Ahlat Ağacı Filminin Baba Kavramı Üzerinden Değerlendirilmesi

Yazar: Çağla Nur Öz

Oeidipus Kompleksi ve Babayı Öldürme Düşlemi

Ahlat ağacı filminde anne, baba, oğul ilişkisi, çevreye karşı yabancılaşma, taşra yaşamının sıkıntıları, taşra edebiyatı gibi konuların işlendiği görülmektedir. Başrolümüzün hikayesi üniversiteden mezun olduğu gibi elinde bastırmak istediği “Ahlat Ağacı” kitabı ile birlikte memleketi Çan’a dönmesi ile başlar.

Filmde gördüğümüz, başta Sinan ve İdris olmak üzere, baba oğul ilişkileri ödipal karmaşa üzerine konumlanmıştır. Bu bakımdan önce psikanalitik kuramda baba nerededir ve nasıl yer alır sorularına cevap vermemiz gerekir. Psikanalitik kuram içerisinde Frued, baba kavramından ilk kez, kendi kuramının da merkezini oluşturan Oedipus kompleksinden bahsederken kullanmıştır. Freud’a göre hem erkek hem de kız çocuğunun toplumsal ve simgesel düzene ayak uydurabilmesi ve bu düzene geçebilmesi için babanın varlığına ihtiyacı vardır. Baba bu geçişi çocukta üstbenliğin gelişmesini sağlayarak hem dürtülerini kontrol etmesini hem de vicdan duygusunun ortaya çıkmasını bunlara ek olarak da çocuğun ahlaki ve toplumsal normları ve değerleri içselleştirmesi ile olanak sağlar (Erdem, 2012).

Freud’dan sonra gelen kuramcılar daha çok anne – çocuk ilişkisi çalışmaları üzerinden annenin rolüne yoğunlaşmışlardır. Kuramlarında babayı biraz daha geride tutarak annenin anneliğini yapabilmesi için yardımcı ve destekleyici, üçüncü kişi olarak tanımlamışlardır. Kuram içerisinde baba kavramına tekrardan yoğunlaşma Lacan ile beraber olmuştur.

Lacan ‘babanın adı’ kavramından bahsetmiştir. Baba Lacan’a göre gösteren konumdadır, bu anlamda babanın adı da yaratıcı ve toparlayıcı bir işlevi temsil etmektedir (Tuzgöl, 2018). Baba toplumsal ve ahlaki yasaların geçerliliğini ve aktarımını yapmakla sorumludur. Yani hem grup yasalarını – kültürel ve hukuki yasa, soy zinciri – hem de öznel yasaları yani akrabalık ilişkileri ve ensest yasağını sağlamak babanın işlevidir (Pilosof, 2015). Bunlara ek olarak Lacan çocuğun, simgesel alana ve dilin alanına girebilmek için babaya ihtiyacı olduğunu da söyler (Tuzgöl, 2018).

Ödipal Dönemde Baba

Ödipal dönemde Freud, babanın iğdiş edici, kural koyucu ve anne–çocuğun simbiyotik yaşamından ayırıcı rolü üzerinde durmuştur (Habip, B., 2012). Babaya atfedilen bu rol doğrultusunda da çocuğun zihnindeki baba temsili güçlü, tehdit edici, intikamcı, otoriter… şeklinde olmaktadır (Pirim Düşgör, 2007). Hem kız çocuğu hem de erkek çocuğu için bu dönem fallus kavramı etrafında oluşan arzuların, arzular yüzünden ortaya çıkan endişelerin ruhsallıktaki oluşumları ödipal süreci oluşturmaktadır (Erdem, 2012).  Bu arzular, yani ensestüel fantaziler ve ebeveynin ölümüne dair düşlem, her iki ebeveyn üzerinden de yaşanabilir.

Çocuğun hemcinsi ebeveynine ensestüel fantazilerini yönlendirmesi ve karşı cins ebeveyninin ölümüne dair bilinçdışı arzusunun bulunması, olumsuz arzu; karşı cins ebeveynine ensestüel fantazilerini yönlendirmesi ve aynı cins ebeveynin de ölümüne dair bilinçdışı arzusu olumlu arzu olarak nitelendirilmektedir (Abrevaya, 2002; Talat, 2002).

