İLEM Siyaset Çalışmaları Merkezi Kudüs’ü Nasıl Ele Aldı?
Yazar: Furkan Emiroğlu
İLEM Siyaset Çalışmaları Merkezi bünyesinde gerçekleşen “İşgal Altındaki Kudüs’te Neler Oluyor?” başlıklı panel 12 Mayıs Çarşamba günü 21:30’da İLEM TV’den canlı olarak yayınlandı. Süleyman Güder’in moderatörlüğünde gerçekleşen oturumda Ali Osman Karaoğlu, M. Hüseyin Mercan, Adem Yenihayat ve Hüseyin Önal’ın sunumlarına yer verildi. Programda abluka altına alınmış olan Gazze şehrinin durumu birçok veçhede, meselelerin arka planlarıyla tartışıldı.
Dört katılımcının bulunduğu panelde işgal altındaki Kudüs’ün doğusunda yer alan Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki Filistinli sakinlerinin işgalci İsrail polisleri tarafından evlerinden edilmeleri, Mescid-i Aksa’nın teravih namazı esnasında silahlı güçler tarafından baskına uğraması ve Gazze’nin İsrail tarafından hukuksuz bir şekilde işgale uğratılması hususları değerlendirildi.
Ali Osman Karaoğlu, “İşgal Hukuku ve Uluslararası İnsancıl Hukuk Bağlamında Kudüs” başlığında işgalin hukuki boyutlarına değindiği konuşmasında Kudüs meselesinde en dikkat çeken meselenin uluslararası hukuk olduğunu belirtmiştir. İşgal hukukunun ele alınmasının elzem olduğunu ifade eden Karaoğlu, bu meyanda 4. Cenevre Konvansiyonu’nda silahlı çatışmalarda sivillerinin korunması ile ilgili olduğunu, konvansiyonun 47 ile 78. maddeleri arasında işgalci güçlere yönelik belli yükümlülüklerin yer aldığını, bu yükümlülüklerinin dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
Karaoğlu, Filistin’in işgalinin esas olarak 1917 Balfour Deklarasyonu ile mandater güç olan İngiltere’nin işgalcilerin hukuksuz olarak mukim hale getirmesiyle başladığını; 2012 yılında Filistin’in Birleşmiş Milletler’de gözlemci devlet statüsüne kavuştuğunu, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail’in işlediği suçları incelemeye başlamasına vesile olduğunu ifade etmiştir. Filistin’in birçok uluslararası örgüte üye olması, 2004 yılında Cenevre Konvansiyonu’na taraf olması onun devlet olarak uluslararası alanda tanınması ve yer almasına imkan sağlamıştır.
1947 yılında BM Genel Kurulu’nın Bölünme Kararı ile İsrail devlet ilan edildiğine ve Arap devletleriyle İsrail arasında yoğun çatışmalar gerçekleştiğine değinen Karaoğlu, bu yıllarda Batı Kudüs’ü işgali altında tutan İsrail’in amacının Kudüs’ün tamamını almak olduğunu konuşmasında vurgulanmıştır.
2020 yılında gündemimize gelen Yüzyılın Anlaşması’nın Birleşik Devletler’in tek taraflı anlaşması olduğunun altını çizen Karaoğlu, bu hamleyle İsrail’in bahsedilen amacına hizmet edildiğini ifade etmiştir. Bu gelişmeler İsrail’in en başından beri güttüğü gayeyi net olarak ortaya koyduğu, İsrail’in Güney Afrika Cumhuriyeti’nde görülmüş olan apartheid rejimine benzer şekilde tahayyüle sahip oldukları konuşmada iddia edilmiştir.
Karaoğlu, İsveç’ten gelen bir BM gözlemcisinin 1967 senesi sonrasında “Kudüs Araplar tarafından yönetilmelidir, Filistinlilere ayrılan toprak oldukça azdır” beyanatları sonrasında Siyonistler tarafından öldürüldüğünü hatırlatmıştır. Doğu Kudüs’te 12 civarında mahallenin İsrail güdümünde olduğunu da dile getirerek söylemlere dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatan Karaoğlu, Doğu Kudüs’teki işgal üzerine yoğunlaşılması gerektiğini belirtmiş; bununla beraber
Batı Kudüs’ün İsrail’in musahipliğinde olduğu yanılgısının, uluslararası organizasyonlarda tepki gösterilmeyerek duruma karşı gösterilen kabullenme tavrının yanlış olduğunun altını çizmiştir.
Doğu Kudüs’te 12 civarında mahallenin İsrail güdümünde olduğunu da dile getirerek söylemlere dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatan Karaoğlu, Doğu Kudüs’teki işgal üzerine yoğunlaşılması gerektiğini belirtmiş; bununla beraber
Batı Kudüs’ün İsrail’in musahipliğinde olduğu yanılgısının, uluslararası organizasyonlarda tepki gösterilmeyerek duruma karşı gösterilen kabullenme tavrının yanlış olduğunun altını çizmiştir.
