Medeniyetlerin Kalbi İznik’e Yolculuk
Antik Roma’dan Osmanlı Devleti’ne uzanan medeniyetler zincirine ev sahipliği yapmış İznik şehri bizi önce zeytin ağaçlarıyla bezenmiş yollarıyla karşıladı. Zeytin ağaçlarını geride bırakıp meydana aracımızla geldik. Otobüsten iner inmez tam karşımda Ayasofya Cami’yi gördüm. Şaşkın bir ifadeyle şehri gözlemlemeye koyuldum. İstanbul’a göre geniş ve düz sokaklara, iki üç katlı evlere, evlerin zillerinde çini motiflerine sahip bir şehir düşünün. Sokaklarında dolaşan insan sayısı azdı. O an kafamı çevirdiğimde grubumuzun rehbere doğru ilerlediğini fark ettim. Rehberimiz şehrin mimari olarak dizayn edilişinden, tarihsel sürecinden ve gezeceğimiz yerlerden sırasıyla belirtti.
İlk durak Ayasofya Cami’ydi. Rehberimiz girişteki haritaya işaret ederek şehre ait dört kapının bulunduğunu, bu kapıların haç motifinden esinlenilerek dört noktaya inşa edildiğini anlattı. Osmanlı Devleti’nde ise şehir “hilal” motifinden esinlenilerek inşa edilirmiş. Hristiyanlar şehrin kalbine kiliseler inşa edip kiliseye ad olarak “yüce hikmet” manasına gelen Ayasofya adını verirlermiş. Ayasofya Cami’nde dikkatimi çeken kırma bazilika çatı yapısına sahip olması, sol tarafta camın altında bulunan fresk ilgimi çekti. Rahiplerin çıktığı merdivenler Antik Yunan’daki theatral kültürü aklıma getirdi. 16.yy’da Mimar Sinan’ın elinin değmesiyle camiye ferah bir hava getirilmiş.
Yavaş yavaş camiden çıkıp çini fırınlarına doğru yol alıyoruz. Çini fırınlarının karşısında I. Murat Hamamı yer alıyor. Rehberimizin dediğine göre çininin kirliliğinden dolayı işçilerin yıkanması için çini fırınlarının karşısına hamam inşa edilirmiş. Kafamda o fırınlarda çalışan insanları tasavvur etmeye başladım. Ne hikmetse o insanların o fırınlarda çalışırken huzurlu hissettiğini düşündüm.
Çini fırınlarının önünden ayrılıp Kadir Usta’nın yanına gelip onun hem seramik gösterisini izledik hem de usta-çırak ilişkisini anlatan hikayesini dinledik. Kadir Usta’nın hikayesi bizi güldürdü, bazılarımız etrafına dizilmiş, bazılarımız yere çökmüştü. Kadir Usta’nın dükkanında çok durmayıp Orhan Gazi döneminde açılan Davud-i Kayseri’nin müderrislik yapmış olduğu Osmanlı Devleti’nin ilk üniversitesi Süleymaniye Medresesi’ne geçtik. Süleymaniye medresesi şu anda çini atölyeleri çalışanları tarafından kullanılmaktadır
Süleymaniye medresesinden çıkıp Eşrefoğlu Rumi Cami ile Hacı Özbek Cami’nin olduğu meydana geldik. Rehberimiz Eşrefoğlu Rumi’nin manevi açlığını gidermesi için Hacı Bayram Veli’nin yanına gitmesinden ve Kadriliğin bir kolu olan Eşrefiliği yayma sürecindeki manevi yolculuğunu anlattı. Benim için gezide değerli olan hikayelerden biriydi.
>Öğle yemeğinden sonra Yeşil Cami’ye gittik. Rehberimiz “Osmanlı Devletinin doğum sancılarını burada görebileceğimizi
Tekrardan Lefke Kapısı’na doğru yürüdük. Otobüse binip, Abdülvahap Tepesi’ne doğru yol almaya başladık. Uzun, yokuş bir yoldan geçtik. Tepeye vardığım anda hayran kaldım. Tüm İznik ayaklarımızın altındaydı. Bu tepeye adı verilen zât 8.yy’da İznik kuşatması esnasında şehit olur ve türbesi bu tepeye inşa edilir.
Son durağımız ise dünyada gün batımının en güzel göründüğü üçüncü göl olan İznik Gölü’ne gittik. Gölün kıyısında çaylarımızı içtikten sonra akşam namazı için tekrar İznik meydanına döndük. İstanbul’a geri dönüş zamanı gelmişti.
Eski ile yeni arasında sıkışıp kalmış olan bizlere hayal ettiğimiz medeniyetin daha önceden var olduğunu gösteren ve İznik gezisini hazırlayan İlmi Etüdler Derneği’ne teşekkür ederiz. Son olarak küçük bir tavsiye arkadaşlar rehberimizi iyi dinleyelim, ödülleri kazanma fırsatımız olsun!
Değerlendiren
Ceyda Bostancı, İLEM 2.Kademe Öğrencisi