Tarihçi ve Sanatı 2 : Dünya’da Tarihçilik

İlem Tarih Çalışma Grubu 6 Kasım 2017 tarihinde, Tarihçi ve Sanatı başlıklı etkinliğinin ikincisinde Eylül 2017’de yayımlanan ‘’Dünya’da Tarihçilik” kitabının editörü Ahmet Şimşek ile kitabın yazarlarından Hilal Görgün, Fatih Durgun ve Abdulkadir Macit’i konuk etti.

‘’Dünya’da Tarihçilik’’ isimli çalışmadan hareketle dünyanın önde gelen tarihçileri, tarih yazımı yöntem ve anlayışları, Türkiye’de tarih yazımının gelişimi, Türk tarihçiliğinin meseleleri konularının ele alındığı toplantıda kitabın editörü Ahmet Şimşek kitabın yazım süreci, konularının belirlenmesinde esas alınan ilkeler ve yazım aşamasına ilişkin detayları katılımcılarla paylaştı. Bu bağlamda kitabın hazırlanış amacını dünyada tarih yazım literatüründen Türk akademisi ve okurunun daha fazla haberdar olmasını sağlamak, Türkçe’deki mevcut literatürü zenginleştirmek olarak açıkladı. Kitabın yazım sürecinde takip ettikleri yöntem hususunda ise öncelikle belirlenen konuda Türkiye’de en iyi çalışmaları kimlerin yaptığını tespit ettiklerini ve bu isimlerle irtibata geçerek çalışmalarını yürüttüklerini ifade etti. Şimşek devamında kitabın içeriğine temas etti. Geçmişten bugüne dünya tarihçiliğinin izlediği seyri ortaya koyacak antik Yunan’dan, ortaçağ Hristiyan dünyasından İslam dünyasına modernleşme süreci İngiliz, Alman, Fransız ve Arap tarih yazımına kadar geniş bir periyotta ve nasıl şekillendiğini gözler önüne serecek bir seçki oluşturmaya çalıştıklarını ifade etti. Bu anlamda kitapla ilgili çalışmaları yürütürken farklı konuları irdelediklerini ve bunun meseleleri anlamalarına yardım ettiğini dile getirdi. Örneğin modern tarihçiliğin kurucusu sayılan Alman tarihçi Ranke’nin eserlerinde olumsuz Türk imajı olduğunu gördüklerini ifade etti. Şimşek okunabilir bir eserin ortaya çıkması için bir seçki oluşturduklarını tarihsel sürecin yanı sıra güncel konulara değindiklerini örneğin Peter Burke’un kültür tarihi ile ilgili yaklaşımını kıta Amerika’sındaki tarih yazıcılığını ele aldıklarını dile getirdi. Kitabın kurgusunu yaparken Avrupa merkezli bir bakış açısı ile hareket etmek yerine daha kuşatıcı, bütüncül bir yaklaşım içinde olduklarını ifade eden Şimşek bununla birlikte Türkiye’de farklı coğrafyalardaki tarih yazım faaliyetlerine  -örneğin Çin, Rusya- ilişkin çalışmaların son derece zayıf ve yetersiz olduğunu gördüklerini belirtti.