Bizim filmimizdeki baş karakterin erkek olması ve Odipal arzusunun da olumlu arzu olarak nitelendirilmesi bakımından erkek çocuğu için olumlu oedipus kompleksini ele almaya devam edelim. Freud’un da bahsettiği gibi bu aşamada baba, erkek çocuğu için iğdiş edici işlevini yerine getirmelidir.  Baba hem cinsel farklılığını fark edebilmesi için çocuğun anneden uzaklaşmasını hem de ensest yasağını ortaya koyarak hemcins ebeveyni, yani kendisi, ile özdeşim kurma yoluna girmesini sağlamalıdır. Toparlamak gerekirse bu evre fallus etrafında geliştiğinden bu evrede önemli olan genital değildir, Freud’a göre fallik bir mantık etrafında penis organının baskın olduğundan söz edilebilir (Abrevaya, 2002).

Lacan da Fallus kavramından bahsetmiştir. Freud’dan farklı olarak fallus ve penisin arasındaki ayrımı yapar ve penisi anatomik bir veri olarak değerlendirirken, fallusu psikanalitik bir kavram haline getirir. Böylelikle kuramını tamamen ruhsallık boyutuna çeker. Yani iğdiş edilme endişesinin nesnesi penis değil onun ruhsal tasarımıdır (Kayaalp, 2002). Lacan babayı ensest yasağı temsil eden bir simge olarak çocuğa gösteren konumunda olan anne yerine geçerek gösteren kişi konumunda olmuştur (Kayaalp, 2002). Burada baba ensest yasağını koyarken kendi otoritesiyle değil, bu yasanın başlangıcındaki ölü babanın kefili olarak bu yasağı ortaya koyarak oidipus karmaşasına düzen getirir (Dufour, 2014).

Ahlat Ağacı Filmi Üzerinden Baba Kavramı

Filmde baba-oğul ilişkilerine dair ilk dikkat çeken detay kuyu metaforudur. Kuyu bu filmde başrolümüz Sinan ve babası İdris arasındaki; İdris ve babası Recep arasındaki ödipal dönemi sembolize etmektedir.

Bu üç karakter bir arada İdris’in kimsenin söylediğine aldırış etmeden su çıkarmak için kazdığı köydeki kuyuda Recep’in ve Sinan’ın İdris’e yardım ettikleri sahnede ilk defa karşımıza çıkmaktadır. Sahnenin başında Recep ile İdris kuyunun dibindeki taşı çekmek için kuyuya inmiş ve daha çok Recep’in direktifleri doğrultusunda taşa ip bağlıyorlardır. Taşa ipi bağladıktan sonra yukarıda ipi tutma sırası Recep – İdris – Sinan olacak biçimde, taşı yukarıya çekmeye çalışırlar. Yukarıya çekilen taş ise son aşamada kuyuya geri düşer. Bu sahne için ilk önce Lacan’ın yukarıda bahsettiğim toplumsal ve ahlaki kuralların bireye aktarımı olarak özetleyebileceğimiz babalık işlevi tanımından söz edebiliriz.

İpi çekerken üç karakterin dizilimleri tıpkı bu yasaların atalardan bir sonraki gelen nesile aktarımı gibi dede – baba – oğul şeklindedir. Filmde ödipal çatışmanın döndüğü bu üçlüde Recep atalarından gelen yasaları İdris’e, İdris de Sinan’a aktarmaktadır. Bu üçlüde bu aktarımı başlatan kişi olarak Recep, sahnenin başlangıcında oğluna taşı bağlaması için yardım ettiği sahnede, onu yönlendirmiş ve ipi bağlamışlardır. Ayrıca bu sahnede Recep ile İdris arasındaki bu durum ödipal dönemdeki baba – oğul ilişkisine atıfta bulunur.

Ödipal dönemde kural koyucu, iğdiş edici baba çocuğu yönlendirirken aynı zamanda da bu yönlendirmelerle onu dış dünyaya hazırlar ve onu hayatın gerçekleriyle tanıştırır yani yardım eder. Burada Lacan’ın annenin yerine geçen gösteren konumundaki babasını da görüyoruz.

Kuyudaki taş atalardan gelen, ölü babanın yasalarıdır, İdris’in bu yasaları aktarabilmesi için taşı iyi bağlaması gerekmektedir ama taş tam yukarı çıkacakken kuyunun içine geri düşmüştür. Bu durum Recep’in babalık işlevi olarak İdris’e aktardığı hem grup hem de öznel yasaların İdris tarafından uygulanamadığının bir göstergesi gibidir. Başlarda İdris son derece saygı değer, ailesi ve toplum tarafından sevilen bir adamdır – taş yukarıya kadar çıkmıştır – daha sonradan bütün itibarını ve saygınlığını kaybetmiş, aile ilişkileri bozulmuş yani babasından aldığı fallusu, iktidarı yitirmiştir – taş düşer –.

