Serhat Şehri Edirne’ye Yolculuk
Kasım ayının yirmi dokuzunda Edirne yolcuları olarak İLEM’ de buluştuktan sonra yola revan olduk. Meyve suyu ve sandviçlerimizi yerken 3 saat süren yolculuğumuzun artından Edirne’ye vardığımızda ilk durağımız Sultan 2. Bayezid Külliyesi oldu. Bu külliye 1488 yılında kullanıma açılmış. Külliyenin içinde şifahaneler, medreseler, cami, imaret, mutfak gibi bölümleri olan medresede 1 yıl tıp eğitimi alan öğrenciler daha sonra şifahanelerde doktor olarak göreve başlayan öğrencilerin hocaları ise hali hazırdaki doktorlarmış. Burada akıl hastaları, bulaşıcı hastalıklar gibi pek çok hastalık tedavi ediliyormuş. Külliye içindeki pek büyük olmayan caminin yanında da misafirhane vardı. Camiinin büyük olmamasının sebebi de yol güzergâhı üzerinde olmasıymış.
Adalet Kulesinden sonra yeni istikametimiz Dar’ül-hadis Camii idi. Bu cami 2. Murat’ın Hz. Peygamberi rüyasında görmesi üzerine inşa edilmiş. Camiden sonra hedefimiz Meriç Nehriydi. Daha coşkulu akmasını beklerdik ama yine çok büyük bir nehir. Meriç’e giderken yol üstünde Yunanlıların yaptığı katliam üzerine diyet olarak alınan Karaağaç Köyü’nü gördük. Meriç’te biraz yürüyüş yaptıktan sonra meşhur Edirne ciğerini yemek için yola çıktık. Farklı bir usulle yapılan ciğer döner gibi kesildikten sonra yağda kızartılarak acı sos ve acı biber ile servis ediliyor. Tadı ciğer gibi değil ama çok lezzetli idi.
Yemeğin akabinde Çelebi Mehmet Bedestenini, Rüstem Paşa Kervansarayını ve Tabipler Çeşmesini ziyaret ettik. Hepsinin farklı özellikleri vardı. Bedesten günümüzde çarşı olarak kullanılmaktadır. Bedestenin yakınında bulunan Tabipler Çeşmesi ise veba salgını olduğunda vefat eden doktorların anısına dikilmiş. Sıradaki durağımız 3 Şerefeli Camii idi. 2. Murat Han zamanında yapılan caminin minareleri 3 şerefeli ve 3 yollu minarelerdir. 1. yol; 1. ve 3. şerefeye, 2. yol; 2. ve 3. şerefeye, 3. yol ise; sadece 3. şerefeye çıkmaktadır. Caminin minarelerini farklı sultanlar farklı özelliklerle dikilmiş. Caminin girişinde melekleri temsil eden 3 tane taş sütun bulunmaktadır. Bu sütunlar camii yapılacağı zaman mimarlar aynı gece rüyalarında oralarda meleklerin beklediğini gördüğü için dikilmiştir. Caminin mimarisi hem çok mütevaziyken hem de çok görkemlidir. Caminin sadeliğinin ve mütevaziliğinin yanında görkemli olması aslında Osmanlı Dönemine dair pek çok bilgi veriyor.
Son olarak İstanbul’a dönmeden önce uzun süre duracağımız yer Selimiye Camii. Camii Mimar Sinan’ın ustalık olarak bilinir. II. Selim’in emriyle yaptırılmıştır. Cennetin sekiz kapısına istinaden kubbe sekiz payeye oturtulmuş ve sekizgen yapılmış. Çinileri Sultan Ahmet Camii’ni geçer. Bir yoruma göre caminin mükemmelliğini noksanlandırmak için mahfil tam kubbenin altına konulmuş. Mihrabın içinde Sultan Selim’in çilehanesi var. Camii dört minareli ve önlerdeki minareler 3 yollu ve 3 şerefeliler. Caminin atmosferi, bahçesi, avlusu içi birbiriyle çok uyumlu ve yine hem mütevazı hem de görkemli.
Edirne geçmişten beri çok yük önem ihtiva etmiş bir şehirdir. Bu öneminden dolayı sürekli saldırılara maruz kalmış. Ancak bu durum tarihi zenginliğine ket vurmamış hatta daha da zenginleştirmiştir. Şehrin içindeki harabeler bile tarihi değer taşıyorlar. Ancak büyük ve önemli bir şehir olmasına rağmen pek gelişememiş. Şehir pek yapılandırılamamış. Bu durum aslında üzücü çünkü bu tarihi eserler eskiyip gitmekte. Çok önem verilmesi ve bakımlarına dikkat edilmesi gerekirken tüm şehir bakımsızlıktan kasaba gibi bir hal almış. Çevre düzenlemelerinin şehrin güzelliğine güzellik katacağına inanıyorum.