Kitabın Arap Dünyası ve Tarih Yazımı bölümünün yazarı Hilal Görgün yaptığı değerlendirmelerde ilk olarak Türkiye’de ve Arap âleminde tarih yazımının bir diğer ifadeyle tarihçiliğin tarihinin Batı’ya nazaran oldukça zayıf olduğuna işaret etti. Batı’da özellikle İngiliz ve Fransızların bu konudaki çalışmalarının çok daha erken başladığına dikkat çekti. Türkiye’deki üniversitelerde gerçekleştirilen çalışmaların niteliğinin artırılması gerektiği hususuna değinen Görgün tarih bölümlerinde farklı alanlarda uzmanlaşılması gerektiğini söyledi. Tarihçilerin belli alanlarda koordineli çalışarak uzmanlaşması ve dünyayı bizim gözümüzle bize gösterecek tarihçilerin yetiştirilmesi önerisini gündeme getirdi. Ayrıca tarihçilerin mesleki itibar ve istihdam imkânlarının arttırılması konusuna da temas etti. Görgün kitapta kaleme aldığı konu çerçevesinde yaptığı değerlendirmesinde; tarihçilik anlayışının ülkeden ülkeye değiştiğini Arap coğrafyasında sömürge döneminin de etkisiyle Türk ve Osmanlı aleyhtarı bir yaklaşım olduğunu bunun son dönemlerde bazı  -özellikle Türkiye’de yetişip ülkelerine dönen- tarihçiler tarafından kırılmaya çalışıldığını fakat “Arap baharının” bunu olumsuz etkilediğini anlattı. Hilal Görgün’ün bu bağlamda değindiği bir diğer konu Türkiye’nin yakın coğrafyası ile daha yetkin şekilde irtibat kurması ve araştırma yaparak olayları, gelişmeleri analiz edecek araştırmacılar yetiştirmesi gerekliliği idi.

Kitabın Ortaçağ Tarih Yazımı başlıklı bölümünün yazarı Fatih Durgun, Ortaçağ Avrupa tarih yazımı ve bu alandaki öncü isim Bede ile ilgili değerlendirmelerini paylaştı. Bede’in ortaçağ Avrupa tarih yazımına katlıları ve metodolojik açıdan yaptığı öncülük, Avrupa ortaçağ tarih yazımında kuşatıcı bir isim olması hususiyetlerini katılımcılara aktardı. Fatih Durgun değerlendirmesinde Bede’in Hristiyan klasik düşüncesini aktaran isim olması, teorik terimlere yer vermesi, evrensel tarih bağlamında İngiliz tarihini ele alması ve “İsa’dan sonra” tabirini bir tarih eserinde kullanan ilk isim olması sebebiyle onun ortaçağ Avrupa tarih yazımında müstesna bir isim olduğuna dikkat çekti.

Hamidullah ve Çağdaş İslam Tarih Yazıcılığı bölümünün yazarı Abdulkadir Macit değerlendirmesinde tarih nereden başlar sorusunun cevabının 1870’e kadar yaratılışa dayalı tarih yazım anlayışı çerçevesinde verildiğini Darwin’in evrim teorisi ile bir kırılma yaşandığını belirtti. Kur’an’ın evrensel bütünsel bir tarih anlayışı ile diğer dinlerin örneğin Tevrat’ın hanedan Hristiyanlığın aile ve şahıs odaklı tarih anlayışından ayrıldığına dikkat çekti. Bu anlamda İslam tarih yazıcılığının Kur’an’ın ortaya koyduğu ilkeler bağlamında bütüncül bir tarih anlayışı ile vücut bulduğuna işaret etti. Taberi ve Mesudi ile zirve noktasına ulaşan İslam tarihçiliğinin sonrasında bölge ve şehir tarihçiliği şeklinde daralan bir anlayışla varlığını sürdürdüğünü aktardı. Muhammed Hamidullah’ın Mesudi ve Taberi gibi evrensel tarih anlayışı çerçevesinde çalışmalarında Hazreti peygamberi merkez ve örnek alarak ulus devlete ve evrime dayalı tarih anlayışına karşıt teklifler sunduğuna dikkat çekti. Hamidullah’ın ilerlemeci değil devamlı, birbirinin birikimlerinden istifade eden âlemşümul perspektifle olaylara yaklaştığına değindi. Hamidullah’ın çalışmalarında kaynak olarak kutsal metinleri, Kuran, Hadis, Tevrat ve İncil’in yanı sıra Zerdüşt Budist vb. farklı dinlerin kaynaklarını aynı zamanda farklı bilim dallarının verilerini kullandığını, gelenekle moderni geçmişle ânı meczeden bir yöntem ve anlayışa sahip olduğunu ifade etti. Toplantı soru-cevap bölümü ile nihayete erdi.

Leave a Comment