Aristoteles’e Atfedilen Taşlar Kitabı

İlem Felsefe Çalışma Grubu “Aristoteles’e Atfedilen Kitâbu’l-Ahcâr” konulu yüksek lisans tezini sunmak üzere Gürsel Aksoy’u ağırladı.

Aksoy, Aristoteles’e atfedilen eserlerden biri olan Kitâbu’l-Ahcâr’ı ele almadan önce Türkiye’de nispeten az bilinen bir konu olduğuna vurgu yaptığı Sahte Aristoteles’ten bahsedip akabinde Sahte Aristoteles tarafından yazılan eserlere örnekler verdi.

Bunlardan biri Arapça’ya Kitâbu’l-Alem olarak tercüme edilen Evren Üstüne (De Mundo) adlı eserdir. İçerisinde coğrafya, kozmoloji vs. disiplinleri ile ilgili olarak Aristoteles’in yaşadığı dönemde bilinmesi mümkün olmayıp, sonradan öğrenilen birtakım veriler yer alması hasebiyle eserin ona ait olmadığı anlaşılmıştır. Orta Çağ’da Aristoteles tarafından yazılmamış olmasına rağmen ona atfedilen en önemli kitap olan Esulucia (Theologia), İslâm düşünce geleneğinde Aristotelesçiliği Yeni Platonculuğa bağlayan eserlerden olması bakımından merkezi bir önemi haizdir. Geçen yüzyılın sonlarına kadar Aristoteles’e ait olduğu sanılan bu eserin de yapılan ilmi araştırmalar sonucunda ona ait olmadığı anlaşılmıştır. Bir diğer örnek eser Sırr el-Esrâr (Secretum Secretorum) ise 9. yy’da Süryani mütercimlerden Yuhanna ibn el-Batrik tarafından tercüme edilmiş olup Doğu seferine çıkan İskender’e yazılmış bir mektup biçimindedir ve İskender’e siyasi, askeri birtakım tavsiyelerde bulunmakla birlikte yer yer coğrafya ve fizyonomi (ilm-i firâse) gibi hususlarda bilgiler içermektedir. Bir diğer eser Kitâbü’n Nebât ise sadece Arapçası mevcut olup kaynak metninin günümüze ulaşmadığı bir eserdir. Aristoteles’in bitkilere dair görüşlerinin bir özeti niteliğindedir.

Mezkûr eserlerin Aristoteles’a ait olmadıklarının anlaşılması çok uzun zaman sonra olmuştur. Latince el yazmaları uzmanı Lynn Thorndike, Aristoteles’e nispet edilen ondan fazla sayıda eser tespit etmiştir. Bahsi geçen eserlerin çoğunun simya ve astroloji alanında yazılmış olduklarına vurgu yapan Aksoy, Kitâbu’l-Ahcâr’ın da benzer bir içeriğe sahip olduğuna dikkat çekti. Yaptığı çalışmalar doğrultusunda Aristoteles ismini taşıyan bazı eserlerin Aristoteles’e ait olmadıklarını fark edip, bu nispetin gerekçelerini de vermek suretiyle eserleri bir tasnife tabi tutan ilk isim Aristoteles uzmanı İmmanuel Bekker (1785-1871) olmuştur.

Sunumun devamında Aksoy, Kitâbu’l-Ahcâr hakkında yapılmış bazı çalışmalardan bahsetti.  Kitâbu’l-Ahcâr’ın Almanca tercümesi ünlü oryantalist Julius Ruska tarafından neşredilmiştir. Ruska, tercümeyi Kitâbu’l-Ahcâr’ın Arapça Paris el yazması nüshasını kullanarak yapmıştır. Arap literatürüne hakim bir isim olan Ruska tercüme yapmak üzere kullandığı nüsha oldukça eksik olmasına rağmen Kitâbu’l-Ahcâr’ın içeriğini Arapça, İbranice ve Latince tercüme eserler ile mukayese etmek suretiyle tamamına yakınını elde etmeyi başarmıştır. Bu vesileyle Aksoy, İslam Bilim Tarihi alanında çalışma yapmanın ön şartı olarak mezkûr dilleri iyi seviyede biliyor olmanın önemine de vurgu yaptı.

Kitâbu’l-Ahcâr’ın Süleymaniye Devlet Kütüphanesi’nde bulunan Şehid Ali Paşa yazma nüshasında kitabın Luka bin İsrafiyyûn tarafından tercüme edildiği belirtilmektedir. Fakat Aksoy, araştırmaları neticesinde İslâm Bilim Tarihi Klasik Dönemi’nde Luka bin İsrafiyyûn isminde bir tercümana rastlanmadığını belirtti.

