Yabancı Diyarlara Köprü Kuranlar: Çevirmenler

Soruşturma: Zeynep Tanrıkulu

Kitapları kaleme alan yazarların yanı sıra bir de kitapları başka dillere aktaran çevirmenler var. Yabancı diyarlara bizi götüren çevirmenler sayesinde yeri geliyor Antik dönemlere gidiyoruz, yeri geliyor Avrupa’ya veya Asya’ya yolculuk yapıyoruz. Çevirmenin yayıncılık sektöründeki yeri, mesleki sorunları ve tecrübelerini konu edineceğimiz bu soruşturmada C. Cengiz Çevik, Mehmet Akif Koç ve Mehmet Ali Sevgi ile görüştük, onların düşüncelerini dinledik.

Sizi çevirmenlik mesleğinde tutan etkenlerden ve çeviriyi sizin için vazgeçilmez kılan unsurlardan bahsederek çevirmenlik serüveninizi bizimle paylaşır mısınız?

  • C. Cengiz Çevik:
Latince ve Eski Yunancadan çeviriler yapmaktadır

Beni çevirmenlik mesleğinde tutan en büyük etken, ironik olacak ama bir çevirmen değil, bir filolog olmamdır. Benim eğitimimin temeli ve akademik çalışma alanım filolojidir, bu yüzden bu alandaki çalışmalarıma uygun bir çeviri faaliyeti içindeyim, salt çevirmenlik yapmak gibi bir arzum veya eğilimim olmadı. Dolayısıyla çeviriyi benim için vazgeçilmez kılan unsurlar daha çok filoloji temellidir. Filoloji söze duyulan sevgiden başlar ve daha çok sözün kalıcı hale geldiği bir zemin olan metne dönük bir edebiyat araştırmasıdır, bu yüzden bu bağlamdaki çeviri faaliyeti de aslında yazarın elinden çıkan ilk metne sistemli bir şekilde yaklaşmayı hedefleyen bu araştırmanın sadece bir bölümüdür.

Metnin tarihsel, kültürel, belki politik ve ekonomik arka planına, yazarın dil ve üslup özelliklerine, metnin fiziksel yapısına ve el yazmaları ile edisyonlar aracılığıyla günümüze nasıl ulaştığına, metinle ilgili antik ve modern kaynaklara, yapılmış olan tartışmalara ve alımlanışına dair bilgileri toplar, bunları bir kompozisyon içinde sunar, ardından metnin çevirisini aktarır ve bilimsel bir değer taşıyan akademik bir kaynakçayla çalışmanızı tamamlarsınız. Görüldüğü üzere filolojik çeviri metni anlama yolunda bir kompozisyonun sadece bir parçasıdır. En nihayetinde benim için çeviriyi vazgeçilmez kılan, bir disiplin olarak bu çalışmanın bir bütün olarak vazgeçilmezliğidir.

Çevirmenin yaşam kalitesi düşünce motivasyonu da düşer, yayınevleri ucuz işçilik adına kalitesiz çevirilere yönelebilir, bunun çeviri kültürümüze vereceği zararı tahmin edebilirsiniz.

Şahsi çevirmenlik serüvenim de kaçınılmaz olarak filoloji temellidir. Temel çalışma alanım Antik dönemi kapsasa da Orta Çağ ve Rönesans dönemi metinleriyle de ilgilendim. Biz klasik filologları modern dil ve edebiyatlarla ilgilenen filologlardan ayıran en temel unsur, bizim çalışma metinlerimizin sonraki yüzyıllardaki dil ve edebiyatları da etkilemiş olmasıdır. Bu yüzden farklı çağlardaki yazarlarla ve metinlerle de bazen doğrudan bazen dolaylı olarak temas halindeyiz, örneğin skolastik filozof Thomas Aquinas’ın Aristoteles’in Politika’sına yaptığı yorumu veya Luther’in skolastiklere getirdiği bir eleştiriyi çevirdiğimde aslında Antikçağ ile Orta Çağ ve Orta Çağ ile Reform dönemi arasında kurulan köprüleri incelemiş oluyorum, bu bana ve okuyucuya çağlar ve onların yarattığı fikirler arasındaki ilişkiye dair ufuk açıcı bir perspektif kazandırıyor. Çeviri yoluyla Cicero, Seneca, Epiktetos, Horatius gibi yazar ve şairlerden Luther, Copernicus, Francis Bacon gibi sonraki yüzyılların yazarlarına gidişim aslında düşünce tarihini anlama çabamın da bir parçasıdır. Bundan daha doyurucu bir entelektüellik serüven düşünemiyorum, bu tümüyle benim şahsi yargımdır.

