Hilâfın Nahivcesi: Süyûtî ve Hemʻu’l-Hevâmi

İLEM İslâmî İlimler Çalışma Grubu 29 Nisan Cumartesi günü Sabahattin Zaim Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Osman Yılmaz’ı ağırladı. Yılmaz, 2014 yılında tamamlamış olduğu “es-Süyûtî’nin Hemʻul-Hevâmiʻ Şerhu Cemʻi’l-Cevâmiʻ” başlığını taşıyan doktora tezi çerçevesinde “Hilâfın Nahivcesi: Süyûtî ve Hemʻu’l-Hevâmiʻ” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.

Yılmaz, bu eserin nahiv ilmi açısından önemine ve nerede durduğuna değinerek bu eseri çalışmasının sebeplerini ise

1.Süyûtî’nin kendisinden önceki birikimi ansiklopedik bir tarzda sunmasıyla kendisinden önceki birikimi rahatça görülebilmesi ve bu sayede üzerinde kolayca çalışmalar yapılabilmesi,

  1. Nahiv alanını bütün sahasıyla tanımlayabileceği, bütün sorunlarını ve Arap dili deyince tüm konu başlıklarını görebilecek bir eser olması,

3.Dışarıdan bilgi üretme tarzının Araplara müdahale etmeden, kolonizasyon öncesinde kaleme alınmış son hilaf eseri olması olarak izah etmiştir.

Yılmaz, eserin yazarın ilmi seviyesini ortaya koyması açısından önemine ve yazım aşamalarına değinmiştir. Süyûtî’nin kendisini 14 yaşında iken müçtehit ilan etmesinin çevresinden büyük bir tepki toplamasına sebep olduğunu bunun üzerine bu iddiasını ispatlamak üzere “Hemʻu-l-hevâmiʻ” adlı eserini, diğer araştırmacıların aksine, 23 yaşında iken kaleme aldığını dile getirmiştir. Yazar eserini öncelikli olarak muhtasar bir şekilde “Cemʻu’l-cevâmiʻ” adında telif etmişken anlaşılamadığından dolayı eserine “Hemʻu’l-hevâmiʻ” adını verdiği şerh çalışması yapmak zorunda kalmıştır. Metin ve şerhi ayrı ele alarak yazmayı planlarken bu yazım şeklinin zorluğundan dolayı eserin yarısından itibaren metin ve şerhi beraber ele almıştır. Kûfe ile Basra dil ekolleri arasında olan 400 hilafı kitabına almış ve 186 tane de o güne değin hiç değinilmemiş hilafa yer vermiştir. 1000 hilafı istidlali ve istişhadi bir şekilde ele almıştır. Bütün ana meseleleri kendi kaynaklarından alarak kendi şahıslarına nispet etmiş ve sonunda da bir tercih ortaya koymuştur. Yılmaz, böylece bu eserle Süyûtî’nin nahiv alanında müçtehitliğini ispatlamış olduğunu dile getirmiştir.

Bilgi üretirken Süyûtî’nin ne kadar tutarlı olduğunu tespit etmeye çalıştığını belirten Yılmaz, bunun için müellifin bu eserini nahiv ilmiyle ilgili olan el-İktirah” ve “el-Eşbah ve’n-nezair adlı eserleriyle karşılaştırmıştır. Yılmaz, bunun sonucunda Süyûti’nin sadece nakilci olmayıp aynı zamanda tutarlı bilgi ürettiğini ve el-İktirah adlı eserinde geliştirmiş olduğu usulün yüzde doksan dokuzunu söz konusu eserinde uyguladığını tespit etmiş olduğunu belirtmiştir.

Hilafetin NahivcesiYılmaz, Süyûtî’nin bazı konularda döneminin anlayışından farklı görüşlere sahip olduğunu dile getirmiştir. Süyûtî ilimler tasnifinde nahiv ilmini alet ilimleri arasında zikretmiş ve döneminin anlayışının aksine bu ilmi okunması gereken ilk sıraya yerleştirmiştir. Döneminin anlayışına göre ise nahiv en son okunacak ilimler arasındadır. Bir diğer husus ise günümüzde “teshîlü’n-nahv” (nahvin kolaylaştırılması) diye anılan akıma yakın düşünceye sahip olmasıdır. Süyûtî, bazı konuların öğrencinin kavrama seviyesinin üstünde olduğunu, bunların daha sade ve kademe kademe öğretilmesi gerektiğini savunmaktadır.

Yılmaz, İbn Malik’in el-Elfiyesine alternatif olarak yazılmış ve el-Elfiyye’den daha çok hilafa ve daha güçlü delillere sahip olmasına rağmen Hemʻu’l-hevâmiʻ’in el-Elfiyye kadar meşhur olmamasının sebebini ise Süyûti’nin hadis istişhadı konusunda takındığı tavra bağlamıştır. Süyûtî, el-İktirah adlı eserinde zayıf görülen hadislerle istişhad edilmemesi gerektiği görüşünde bulunmuş olmasına rağmen söz konusu eserinde mevzu hadis kaynakları dahil hiçbir kaynakta kaydı bulunmayan dört şahidi hadis olarak sunmuştur. Yılmaz, uzun araştırmalarından sonra Süyûti’nin fetvalarında karşılaştığı “rüya ile amel etme” bahsinin bu konunun çözümlenmesinde ipucu taşıdığını ifade etmiştir. Süyûti hiçbir tartışmaya girmeden bir açıklamada bulunmadan “rüyalarla amel edilebilir” görüşünde bulunmuştur.

Eserin “Hemʻu’l-hevâmiʻ” adını taşıyor olmasının ise çok hoş bir nüktesi bulunmaktadır. Yazarın bu eserine kendisini çileden çıkardığı ve gözyaşlarına boğduğu için bu ismi vermiş olduğunu dile getiren Yılmaz bu kalıbın “duvağa dökülen gözyaşları” anlamına geldiğini belirterek yazarın bu isimle şunu dile getirdiğini ifade etmiştir; atın üstüne binen gelinlikli kız anne babasından ayrılırken nasıl ağlayıp gözyaşı döküyorsa ama istese de istemese de bu attan inmeyip yoluna devam ediyorsa bu gözyaşları nasıl tatlı gözyaşlarıysa benim de bu kitabın sayfalarına döktüğüm gözyaşları bu kadar tatlı gözyaşlarıdır.

Yılmaz, Kûfe dil ekolüne ait günümüze ulaşmış bir eserin olmadığını belirterek eser üzerinde yapılacak çalışmaların önemli boşlukları dolduracağını ifade etmiştir. Yılmaz, bu sayede İslami ilimler içerisinde Kûfe ekolünün tefsir, hadis, fıkıh ya da herhangi bir nazari üretirken hangi dil malzemesini kullanmış olduğunun tespit edilmesi, Basra dil ekolünün karşısında nasıl bir gelişme yaşadığının takip edilmesi gibi çalışmalarda bulunulabileceğini dile getirmiştir.

Yalnızca İslami ilimler değil, çeşitli alanlardan dinleyicilerin bulunduğu sunum, konuşmacıya yöneltilen soru-cevap kısmının ardından sona ermiştir.

 

Leave a Comment