungu” diyerek sağa sola kaçışırken ki eğlenceli halleri oldu.

Bu seyahatten bana kalan, çocukların gülümsemeleri, boynumuza atlayıp sarılmaları, “Muzungu, Muzungu” diyerek sağa sola kaçışırken ki eğlenceli halleri oldu.
Mahmud Sami Karaca
Çocukluğu Balıkesir’de geçti. Kadıköy İmam Hatip Lisesi için İstanbul’a geldi. Şu sıralar Sabahattin Zaim Üniversitesinde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler 3. sınıf öğrencisi. Üniversiteye başladığı süreçte seyahatlere merak saldı. Başta Afrika kıtası olmak üzere birkaç farklı coğrafyaya seyahat etme fırsatı oldu. İlem eğitim programında 2. Kademe öğrencisi olarak devam ediyor.

Leave a Comment