  • Mehmet Akif Koç:
Edebiyat, tarih gibi çeşitli alanlarda İngilizce ve Farsçadan çeviriler yapmaktadır

Kitaplar ve çevirilerle ilişkim çok eskiyse de esasen çevirmenlik geçmişimin uzun yıllara dayanmadığını belirtmeliyim. Tamamı son 3-4 yıl içinde olmak üzere, farklı yayınevlerinden toplam yirmi kadar çevirim yayınlandı. Halihazırda tamamlayıp yayınevlerine teslim ettiğim ve yayınlanmasını beklediğim on çevirim daha var. Farsça ve İngilizceden edebi metinler (şiir, öykü, roman, deneme) ve kurgu dışı akademik kitaplar (çoğunlukla tarih, sosyoloji, edebiyat incelemesi, biyografi, hatırat türlerinde) çevirdim. Bir yandan da yirminin üzerinde kurgu ve kurgu dışı kitabın editörlüğünü üstlendim, ayrıca çok sayıda çeviri eser için de musahhihlik/redaktörlük yaptım.

Çeviriyi benim için vazgeçilmez kılan unsur, maddi etkenlerden ziyade, büyük oranda manevi tatmin duygusudur. Zira yayın işleriyle, editörlük veya çevirmenlikle bir şekilde ilgili olanlar, bu işin parası için yapılmayacağını bilirler, çevirmenliğe girerken de maddi getirisinin insanın temel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyden dahi uzakta olduğunun farkındadırlar. Bunu söylerken, çevirmenlerin %90’ından fazlasının bu durumda olduğunu belirtmeliyim, tabiatıyla uluslararası şöhrete sahip ve çok satan modern dönem kurgu/kurgu dışı eserlerin çevirmenleri bunun istisnası olabilir. Ancak sektörde çeviri ücretlerinin oldukça düşük olduğunu kaydetmek gerekir. Keza, aşırı dikkat ve emek isteyen bu mesleğe toplumun da yayıncıların da gerekli ilgi ve özeni göstermediğini söylemek haksızlık olmayacaktır. Haliyle yetersiz bir Türkçe ve literatür sorunlarıyla malul çevirilerin varlığının başlıca sebebi de bu yaklaşımını bir sonucu olarak, “kötü çevirinin, iyi çeviriyi kovması”dır.

Her ne kadar çeviri süreci oldukça sıkıntılı ve yorucu olsa da yayınevinin henüz yeni yayınlanmış kitabınızın çevirmen nüshalarını size gönderdiği gün, bütün sıkıntıları unutur ve çektiğiniz tüm zahmetleri bir kenara bırakırsınız. Aylar boyu harcadığınız emeklerin kitaba dönüştüğünü görmek, her şeye rağmen çevirmenliğe devam etmeniz için ekstra motivasyon sağlar.

Benim açımdan çevirmenliği tutkuya dönüştüren hususlardan biri de daha önce okuduğum ve çok beğendiğim, çevrilmesinde fayda gördüğüm kitapların Türkçeye kazandırılması iştiyakıdır. Bazen olur, çok kıymetli bulduğunuz bir kitabın çevrilmesini çok sayıda yayıncıya önerir, tüm olumsuz yanıtlardan sonra gelen bir olumlu haberle neşelenir, bir an önce çeviriye başlamak için can atarsınız. Yayınlanmış çevirilerimin bir kısmı, bu şekildeki tutkulu takiplerin bir neticesidir. Benzer şekilde bazı yazar veya tarihsel şahsiyetlerle isminizin aynı kitap kapağında/sayfasında yer alması lezzetini yaşarsınız: Sadık Hidayet, Samed Behrengi, Lev Tolstoy (biyografi), Füruğ Ferruhzad, Sohrab Sepehri, Şehriyar çevirilerim büyük oranda bu tutkuyla ortaya çıktı.