Uluslararası hukukun var olan problemlerin tespitinde önemli rol oynadığını belirten panelist, bu hukukun yokluğunda sömürgeciliğe daha fazla alan açılabileceği tehlikesine işaret etmiştir. Bu tespitlerden hareketle devletlerin uluslararası alanda önlemler alabileceği, ihlaller karşısında Güvenlik Konseyi’nde etkin sonuçlar alınamasa da BM Genel Kurul’da tartışılmasını ve sonrasında yaptırımların gerçekleştirilmesini sağlayabilecekleri Karaoğlu tarafından belirtildi. Uluslararası hukuk tarafından öngörülmüş ekonomik yaptırımlar, tek taraflı yaptırımlar, ambargolar, diplomatik ilişkilerin kesilmesi, antlaşmaların askıya alınması gibi çözüm yollarına başvurulabileceğini hatırlatan konuşmacı, bunların gerçekleşmemesinden devletlerin sorumlu tutulması gerektiğini savunmuştur. Karaoğlu, günümüzde bazı kesimlerce küçümsenen sosyal medya ve farkındalık desteklerinin uluslararası tanınırlık ve haklılık açısından Filistin’e fayda sağlayacağını vurgulamıştır.
Karaoğlu, günümüzde bazı kesimlerce küçümsenen sosyal medya ve farkındalık desteklerinin uluslararası tanınırlık ve haklılık açısından Filistin’e fayda sağlayacağını vurgulamıştır.
Konuşmada son olarak 520’den fazla kontrol noktası ve 130’dan fazla hakim olunan bölge ile İsrail bölge insanı üzerinde kontrol kurma eylemini sürdürdüğü, İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın yaşanan durum karşısında sessiz kaldığı belirtilmiştir.
M. Hüseyin Mercan “Küresel ve Yerel Dinamikler Bağlamında Kudüs’te Yaşanan Gelişmeler” başlıklı konuşmasında Kudüs’te yaşanan güncel gelişmeleri küresel ve yerel aktörler bağlamında değerlendirdi.
Mercan konuşmasında, sivil fanatik Yahudilerin desteğinin, Bayrak Günü münasebetiyle Mescid-i Aksa’nın işgaline yol açıldığını belirtmiştir. İsrail’in bu eylemi neden şimdi gerçekleştirdiğini sorgulayan Mercan, dört temel neden üzerinde durmuştur. Bunlar: küresel siyasetin İsrail üzerindeki etkisiyle küresel bağlam, İsrail’in iç etmenlerden ötürü nasıl daha fazla pervasızlaştığı sorusuyla bölgesel denklemin incelenmesiyle bölgesel bağlam, Netenyahu önderliğindeki Siyonist yönetimin iç siyasetinin daralmışlığından kurtulmak amacıyla meylettiği radikal hamleler ve son olarak Filistin’in iç siyasal denklemidir.
Sayılan dört temel nedeni detaylarıyla beraber açıklayan Mercan, 2017 yılında Amerikan eski başkanı Donald J. Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasının İsrail’in küresel alanda lehine bir gelişme olduğunu vurgulamıştır. O zamana kadar de facto olarak Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak görüldüğünü ifade eden konuşmacı, sonrasında bu durumun de jure olarak kabul edildiğini belirtmiş, Yahudi Ulus Devlet Temel Yasası ile İsrail’in tüm Yahudilerin anavatanı olarak kabul edilmesi gelişmelerinin İsrail’in Filistin üzerindeki baskılarını artırma yolunda elini güçlendirdiğinin altını çizmiştir.
Nekbe’nin 70. Yıldönümünde Kudüs’e İbrani takvimi uygulamasının getirilmesi, İbranicenin tek resmi dil olarak ilan edilmesiyle İsrail’in ırkçı-emperyalist apartheid rejimine döndüğü ifade edilebilir. Birleşik Devletlerin Yüzyılın Anlaşması metninde İsrail’in özneleştirildiği, Filistin’i ise nesneleştirildiğini belirten Mercan, bu metnin İsrail’i merkeze alan, dayatmacı niteliğe sahip olduğunu beyan etmiştir.
Nekbe’nin 70. Yıldönümünde Kudüs’e İbrani takvimi uygulamasının getirilmesi, İbranicenin tek resmi dil olarak ilan edilmesiyle İsrail’in ırkçı-emperyalist apartheid rejimine döndüğü ifade edilebilir. Birleşik Devletlerin Yüzyılın Anlaşması metninde İsrail’in özneleştirildiği, Filistin’i ise nesneleştirildiğini belirten Mercan, bu metnin İsrail’i merkeze alan, dayatmacı niteliğe sahip olduğunu beyan etmiştir.