Kitâbu’l-Ahcâr’ın ayrıca Ayasofya yazma nüshası mevcuttur ki bu nüsha Memlûk Sultan’ına ithaf edilmiş olması dolayısıyla önceki metne göre çok daha iyi yazılmış ve korunmuştur. Bu kitapta önceki nüshalardan daha fazla sayıda taşa rastlanır. Ayasofya nüshası Aristoteles’in taşlar üzerine kaleme aldığı eserinden ve aynı şekilde taşları konu edinen diğer bazı eserlerden derlenmek suretiyle oluşturulmuştur. Ruska buradan hareketle Aristoteles’e ait olmayan eserin esasen kimin tarafından yazılmış olabileceği sorusunu sorar ve Huneyn bin İshak tarafından yazılmış olabileceği iddiasında bulunur. M. Fuat Sezgin, Kitâbu’l-Ahcâr’dan birtakım alıntılar yapmış olan Câbir bin Hayyân’ın Huneyn bin İshak’tan daha önceki bir dönemde yaşamış olduğu gerekçesiyle eserin Huneyn bin İshak tarafından yazılmış olduğu şeklindeki Ruska’nın iddiasını çürütmüş olur.

Bugün Aristoteles tarafından yazılmadığı kesin olarak bilinen Kitâbu’l-Ahcâr yazıldığı dönemdeki mineraller hakkında birçok önemli bilgiler içerir. Örneğin eserde taşlardan biri olan mağnisa’nın cam üretimindeki öneminden cam üretiminin bu taş olmaksızın tamamlanmasının mümkün olamayacağı şeklinde bahsedilir. Mezkûr taşın işlevini araştırmaya tabi tutan Aksoy, eski zamanlarda üretilen camların şeffaf olmayıp farklı renk tonları içerdiğini ve bunun sebebinin cam üretiminde kullanılan ürünlerdeki oksitlenmeler olduğunu ifade etti. Her ne kadar daha sonraki yıllarda şeffaf cam üretmenin yolu bulunduysa da bu Aristoteles’in yaşadığı dönemden çok uzun zaman sonra gerçekleşmiştir ve bu da kitabın Aristoteles tarafından yazılmadığını bir kez daha teyit eder niteliktedir.

Kitâbu’l-Ahcâr üzerine yapılmış çalışmalara da bu şekilde sunumunda yer veren Aksoy, Kitâbu’l-Ahcâr’a kaynaklık eden bazı eser ve bakış açılarından bahsederek sunumuna devam etti. Bu eserlerden biri Orpheus’a mal edilen Latika adında şiir biçiminde kaleme alınmış eserdir. Orpheus Yunan mitolojisinin ünlü Trakyalı ozanıdır. Orpheus, karısı Eurydike’nin ölümü üzerine onun ardından Hades’e yani ölüler diyarına gider ve bir süre burada barınır. Lirini çalmasıyla birçok canlıyı hareket ettirebildiği sanılan Orpheus’a müziği sayesinde yeraltının derinliklerinde sayısız kapılar açılmıştır. Bir müzisyene mineraloji (madenbilim) alanında eser atfedilmesinin sebebi olarak Aksoy, Orpheus’un yeraltında kaldığı süre zarfında çok sayıda maden karşılaştığının düşünülmesi olabileceği şeklindeki kanaatini paylaştı.

Kaynak eserlerden bir tanesi de gerçek Aristoteles’in Meteorologica adlı eseridir. Dört kitaptan oluşan bu eserinde Üçüncü Kitab’ının sonunda Aristoteles’in kesin bir dille Peri-Lithon (Taşlar Üzerine) adında bir eser yazacağı vaadinde bulunması ve fakat bunu gerçekleştirmemiş olması Kitâbu’l-Ahcâr’ın Aristoteles’e atfedilmesinin en önemli sebeplerinden biri olarak görülür. Ortaçağ Hıristiyan Dünyası’nda Aristoteles’in yazacağını ifade ettiği eserin Kitâbu’l-Ahcâr olduğu konusunda büyük ölçüde mutabakata varılmıştır.

Minerallerin ve genel olarak inorganik maddelerin oluşumuna dair Meteorologica’sında Aristoteles güneşin dünyaya ulaşan ısısının yeryüzünde ıslak (buharlı) ve kuru (dumanlı) olmak üzere iki farklı tütme meydana getirdiğini aktarır. Aristototeles analoji yoluyla metallerin ateşte erime özelliğine sahip olmaları bakımından su tabiatında oldukları, erimeyen inorganik maddelerin ise duman tabiatı sergiledikleri kanaatine varır. Aristoteles eriyebilen metallerin ıslak tütme ve erimeyenlerin de kuru tütme sonucu meydana geldiklerine kaildir. Aristoteles’in tütme teorisi sonraki yıllarda yorumlanarak ıslak ve kuru tütmeye tekabül edecek biçimde madenlerin oluşumunu açıklamada kullanılan Kükürt-Cıva teorisine dönüştürülmüştür. Modern Kimya öncesi ana teori olan kükürt-cıva teorisine göre bilhassa metaller olmak üzere bütün mineraller kükürt ve cıvanın farklı oranlarda birleşmesi ve basınç da dahil olmak üzere farklı koşullardan etkilenmesi sonucu oluşmuşlardır. Simyanın ana teorisinin Aristoteles kaynaklı olması simya içerikli eserlerin neden ona atfedildiği sorusuna bir diğer yanıt olabilecek niteliktedir.