Kendi adıma bir motivasyon kaynağı da Türkçeye ilk kez çevrilen ve kendi alanının kurucu kitapları sayılan bazı eserlerin verdiği coşkudur. Örneğin George Antonius’un 1938’de kaleme aldığı ve 83 yıl sonra ilk kez Türkçeye kazandırdığımız, modern Arap milliyetçiliği alanının temel başvuru kaynaklarından Arap Uyanışı çevirisinde bu heyecanı yaşadım. Keza Michael Khodarkovsky’nin Rus Yayılmacılığı: Bir Sömürge İmparatorluğu’nun Oluşumu, 1500-1800 ve Forczyk’in Georgiy Jukov kitaplarını çevirirken de aynı heyecan beni motive etti.

Türkiye’de ve yurt dışındaki yayıncılık sektöründe çevirmenin mesleki konumunu ve sorunlarını kendi tecrübelerinizden yola çıkarak anlatır mısınız?

  • Mehmet Ali Sevgi:
Almanca ve İngilizce üzerinden çevirilerini devam ettirmektedir

Çevirmen süreç içerisinde saygın ama ortaya çıkan eserin maddi ve manevi paylaşımı noktasında ise aynı saygınlığı görmeyen bir meslek grubu olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle ucuz iş gücünün hegemonyasında olan çeviri işi, mesleği hakkıyla yapanların da hak ettiği teveccühü görmesinin önündeki en büyük engellerden biri. Kendi tecrübelerimden yola çıkarak bir durum değerlendirmesi yapacak olursam, Türkiye’de yayınevleri çevirmenlik işini büyük bir gider kalemi olarak görmeyip burada maliyeti en aza indirme hesabı içerisindeler. Bu da kuşkusuz iyi çevirmenlerin piyasaya küsmesi ile sonuçlanıyor.

  • C. Cengiz Çevik:
Latince ve Eski Yunancadan çeviriler yapmaktadır

Birçok vesileyle üzerinde çok durduğum bir konu var, o da aslen Antik Yunanca ve Latince yazılmış olan eserlerin bizzat bu dillerden çevrilmesinin gerekliliğidir. Akademik bilincin ve yayıncılığın geliştiği ülkelerde (ben farklı sorunlarına rağmen Birleşik Krallığı, ABD, Almanya ve Fransa’yı bunlar arasında sayıyorum, bunlardan daha başarılı ülke de görmüyorum) Aristoteles’in Antik Yunanca yazılmış olan metnini başka bir “ikinci” dilden kendi diline çeviren ve böyle bir çeviriyi yayınlayan zor bulursunuz. Çeviren olsa bile saygın yayınevleri o çeviri kapıdan içeri sokmaz, bu izah edilme ihtiyacı duyulmayacak kadar saçma ama ülkemizde senelerdir olan bir durumdur. Antik Yunanca bilmeyen birisi çıkıp Aristoteles’in ikinci dilden çevirisini “akademik çeviri” diye sunabiliyor, daha neler neler var.

Bu konuya temas ettiğimizde dinleyici veya okuyucuların kafasında şu soru belirebilir: “Peki, Antik Yunanca bilmiyorum diye Aristoteles veya Latince bilmiyorum diye Cicero’nun bir eserini okuyamayacak mıyım, bu eserler üzerine konuşamayacak veya yazamayacak mıyım?” Çeviri işte bu yüzden var. Antik Yunanca ve Latince bilmeyenler de bu yazarların eserlerini okuyup anlayabilsin diye var. Ancak yine de antik metinlerle veya onların yazarlarıyla ilgili ciddi bir doktora tezi yazmak isteyen biri o yazarın dilini öğrenmelidir, Aristoteles’in kullandığı dili bilmeden o dille yazılmış metnini çözümleyemezsiniz ama aracı başka bir dille çözümlemeye çalışanlar var, oysa akademik ve bilimsel çözümleme aracı metinlerle olmaz, çünkü o metinler kendi yorumlarını katarlar, böylece siz Aristoteles’in perspektifi üzerine değil, onun metnini çeviren ve yorumlayan aracı metnin yazarının perspektifi üzerine tez yazmış olursunuz.