Mercan, Hamas’ın terör örgütü olarak gösterilmesi ve sorumlu tutularak günah keçisi ilan edilmesi, Mike Pence’in Birleşik Devletler olarak her daim İsrail’in yanında olduklarına yönelik ifadeleri, İsrail’in İbrahim Antlaşması ile bölgedeki BAE, Bahreyn, Sudan, Fas gibi Arap devletleriyle normalleşme sürecine girmesinin Gazze’ye ve Kudüs’e yönelik artan saldırgan tavırların gerekçesi olduğunu belirtmiştir.
İsrail’in iç siyaseti ile ilgili olarak görüşlerini aktaran Mercan, 2019’dan bu yana gerçekleşen seçimlerdeki kilitlenmelerin Netenyahu’nun meşruiyetini yitirdiğine delalet ettiğini, onun bu durum karşısında ilgileri Filistin üzerinde toplamaya çalıştığını konuşmalarında ifade etmiştir. Mercan, son yıllarda fanatik Yahudilerin meclisteki belirleyiciliklerinin artması üzerine Netenyahu’nun onlarla konsensüs yaptığını vurgulamıştır.
Filistin’in iç siyasal denklemi bakımından El-Fetih yönetimi ile Hamas arasındaki uzlaşmazlıklar, yakın zamanda gerçekleşecek seçimlerin siyasi dengelerin değişeceği tehlikesinden ötürü iptal edilmesi gibi sebeplerin Filistin’e yönelik sorunların derinleşmesine sebep olduğu, bu uzlaşmazlıkların İsrail yönetimi tarafında koz olarak kullanıldığı Mercan tarafından ifade edilmiştir. Panelin bu bölümü, İsrail’in uluslararası arenada “kanıksatma stratejisi”ne karşı dikkatli olunması, Birleşik Devletler elçiliğinin tekrar Tel-Aviv’e taşınması hususunda Amerikan yönetimin ikna edilmesi gerektiğinin altı çizilerek tamamlanmıştır.
Adem Yenihayat, “Kudüs’teki Sivil Toplum Faaliyetleri ve Pratikte Yaşanan Sorunlar” başlıklı konuşmasında Kudüs’teki sivil toplum faaliyetlerinin işleyişi ve önemine değinerek faaliyetlerin yürütülmesi esnasında karşılaşılan sorunları dinleyicilere aktardı.
Kudüs’te Belde-i Kadime olarak bilinen alanda Müslüman, Hıristiyan, Ermeni ve Yahudi mahallelerinin olduğunu, bunların surlarla çevrili olduğunu belirten Adem Yenihayat; bunlar arasında Müslüman mahallesinin stratejik öneme sahip olduğunu, İsrail’in Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman Mabedi inşa etmek amacıyla bu mahalleyi Yahudileştirmeyi hedeflediğini vurgulamıştır.
İstihbarat merkezli güvenlik anlayışına sahip olan İsrail’in bölgedeki Müslüman sivil toplum çalışmalarına engel olduğunu, 2020 yılında 25 sivil toplum örgütünü kapattıklarını, Türkiye’den gelen derneklerin Filistin’de faaliyet göstermelerine mani olduğunu, FKÖ ile ilişkisi olan El-Fetih yönetimi dolayısıyla koordineli çalışan onları yaptırımlara uğrattığını belirten Yenihayat, Müslüman nüfusun etkisiz hale getirilmesi yönünde çabalarının sürdüğünü ifade etmiştir.
Kudüs’te Belde-i Kadime olarak bilinen alanda Müslüman, Hıristiyan, Ermeni ve Yahudi mahallelerinin olduğunu, bunların surlarla çevrili olduğunu belirten Adem Yenihayat; bunlar arasında Müslüman mahallesinin stratejik öneme sahip olduğunu, İsrail’in Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman Mabedi inşa etmek amacıyla bu mahalleyi Yahudileştirmeyi hedeflediğini vurgulamıştır.
Sivil çalışmaların özgür hareket edemediğine, FKÖ’nün faaliyetlerine yönelik güvenin az olduğunu ifade eden Yenihayat işsizlik, eğitim sorunları, İsrail’in eğitim kurumlarında eğitim almaya yönelik zorlamalar, sivil toplum kuruluşlarının prosedürel baskı ve yıldırmalarla karşı karşıya kalmasının Filistin’de sivil toplum alanında yaşanan sorunlar olduğunu vurgulamıştır.
Paneldeki son konuşmayı gerçekleştiren Hüseyin Önal, “Kudüs’ün Hukuki Statüsü” başlıklı konuşmasında Osmanlı sonrasından günümüze kadar Kudüs’ün hukuki statüsüne ve Birleşmiş Milletler dönemiyle birlikte bu sorunun çeşitli eserlerde ne şekilde ele alındıklarını paylaştı.
