Salgınla Yaşamak
Yazar: Mustafa Halil Aydın
2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde zuhur eden Covid-19 kısa süre içinde tüm dünyayı etkisi altına aldı. Yeryüzünde hızla yayılan virüs bir süre ülkemizde görülmediyse de 13 Mart 2020 tarihi itibariyle bizim de ana gündem maddemiz haline geldi. Neler olduğu, nasıl neticeleneceği tartışılırken diğer taraftan gündelik hayat standartlarımızda köklü değişimler gerçekleştirmek zorunda kaldık. Bu hastalıkla mücadele eden kişiler vaka terimiyle ifade edilir oldu ve ölen birçok kişi belli bir süre sonra sadece günlük olarak kontrol ettiğimiz istatistiki bilgi halini aldı. Bu düzlemde kendimize ve hayata dair pek çok şeyi sorgulamak ve konfor alanımızı kısıtlayacak uygulamaları kabullenmek durumunda kaldık. Kalmaya da devam ediyoruz. İlem Yayınları tecrübe etmekte olduğumuz salgın günlerine ilişkin bir kitap yayımladı. Abdulkadir Macit editörlüğünde hazırlanan “Salgın Günlerinde Toplumu ve Siyaseti Yeniden Düşünmek” kitabı dokuz başlık altında salgın günlerini, üzerimizdeki etkilerini ve muhtemel gelişmeleri tartışıyor.
İlem Yayınları tecrübe etmekte olduğumuz salgın günlerine ilişkin bir kitap yayımladı. Abdulkadir Macit editörlüğünde hazırlanan “Salgın Günlerinde Toplumu ve Siyaseti Yeniden Düşünmek” kitabı dokuz başlık altında salgın günlerini, üzerimizdeki etkilerini ve muhtemel gelişmeleri tartışıyor.
Dokuz yazarın müstakil makalelerle destek verdiği kitapta ilk olarak Abdulkadir Macit, “Küresel Salgınların Tarihi ve Dünya-Tarihsel Dönüşümler” başlıklı makalesinde salgının tarihçesine değiniyor. Makalede; salgınların toplumsal dönüşümün tetikleyicisi olabileceği gerçeğini tarihsel verilerle okurun dikkatine sunuyor. Her ne kadar tarihi oluşturan özne insan olsa da bu oluşum sürecinin dış etkenlerden bağımsız olduğu düşünülemez. Dolayısıyla Abdulkadir Macit makalesinde gerek İslam’ın yayılımı gerek Avrupa kültünün ortaya çıkışı gibi olguları incelerken salgın olgusunun başat rolüne dikkat çekiyor ve buradan hareketle Covid-19 virüsünün modern dönemde ne gibi değişimlere yol açabileceğinin muhasebesini yapıyor. Murat Çemrek’in kaleme aldığı “Covid-19 Salgını Karşısında Küreselleşme ve Milliyetçilik: Söylemlerin Geleceği” başlıklı makalede, Covid-19 salgınının yaşandığı şu günlerde insanın hayatta kalma arzusu üzerine yoğunlaşırken etnik milliyetçiliğin ivme kazanacağı savı öne sürülüyor. Süleyman Güder ise makalesinde yaşamakta olduğumuz olağanüstü şartların sadece salgın karşısında çaresiz kalışımızdan değil, insanlık tarihinde ender karşılaşabileceğimiz türden sorgulamaların yapılmasından kaynaklandığını söylüyor. “Nizam-ı Âlemden Küresel Buhrana: Covid-19 Sonrası Dünyanın Ahvali” başlıklı makalede Güder, tarihsel süreçte düzen fikrini örneklerle irdelerken sonuç kısmında muhtemel sonuçları tartışıyor.
Covid-19 salgınının ekonomik, psikolojik etkileri olduğu kadar dini inanışlar üzerinde de etkisi aşikar. Rahim Acar da “Covid-19 Salgını ve Dinî İnançlar” başlıklı makalesinde bilimin bu denli ilerlemesine rağmen küresel çaptaki bu salgın karşısında hâlâ çıkış yolu bulamamış olmasından ötürü yeni sorgulamalara ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Dolayısıyla salgın sürecinin biyolojik, ekonomik ve siyasal bir anlamlandırmaya muhtaç olduğu kadar böyle bir anlamlandırmanın dini inançlarla ilgili cihetler için de gerekli olduğu tespitini yapıyor. Bir sonraki makalenin yazarı Abdullah Kahraman ise olağanüstü durumlarda fıkhın ve içtihadın rolüne atıfta bulunuyor. Salgının doğurabileceği olumlu yahut olumsuz durumları tartışırken içtihadın durumunu da sorguluyor.
Covid-19 salgını bireylerin iç dünyalarında, gündelik hayatlarında değişime yol açtığı gibi kurumların işleyişinde de etkisini gösterdi. Nihat Erdoğmuş, “Çevik ve İnsani Duyarlılığı Yüksek Örgütlerle Geleceğe Hazırlanmak” adlı makalesinde örgütlerde meydana gelen/gelecek olan yapısal değişimleri irdeliyor. Erdoğmuş, bilgi kirliliği ile beraber bir belirsizlik ortamının hakim olduğu bu günlerde hayata bakışımızı yeniden anlamlandırmak üzere bireysel, örgütsel, toplumsal ve insanlığa ilişkin bir anlam çerçevesine ihtiyacımız olduğunu söylüyor. “Risk Toplumunun Krizi: Kayganlaşan Toplumsal Yapılar” makalesiyle Lütfi Sunar, Covid-19 salgınının, insanların ne derece kırılgan bir yapıya sahip olduklarını göz önüne koyduğu tespiti yapıyor. Özellikle teknolojinin içine doğmuş olan genç kuşaklar arasındaki hayal kırıklığı duygusu, toplumların anlam dünyasının da nasıl savunmasız ve kırılgan olduğunu bize gösteriyor.
Teknoloji bahsi açılmışken Arife Gümüş de tam bu konuyla alakalı, “Eğitimi ‘Zoom’lamak: Eğitimde Mesafenin Daralması” başlıklı makaleyi kaleme almış. Gümüş makalesinde, belirli bir öğrenme mekanını temsil eden okul ve sınıf kavramlarının artık fiziki sınırlarını kaybettiğini söylüyor. Buna göre; kamera, TV kanalları ve linklerin yol göstericiliğinde evler ve odalar yeni bir dünya okulunun küçük sınıflarına dönüşmüş olarak karşımıza çıkıyor. Kitabın son makalesinde Muhammed Erkan Karabekmez, salgın günlerinde veri bilimini düşünmek hakkında yazıyor. 1940’larda transistörün icadıyla başlayan dijital devinim Covid-19 salgınıyla beraber çok daha fazla odak haline geldi. Karabekmez, küresel salgının veri biliminin yükselen değerini kanıtlamış olduğunu söylüyor. Son olarak denilebilir ki, Covid-19 salgınının yaşantımızın her alanı üzerindeki etkilerinin tartışıldığı bu kitap doğrudan bir çıkış yolu önermese de problemlere işaret etmesi açısından önem taşıyor.