Her çevirinin bir yorum olduğuna dikkat çekiyorum, bu yüzden bir eserin yüzlerce çevirisi olabilir, kutsal kitapları düşünün, kaç defa çevrildiler. Demek ki, birden fazla çeviriye, birden fazla perspektife ihtiyaç var. Ben de kendimi çeviri faaliyetimle bu perspektiflerden birinin sahibi olarak görüyorum, ne fazlası ne azı, bir duvardaki tuğladan başka bir şey değilim.

En nihayetinde benim için çeviriyi vazgeçilmez kılan, bir disiplin olarak bu çalışmanın bir bütün olarak vazgeçilmezliğidir.

Türkiye’deki çevirmenlerin özlük haklarından ve ekonomik sorunlarından bahsedebilecek kadar kendimi yetkin görmüyorum. Bu konuyu daha iyi bilen kişiler vardır. Ülkemizde her alanda emekçiler büyük sorunlar yaşarken çevirmenlerin gıpta edilesi imkanlara kavuşmuş olması düşünülemezdi. Sağdan soldan, yayınevlerinde dostlarımdan öğrendiğim kadarıyla, bu ekonomik yapıda sadece çevirmenlikle en temel ihtiyaçların giderilmesi bile zordur. Aylarca süren emeğin karşılığı evin bir aylık kirasına yetmiyorsa burada ciddi bir sorun vardır. Çevirmenin yaşam kalitesi düşünce motivasyonu da düşer, yayınevleri ucuz işçilik adına kalitesiz çevirilere yönelebilir, bunun çeviri kültürümüze vereceği zararı tahmin edebilirsiniz.

Tercüme ve telif eser ayrımı yapılmalı mı? “Türkçe yazılmış telif bir eser aslında yazarın kendi düşüncelerini yazıya aktarması bakımından bir tercüme sayılır; tercüme eser de aslen çevirmenin kaynak metni Türkçede kendi üslubuyla yazıya dökmesi açısından bir telif işidir” görüşlerine katılıyor musunuz?

  • Mehmet Ali Sevgi:
Almanca ve İngilizce üzerinden çevirilerini devam ettirmektedir

Bu görüşe kısmen katılıyorum. Özellikle kurgu metinlerde çevrilen eser bir telif işi olarak görülmelidir. Dünyada bir edebiyat eseri ödüllendirilirken- eğer yabancı bir dilden çevrilmişse- çevirmenin de ödüllendirilmesi sıkılıkla karşımıza çıkan bir durum. Çeviribilim tartışmalarından yola çıkacak olursak kuşkusuz çeviri eser başka bir dilde, başka bir düşünce tasavvurunun ve dahi başkaca bir yorumlamanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Çevirmenin kendi dilsel üslubu da devreye girince bambaşka bir okuma tecrübesine maruz kalıyoruz. Dolayısıyla, özellikle kurgu metinlerinde, çevrilen eserin bir telif işi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada yayınevlerinin çeviri esere bakış açıları da bu anlayışın yerleşip yerleşmeyeceği hususunda belirleyici olacaktır. Ama sürücü koltuğunda oturan yayınevlerinin bu anlayıştan uzak olduklarını belirtmekte fayda var.

Özellikle ucuz iş gücünün hegemonyasında olan çeviri işi, mesleği hakkıyla yapanların da hak ettiği teveccühü görmesinin önündeki en büyük engellerden biri.

Çevirmenin özel alanını belirlemesi ne kadar önemlidir? Hem yazınsal hem akademik çeviri metinlerinde uzmanlaşmak mümkün müdür?