1916’da Sykes Picot Antlaşması ile Filistin topraklarının Fransa, İngiltere ve Rusya’nın önderliğindeki uluslararası yönetim altında idare edilmesinin gündeme gelmesi sonrasında 1917 senesinde yayınlanan Balfour Deklarasyonu için Siyonist diplomasinin 2000’den fazla görüşme gerçekleştirdiğini belirten Önal, Siyonist Yahudilerin uluslararası hukuk alanında çıkarları uğruna çaba sarf ettiklerini ifade etmiştir.
Alan R. Taylor’ın “İsrail’in Doğuşu” adlı kitabından yaptığı alıntıda tarihteki gelişmelerin birden vuku bulmadığına vurgu yapan konuşmacı, San Remo Konferansı ile Milletler Cemiyeti’nin geçici askeri yönetimi sonrasında gelen teşviklerle Filistin topraklarında Yahudi yurdu tesis edilmesine alan açıldığını beyan etmiştir. Bu metinlerde, Rashid Khalidi’nin ifadelerine göre “Filistin” adlandırmasından hiç söz edilmediği Önal tarafından hatırlatılmıştır.
Lahey Sözleşmesi’ne taraf olan İngiltere’nin, bölgede yaşayan Filistinlilerin rızaları alınmadan İngiliz mandası tesis ettiğinin aktarıldığı panelde, Peel ve Woodhead Komisyonları ile Filistin’in bölüşülmesine yönelik kurulların kurulduğu, üzerinde uzlaşılamayan Taksim önerilerinin gündeme geldiği, bu meselenin Avi Shlaim’in “Filistin’i Bölüşmek” adlı eserinde kapsamlı şekilde ele alındığı belirtilmiştir.
Filistin topraklarına yönelik bölüşüm önerilerinden bir diğeri olan, 1939 yılında yayınlanan “White Paper”ın Yahudilerce kabul edilmediğini ifade eden Önal, sonraki süreçte Yahudilerin İkinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin yanında, Filistinlilerin ise Mihver grubunda yer aldığını beyan etmiştir.
İkinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan “Holocaust” vakasında Yahudilerin yaşadıklarının endüstriye dönüştürüldüğünü Norman Finkelstein’ın “Holocaust Endüstrisi” eserinden aktaran Önal, bu durumun Siyonistler tarafından eylemlerini gerekçelendirme, işgalleri haklılaştırma yolunda kullanıldığını belirtmiştir. Birleşmiş Milletler düzeninin kurulmasıyla Taksim Planı’nın gündeme geldiğini belirten Önal, bu bünyede gerçekleştirilen, Yahudi lobisinin etkin çabalarının rol oynadığı oylama neticesinde 1 fark oyla BM’nin toprak bölüştürme hususunda yetkin olduğuna karar verildiğini hatırlatmıştır. Filistin topraklarında nüfus bakımından büyük çoğunluğa sahip olmalarına rağmen yaşadığı yerlerden uzaklaştırılan Filistinli Müslüman halkın durumunun Edward Said’in “Yersiz Yurtsuz” adlı eserinde konu edildiği konuşmada belirtilmiştir.
Birinci ve İkinci Oslo Görüşmeleri sürecinde çözüme yönelik ciddi adımlar atan İsrail Başbakanı Yitzak Rabin’in Yahudiler tarafından suikaste uğradığını hatırlatan Önal, Siyonist Yahudilerin kendi çıkarları önünde engel teşkil edecek her kişi ve kurumun karşısında yer aldıklarını vurgulamıştır. ABD’nin Trump yönetimi zamanında Yüzyılın Anlaşması ile İsrail elçiliklerinin Doğu Kudüs’te olması, Batı Şeria ve Golan Tepeleri’ndeki İsrail hakimiyetinin Birleşik Devletler tarafından tanındığını belirterek, İslam dünyasının işgalden arındırılmış bir Kudüs’ün muhafazasında ne kadar başarılı bir performans sağlayabilecekleri sorusunu sözlerine ekleyerek konuşmasını tamamlamıştır. Panel, katılımcılara dinleyiciler tarafından yöneltilen soruların cevaplandırılmasıyla nihayete ermiştir.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi İngilizce programından 2020 yılında yüksek onur derecesi ile mezun olmuştur. Aynı üniversitede ve anabilim dalında yüksek lisans öğrenimine başlayan Emiroğlu, siyaset teorisi özelinde popülizm, medya ve siyaset meseleleri ile ilgilenmektedir. İLEM Eğitim Programı’nı 2019 yılında tamamlamış, 2017-2020 yılları arasında Eğitim Komisyonu’nda yer almıştır. Emiroğlu, İLEM Siyaset Çalışmaları Merkezi’nde araştırmacı olarak görevini sürdürmektedir.