Babası Recep ise hala İdris için otorite bir figürdür. Bunu İdris’in babası kızarak gittikten sonra oğluna cevaben ‘duysa söyler miyim öyle’ cümlesinden çıkartabiliriz. Recep’in hala otorite figürü olabilmesi yani babasından aldığı fallusu elinde tutabilmesi bu bağlamda babası tarafından aktarılan toplumsal kurallara ve öznel yasalara sadık kalması ile açıklanabilir. Babanın bu yasalara sadık kaldığını da oğlunu, gelenekten destek alan el alemin ona güldüğü gibi yargılamalar ve eleştirilerinde de anlayabiliyoruz. (Güven Akdoğan, Ö., 2018).  Buna ek olarak sahnenin devamında yer alan İdris’in babası için söylediği ‘demokrasinin kılıcı gibi dolanıp duruyor tepemde’ cümlesi de babasının otoritesine yaptığı bir diğer vurgudur. Demokrasinin kılıcı kavramı ‘önemli mevkilere yönelik potansiyel tehditleri’ vurgulamak için kullanılan bir kavramdır ve baba – oğul ilişkisi içerisinde, buradaki önemli mevki fallusun (güç, otorite) temsili olabilir.

Freud’a göre ödipal dönemde ensestüel arzu etrafında şekillenen önemli bir mevki olan fallus açısından baba bir tehdittir ve çocuk tehdit olan babayı öldürmeyi düşleyerek mevkiyi ondan almak istemektedir. Fallusunu kaybetmiş İdris için babasını tıpkı ödipal dönemde erkek çocuğunun babası hakkındaki güçlü, tehdit edici, intikamcı, otoriter temsillerine gönderme yapacak şekilde benzetme yapmıştır.             

İdris ise babasının aksine oğlunun gözünde otoriter, güç sahibi bir figür olarak yer almamaktadır. Maaş kartı eşindedir, eşi ona para verdiği sürece cebinde parası olmaktadır, sigara ve köfte ekmek almak için para versin diye oğluna yaranmaya çalıştığı gibi sahnelerden bu durumu anlıyoruz. Dolayısı ile İdris’in baba otoritesinin, ailesinin gözünde bitmesinin ailenin en büyük çocuğu ve tek erkek çocuğu olan Sinan’a bu durumun geçmesini sağlamıştır. Yani aslında Sinan bir nevi babayı öldürme düşlemini yerine getirerek fallusa sahip olmuştur daha doğrusu olmaya itilmiştir.

Annesi de Sinan’a babasının üzerinde bir otorite kurması için desteklemektedir. Sinan’ın okula babasından para almaya geldiğinde, babasının sakladığı kağıdı kupon zannettiği sahneden sonraki kısımda annesi ile diyaloğu dikkatimizi çeker. Annesi Sinan’a ‘yapış tabi yapış (yakasına), erkek değil misin sen?’ ve ‘sen yapışmayacaksın da kim yapışacak’ gibi sözleri ile Sinan’ın babası üzerindeki otoritesini destekler.

Babayı öldürme düşlemine dair bir başka sahne ise İdris’in bir ip asılı olan ağacın altında yattığı gösterilen sahnedir. Sinan babasını fark eder, duraksar, oraya gitmekten vazgeçip geri döner ama sonra babasının yanına gider. Bu durum da aslında ödipal öncesi sevgi nesnesi olan babanın ödipal dönemde tehdit olarak fark edilmesi ve böylelikle onun ölmesine dair arzu duyulması ama aynı zamanda koruyan ve sevgi nesnesi olan babanın ölümüne izin vermeme durumu ile benzerlik göstermektedir.

Tüm bu bahsettiğimiz babanın işlevlerini yerine getirebilmesi için anneye ihtiyaç vardır. Anne, babaya anne-çocuk ilişkisinde üçüncü olabilmesi için yer vermelidir.  Babayı otorite olarak saymalı ve yasalarını uygulaması için de ona alan açmalıdır. (Nasio, 2006; akt. Tabakoğlu 2010). Yani baba kanunlarını uygulayabilmek için temelde anneye ihtiyacı vardır. Anne babayı ikili ilişkilerine ne kadar müdahale etmesini isterse o kadar o ilişki içerisinde var olabilir baba (Şahin, 2013; akt. Pilosof, 2015). Babanın bu ilişki içerisinde var olabilmesi de annenin en başta kendi içindeki baba temsilini çocuğa işaret ederek aktarması ile olabilir böylelikle çocuk da babasına yer verebilir. Bu doğrultuda baba da odipal dönemde çocuğa yöneltilen ensest yasağının kendinden üstünde bir yasağa yani babanın kanununun bir ürünü olarak çocuğa tanıtabilir ve çocuk da fallusa sahip olan babanın söylemine erişerek ensestüel arzudan vazgeçip baba ile özdeşim kurabilir (Kayaalp, 2002).            