  • Mehmet Akif Koç:
Edebiyat, tarih gibi çeşitli alanlarda İngilizce ve Farsçadan çeviriler yapmaktadır

Çevirmenin özel ilgi alanını belirlemesinin hem faydalı hem de mahzurlu yanları olduğu kanaatindeyim. Bunu söylerken elbette, kurgu metinleri çevirmenlerine veya akademik ve fikri eserlerin çevirmeni dostlara haksızlık etmek istemem. Ancak dili başarılı bir şekilde kullanan çevirmenlerin, ilgili alandaki literatür bilgilerinin yeterli olması halinde hem kurgu hem de kurgu dışı alanlarda üretken olmalarının kültürel hayatımız açısından daha tercihe şayan olduğu kanaatindeyim.

Türkiye’de genellikle edebiyat çevirmenlerinin akademik ve fikri eser çevirilerine girmekte tereddüt yaşadıklarını; keza kurgu dışı alanın başarılı çevirmenlerinin de edebi eser çevirmeye mesafeli davrandıklarını gözlemliyorum. Bunu söylerken, herkesin her türlü eseri çevirmesini savunduğumu ima eden bir intiba bırakmak istemem. Ancak başarılı çevirmenlerin kendilerini biraz daha geliştirip, kendi alanlarının dışında da sıradan bir çevirmene göre daha nitelikli çeviriler ortaya koyabileceklerine inanıyorum, bunu gözlemliyorum.

Örneğin, edebiyata aşina ve edebi lezzet sahibi bir 19. yüzyıl Fransız siyaset ve kültür tarihi uzmanının, Gustave Flaubert veya Emile Zola’yı herhangi bir edebiyat çevirmeninden daha kavrayışlı şekilde ve bütünsel perspektifle değerlendirip çevirebileceğini düşünüyorum. Keza 20. yüzyılın başlarındaki İran devlet ve toplumunu çalışan ve Farsça dil zevkine de sahip bir akademisyenin, mesela bir Muhammed Ali Cemalzade veya Muşfik Kazımi’yi, herhangi bir Farsça edebiyat çevirmenine göre daha iyi kavrayıp yansıtabileceği kanaatindeyim.

Her ne kadar çeviri süreci oldukça sıkıntılı ve yorucu olsa da yayınevinin henüz yeni yayınlanmış kitabınızın çevirmen nüshalarını size gönderdiği gün, bütün sıkıntıları unutur ve çektiğiniz tüm zahmetleri bir kenara bırakırsınız.

Bunun tersi de elbette doğrudur; nitelikli Tolstoy ve Dostoyevski çevirmenlerinin, 19. yüzyıl Rus kültür tarihine dair inceleme metinleri çevirmelerinin büyük fayda sağlayacağını, Necib Mahfuz çevirmenlerinin Mısır’ın modern dönem siyaset ve toplumunu tanımada sıradan bir Mısır uzmanından daha yetkin olacağını düşünüyorum. Bu tür alanlararası geçiş zenginliklerinin, ülkemizdeki çeviri çalışmalarına çok boyutlu bir perspektifle katkı sunacağına inanıyorum.

Dolayısıyla yukarıdaki “Hem yazınsal hem de akademik çeviri metinlerinde uzmanlaşmak mümün müdür?” sorusuna cevaben şunu ifade etmek istiyorum: “Sadece mümkün değil, aynı zamanda gereklidir ve muhakkak bu zenginlik ve birikimden faydalanılmalıdır.”

  • C. Cengiz Çevik:
Latince ve Eski Yunancadan çeviriler yapmaktadır

Başta da belirttiğim gibi ben çeviri faaliyetine filolojik uzmanlaşma açısından yaklaşıyorum. Dolayısıyla bu tür bir uzmanlaşma da bir eğitim altyapısı gerektiriyor çünkü gramer bilgisi bir yana bir de bilimsel araştırma yöntemini bilmek gerekiyor. Neyi nerede nasıl bulabileceğini bilmeden hemen masaya oturup bir yazarın eserini çevirmeye başlayamayız, en başta belirttiğim kompozisyon için bütüncül bir çalışma bilgisi ve azmine sahip olmamız gerekir. Bu benim görüşüm, birisi çıkıp da “ben bu disiplinin eğitimini almadan ve ikinci dile yapılmış başka bir çeviriden çeviri yapabilirim” derse, buna diyecek başka sözüm olmaz, nihai yargıyı tarihe bırakırım.