Kitâbu’l-Ahcâr’a kaynaklık eden bir diğer eser Aristoteles’in öğrencilerinden olan ve ölümünden sonra Lykeion’u devralan Theoprastos’un Taşlar Üzerine (Peri Lithon) adlı küçük denemesidir. Aristoteles’in en önemli öğrencilerinden birinin taşlar üzerine bir eser kaleme almış olması da ayrıca dikkate şayandır.

Yeni Platoncular kaynaklı sempati ve antipati teorisi Kitâbu’l-Ahcâr’da kendisine rastlanılan bakış açılarından biridir. Buna göre mineraller adeta canlı varlıklarda olduğu üzere birbirlerine sempati ya da antipati duymaktadırlar. Eserde altın ile elmas arasında altın madeninde elmasa rastlanması dolayısıyla bir sempatinin var olduğundan bahsedilir. Yakınlığın bir diğer sebebi olarak değerli taşlar hiyerarşisinde elmasın en tepede yer alması ve altının da metaller arasında en iyi olması gösterilir. Buradan hareketle minerallerin en değerlisi elmas ile metallerin en değersizi kurşun arasında da bir antipati mevcuttur. Kitâbu’l-Ahcâr’da yer alan mitolojik bir taşın gündüz vakti denizin üzerine çıktığı ve gece de tekrar denize döndüğü örneği bu taşın da güneşe duyduğu sempatiye bir örnektir. Eserde gündüz yapraklarını kapatıp geçe açan çiçeklere de rastlanır. Yeni Platonculardan gelen evrensel hiyerarşiler ve bunlardan kaynaklanan sempati ve empatiler teorisini de detay bir biçimde izah eden Aksoy, Kitâbu’l-Ahcâr’da mineraller arasında olduğu söylenen sempati ve antipatilere dair arka plan bilgisini de böylece katılımcılarla paylaşmış oldu.

Kitâbu’l-Ahcâr’ın en önemli özelliğinin bir mineraloji eseri olmasının yanı sıra ait olduğu döneme büyük ölçüde ışık tutması olduğunu ifade eden Aksoy, Kitâbu’l-Ahcâr’ın diğer bazı özelliklerine ve içeriğine dair birtakım bilgiler verdi. Buna göre, günümüzde yalnızca Arapça tercümesi bulunan Kitâbu’l-Ahcâr, kaynak metni bilinmemekle beraber, Arapçaya milâdi 9. Yüzyılda Yunanca yahut Süryanice’den tercüme edildiği tahmin edilmektedir. İslam Bilim Tarihi’nde taşlar hakkında yazılmış ilk eserlerden biri olma özelliğine sahip olan Kitâbu’l-Ahcâr, aynı konuda nispeten geç dönemde yazılmış başka kitaplara önemli oranda kaynaklık etmiş ve onlar tarafından bol miktarda alıntılanmıştır

Ortaçağ’ın sonlarına doğru Latince ve İbranice’ye tercüme edilen Kitâbu’l-Ahcâr, mineraloji alanında ortaya konmuş çalışmalara genel bir giriş mahiyeti taşımakta ve Antik Çağ, İslâm Dünyası ve Orta Çağ Avrupa’sında ortaya konan benzer konulu çalışmalara ışık tutan çok zengin bir kültür tarihi belgesidir.

Kitâbu’l-Ahcâr’da 72 farklı taşa yer verilmiştir. Bu taşların bazıları gizemli ve bazıları da değerli olarak nitelendirilmiştir. Tabiatlar başlığını taşıyan kısımda minerallerin, bitkilerin ve diğer bazı varlıkların özü olarak düşünebileceğimiz tabiatları konu edinilmiştir. Bu bölüm aynı zamanda sempati ve antipatiler teorisinin de bulunduğu bölümdür. Bu bölümün ardından inci yakut ve zümrüdün aralarında bulunduğu değerli taşların yer aldığı bölüm gelir. Mıknatıslardan, metallerden ve metallerin reaksiyonlarından oluşan birleşik taşlardan bahsedilen sonraki bölümde deniz taşlarına ve doğa üstü taşlara da yer verilmiştir. Bu bölümün ilginç yanı da demir nikel ve kobalt dışında diğer bazı başka metalleri de (örneğin bakır, gümüş ve altını) çeken mıknatısların yer almasıdır. Mıknatısların akabinde kükürt cıva vb. simyevî maddeler ele alınmıştır. Kitâbu’l-Ahcâr’ın sonuna ise Aristoteles’in kendilerinden söz ettiği yedi taş dahil edilmiştir.

Katılımcıların soruları üzerine kendisini böyle bir çalışma yapmaya sevk eden temel saiklerden de bahseden Aksoy’un birincil amacı Kitâbu’l-Ahcâr’ı filolojik ve tarihsel yöntemler ışığında inceleyerek bilim tarihi içerisindeki yerini tespit etmek olmuştur. Bu amaç dahilinde Aksoy, tezinde eserin Türkçe bir çevirisinin yanı sıra kapsamlı bir değerlendirmesine yer vermiştir.

 

Leave a Comment