Sinan’ın annesinin her şeye rağmen yine de İdris ile evleneceğini söylemesi, babanın temsilinin anne tarafında ilk dönemde çocuklarına aktarıldığını gösterir. İdris eşinin çocukları ile arasında ona da yer vermesi sayesinde anne ve çocuğunun arasındaki simbiyotik yaşantıya ara veren, ayıran, araya mesafe koyan aynı zamanda ikilinin oluşması için lazım olan üçüncü kişi olarak da birleştiren gibi işlevlerini uygulayabilecek alan bulmuştur.

Ödipal dönemle ilgili son olarak da bu çatışmaların çözümünün temsilinin son sahnelerden Sinan’ın babasıyla olan Ahlat Ağacı kitabının etrafında dönen muhabbetten sonra hayal gibi duran kendini kuyuda astığı sahnedir. Sinan artık babadan oğula aktarımı kabullenmiş, babasal özdeşim gerçekleşmiştir. Artık gerçekliğe dönülen sahnede Sinan, babasının pes ettiği kuyuyu kazmaya devam etmektedir. Kuyusundaki taşı babasının yönlendirmeleri eşliğinde bağlayan İdris sonunda kuyusunu kazmayı oğluna da aktarmıştır. Bu sahne hem Lacan’ın hem de Freud’un bahsettiği babanın yasa aktarımı ve ödipal çatışma çözümüyle oluşan üstbenlik oluşumu işlevlerinin, kabulünün kanıtı gibidir.


Kaynakça

  • Ceylan, N. B. (yönetmen). (2018). Ahlat Ağacı. İstanbul: Zeynofilm
  • Dufour, J., (2012). Baba Cinayeti, Tümgüçlülüğün Ölümünden Doğan Gerçeklik (Freud’un Keşfinden Lacan’ın ve Bion’un Yaklaşımlarına). M. I. Ertüzün (Ed.), Baba İşlevi (2. baskı) içinde (s. 15-22). Basım yeri: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
  • Erdem, N., (2012). Freud’un Kuramında Baba İşlevi. M. I. Ertüzün (Ed.), Baba İşlevi (2. baskı) içinde (s. 15-22). Basım yeri: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
  • Habip, B., (2012). Psikanaliz Kuramlarında Babanın Yeri Paneli Açılış Konuşması. M. I. Ertüzün (Ed.), Baba İşlevi (2. baskı) içinde (s. 15-22). Basım yeri: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
  • Güven Akdoğan, Ö., (2018). Babalar ve Oğullar: Ahlat Ağacı Üzerine Psikanalitik Bir İnceleme. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 47: 368-385
  • Kayaalp, L. (2002). Erkeksilik. Psikanaliz yazıları, 5, 43-49.
  • Pilosof, S., (2015). Babalık İşlevinin Oidipalden Latansa Geçiş Sürecinde Erkek Çocukların Ruhsal Gelişimi Üzerindeki Etkisinin İncelenmesi. (yayın nu: 111104102). [Yüksek Lisans tezi, Maltepe Üniversitesi].
  • Pirim Düşgör, B. (2007). Anoreksiya Nervoza’da Babalık İşlevinin Projektif Testlerle  Değerlendirilmesi. (yayın nu: 2502020027). [Doktora tezi, İstanbul Üniversitesi].
  • Tabakoğlu, S. (2010). Babasını Öldürmüş ya da Öldürmeye Teşebbüs Etmiş Şizofrenlerin Ruhsal Yönden Değerlendirilmesi. (yayın nu: 2501070809). [Doktora tezi, İstanbul Üniversitesi].
  • Talat, P. (2002). Erkek Olmak ya da Üçün Üçü Olmak Oedipus Öncesi Dönemden Ergenliğin Sonuna Kadar Baba – Oğul ilişkisi. Psikanaliz yazıları, 5, 29-43.
  • Tuzgöl, K. (2018). Lacanyen Psikanalitik Kuram ve Öznenin Konumu. Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi, 1(1), 41-53
Çağla Nur Öz
1998 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünden 2021 yılında mezun oldu. Bir psikoloji topluluğunda proje birimi sorumlusu olarak görev almaktadır. Sinema ve psikanaliz ilgi alanlarını oluşturmakta.
Leave a Comment