Türkiye’de Çeviribilim eğitiminin nitelikli çevirmen yetiştirmedeki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Akademik eğitim almış çevirmen ile “alaylı” çevirmen arasında görünür bir fark var mıdır?

  • Mehmet Ali Sevgi:
Almanca ve İngilizce üzerinden çevirilerini devam ettirmektedir

Çeviribilim eğitiminin nitelikli çevirmen yetiştirmede rolü yadsınamaz. Bunu kendi kişisel hayatımda da deneyimledim diyebilirim. Zira çevirinin bambaşka bir yazım tecrübesi olduğunu üniversite yıllarında aldığım derslerde çok erken idrak ettiğimi belirtmeliyim. Yine de edebi çeviri ile meşgul olmaya başladığımda teorinin pratiğe dönüşme sürecinin çok daha sancılı olduğunu gördüm. Her çeviri serüveninde bambaşka zorluklarla mücadele ederken teorik bilgilerden sıyrılıp kendi sesinizi duymaya çalışıyorsunuz. Kendi sesinizi ya da çevrilen metnin sesini. Sanatın birçok dalında olduğu gibi, iyi bir çevirmen olma yolunda akademik eğitim almış olmak kolaylaştırıcı bir unsurdur ama yoksunluğu iyi işler çıkarmaya mani değildir.


ÇEVİRMENLER

C. Cengiz Çevik: Dr. C. Cengiz Çevik, 11 Mart 1983 yılında dünyaya gelmiştir. İstanbul Üniversitesi, Latin Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayan Çevik farklı üniversitelerde Latince okutmanlığı yapmıştır. Çalışma alanı antik literatürde siyaset ve felsefe ilişkisidir, bunun yanı sıra Latince ve Eski Yunancadan çeviriler yapmakta ve akademik çalışmalarını sürdürmektedir. jengiz@gmail.com

Mehmet Akif Koç: 1982 yılında dünyaya geldi. ODTÜ İktisat Bölümü’nü bitirdi, uluslararası güvenlik alanında yüksek lisans yaptı. Hâlihazırda Ortadoğu Çalışmaları alanında doktora eğitimini sürdürmektedir. Ortadoğu tarihi ve jeopolitiği, Türkiye-İran ilişkileri, Rusya ve İran dış politikası, Ortadoğu’da devlet dışı aktörler, Ortadoğu’nun uluslararası ekonomi-politiği, modern İran edebiyatı konularında akademik faaliyetlerini sürdürmektedir. İngilizce ve Farsça bilmektedir. Rekabetten Geleceğe: Türkiye-İran İlişkilerinin Güvenlik Boyutu başlıklı telif kitabının yanısıra; her iki dilden de tarih, edebiyat, uluslararası ilişkiler, hatırat türlerinde çok sayıda çevirisi yayınlandı. Son olarak, Aralık 2021 içerisinde, Kronik Kitap’tan Georgiy Jukov, Selenge Yayınları’ndan Rus Yayılmacılığı: Bir Sömürge İmparatorluğunun Oluşumu, 1500-1800 ve Runik Kitap’tan Lev Tolstoy çevirileri yayınlandı. akifkoc@hotmail.com

Mehmet Ali Sevgi: 1981’de Manisa’da doğdu. Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği, Bremen Üniversitesi Tarih ve İngiliz Dili Edebiyatı Bölümlerinden mezun oldu. Yüksek lisansını kültürel çalışmalar üzerine yaptıktan sonra, yine Bremen Üniversitesi’nde Antropoloji doktorasını tamamladı. Halen Iğdır Üniversitesi’nde antropoloji ve sosyoloji dersleri vermektedir. Aralarında Joseph Roth, E.T. Hoffmann, Walter Benjamin gibi yazarların eserlerinin bulunduğu çok sayıda edebi eseri Almanca ve İngilizceden dilimize kazandırmıştır. masevgi@gmail.com


Zeynep Tanrıkulu

İstanbul Ünivesitesi Mütercim Tercümanlık bölümü son sınıf ve aynı zamanda İLEM Eğitim Programı 3. Kademe öğrencisidir.

Leave a Comment