Yemek Şahane Kahve Bahane: Beğenilerde Değişimin Seyri
Yemek Şahane Kahve Bahane: Beğenilerde Değişimin Seyri, Erhan Akarçay, 19 Mart 2016, 17.00
19 Mart akşamı İLEM’de Erhan Akarçay’ın Yemek Şahane Kahve Bahane: Beğenilerde Değişimin Seyri adlı sunumu gerçekleştirildi. Sunumun temel konusu aslında kahve kültürümüzdeki değişim gibi görünse de temelde yemek sosyolojisi aracılığı ile toplumsal beğenilerin seyrine dair bir değerlendirme de yapıldı. Seminer iki kısımda gerçekleştirildi. Birinci kısımda genel olarak yemek kültürü ve yemek beğenilerimizdeki evrim konuşulurken ikinci kısımda ise kahve kültürümüzdeki değişim konuşuldu ve konunun evrensel yanlarına da değinildi.
Erhan Bey, öncelikle beğeni olgusunun toplumsal düzendeki seyrini açıkladı. Ona göre beğeni üst sınıflar tarafından benimsenip ardından değerlerin arzının artışı ile toplumsallaşma ve mukabilinde aşağı inen bir olgu olarak karşımıza çıktığı dile getirildi. Buna örnek olarak McDonalds’ın Türkiye’ye gelişinde ilk önce üst sınıfa hitap ettiğini ardından gün geçtikçe alt sınıflara indiği vurgulandı. Starbucks’ın da aynı şekilde farklılaştığı söylendi.
Ardından yemek zevklerimizde son halde gelişen değişimi açıkladı. Öncelikle Eskişehir’de yaptığı araştırmadan bahseden Akarçay süreç içerisinde Eskişehir de dâhil olmak üzere Türkiye’de biftek evi formatının hızla yayıldığını dile getirdi. Bu durum et tüketiminin bir statü göstergesi olduğunun söylenmesi ile vurgulandı. Ayrıca öğrencilerin de artık fast food ve benzeri zincirlerden hızla vazgeçip ev yemeği yapan mekânlara doğru kaydığını da ekledi. Bu süreçte hibrit mekânların da belirmeye başladığını da söyledi. Ev yemeği satan ama hamburger gibi ürünleri bulunduranlar, çorba satan fast foodçular buna örnek olarak gösterildi.
Sonraki bahis ise mekânların aslında tıpkı hazlar gibi hızlıca tüketildiğiydi. Erhan Akarçay yaptığı araştırmada mekânların yaklaşık 3 sene içerisinde dekorasyonlarını yenilemediği durumda müşterinin bu mekânlara uğramadığını tespit ettiğini dile getirdi. Zira bu durumda müşterinin mekândan bıktığını ve bu yüzden gelmekten vazgeçtiğini, mekânların da bu duruma tedbiren böyle bir yenilenmeye gittiğini belirtti.
Daha sonrasında kahve bahsine geçildi. Erhan Akarçay kahve tüketiminin çeşitli süreçlerde gelişimini anlatmaya başladı. Öncelikle kahvenin bizim toplumumuz için tarihsel kökenleri ve kültürel kodlarını aktardı. Özellikle hane içi tüketim ve misafirlik konusundaki önemden bahsedildi. Ardından dışarıda kahve hususunda Türkiye’de üç aşama gerçekleşmiştir; birinci dalga tam manası ile kıraathanelerin karşıladığı şeyi ifade ediyorken ikinci dalga ise daha çok büyük kahve zincirlerini açıklıyor. Acelesi olan hızlıca tüketim yapan bireyler için kurulmuş bu yapılar daha çok beyaz yakalıların öğle yemeklerine hitap etmiştir. Ardından yavaş yavaş daha aşağı seviyedeki tüketiciye intikal etmiştir. Öğrenciler ve daha alt sınıfların da bu ürünlere ulaşabilmesi nedeniyle daha sonra bu kesimler daha farklı bir alana yönelmiştir. Bu arada öğrencilerin sınıfı biraz farklı olarak algılanabilir. Öğrenci üretim yapmayan bir beyaz yakalı olarak öngörülebilir bir konumdadır. Bugünlerde ikinci dalga mekânlar daha çok hıza ihtiyacı olan bireyler için bir tüketim nesnesi halindedir. Bunun yanında bir de” üst-sınıf”ın eğlence ve dinlence anlayışına hitap eden üçüncü dalga kahveciler kurulmaya başlanmıştır. Bu mekânlarda diğer kahve zincirlerinden farklı olan şey de buralarda kişisel hizmetlerin bulunmasıdır. Kahvelerin kişiye özel demlenmesi herkesin kahve zevkinin not olarak tutulması ve bunların sunulması gibi hizmetlerin varlığı, kahvenin daha çok haz amaçlı tüketilmesine yöneliktir. Artık kahvenin tadına üretici değil bizzat tüketici karar vermeye başlamıştır. Zira endüstriyel olarak üretilen nesnenin hâkim olduğu ikinci zincirde tüketici sunulanı kabullenirken şu an bu yeni dalga ile birlikte müşteri kendine sunulan hakkında takdir hakkını kazanmıştır.
Etkinlik burada kahve ikramı ve sohbetin ardından nihayete erdi.
Şahsi olarak ise şunu ilave etmek isterim ki sunum boyunca aklımda çeşitli şeyler oluştu. Bunlardan en önemlisi Veblen’in gösterişçi tüketim tezinin bugünkü işlerliğidir. Veblen’e göre güç temelde yalnızca kendisi ile yetinmez. Onu dışarıya aksettirmek gerekmektedir. Bunu yapmanın temel yolu da üretim gücü ile zihinsel gücün ayrışmasına dayanır. Yani zengin ve güçlü kişi üretimin fiziksel gücüyle yıpranmadığını kanıtlamak için bir aylakça davranmalıdır. Aylaklığı kanıtlamak için de aylaklık bilgisine sahip olmak zorundadır. İşte tüketicinin nihai olarak kendisine sunulanı reddedip kendisinin tam olarak karar verici olması arzusu bu temeldedir. Zira aylaklığın en büyük kanıtı, hazzın keyif veren tarafı ile ilgili bilgi sahibi olarak mümkün olur. Kahvenin tarihsel eğilimine bu çizgiden bakacak olursak varılan son noktada tüketici bizzat demlenme biçimine karar vermek için demlenmenin sonuçlarının bilgisine sahip olmalıdır. Bu da aylaklığını kanıtlamak için kendine bir imkân yarattığı gibi aynı zamanda bu durum Bourdieu’nun ayrımında dile getirdiği üzere kültürel hakimiyet sahibi olanın kendisine yarattığı ayrımı vurgulamak amaçlıdır. Zira yemek tüketimi sektöründe de bir konuda arzın artması değeri düşürmektedir. Bahsedilen değersizleşme düşüklüğü de üst sınıfın kaldırabileceği bir dönüşüm değildir.