Lübnan Üzerine Sosyolojik ve Kültürel Bir Analiz

Röportaj: Şule Dilevser Kılıç

Hüseyin Arslan, 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. 2019 yılında aynı üniversitede “Milli Görüş Hareketi’nin Laiklik Anlayışı” başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamladı. Halen İstanbul Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını sürdürmekte ve Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Çalışma alanları “Türk Siyasi Tarihi, Milli Görüş Hareketi, İslamcılık, Laiklik, Türkiye’de Sol” konularıdır.

Bu röportaj, Hüseyin Arslan’ın yaptığı Beyrut gezisinden hareketle Türkiye ile Lübnan arasındaki tarihsel ve kültürel ilişkilerin incelendiği bir çalışmadır. Röportajda, Lübnan’ın tarihi ve kültürel mirası, yemek kültürü, eğlence anlayışı ve sosyo-ekonomik durumu üzerinde durulmuştur. Lübnan halkının Türkiye’ye ve Türklere olan bakışı, Filistin sorunu konusundaki duyarlılıkları ve İsrail ile olan ilişkilerine dair görüşler de ele alınmaktadır.

  • Türkiye ve Lübnan arasındaki sosyo-ekonomik ilişki nasıldır?
Refik el-Hariri (1944-2005)

13 Nisan 1975 – 13 Ekim 1990 tarihleri arasında yaşanan Lübnan iç savaşı ve akabinde ülkede yaşanan istikrarsızlıklar nedeniyle Türkiye-Lübnan ilişkileri durağanlaştı. Ancak 2000’li yıllardan sonra özellikle 2004 yılında Lübnan eski Başbakanı Refik el-Hariri’nin ülkemizi ziyaret etmesiyle bu durum değişti. Türkiye, 2006 yılında Lübnan – İsrail savaşında Lübnan’a destek verdi. Ayrıca Hariri’nin suikast sonucunda öldürülmesinin akabinde suikastin aydınlanması ve faillerin bulunması konusunda Türkiye her türlü desteği verebileceğini Lübnan devletine bildirdi.

2020 yılında Lübnan’ın en büyük limanlarından birinde yaşanan patlama ülkenin ekonomi durumunu olumsuz etkiledi. Bunun yanında ülkede bir süredir geçici hükümet görev yapmaktaydı. Ülkede yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar Lübnan’ı zor duruma düşürdü. Ancak Türkiye-Lübnan ekonomik ilişkileri yükseliş trendini korumaktadır. Mesela 2022 yılında Lübnan’a yapılan ihracat bir önceki yıla göre yaklaşık %58 oranında artarak 2 milyar 700 milyon dolar civarına yükseldi. Böylece 2 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi ilk defa aşıldı.

Refik el-Hariri, Lübnan’ın önemli siyasi figürlerinden biri ve iş adamıdır. Arabistan’da Kral Fahd‘ın kız kardeşiyle evlenmiştir. Yaptığı işlerle 1970 yılında dünyanın sayılı zenginleri arasına girmiştir. Lübnan’da 1992-1998 ve 2000-2004 yılları arasında iki dönem başbakan olarak görev yapmıştır. 14 Şubat 2005’te, Beyrut‘taki St George oteli yakınlarındaki bir kavşağın bir tonluk TNT ile havaya uçurulması ile öldürülmüştür.
  • Lübnan’da sizi en çok etkileyen Tarihi eser ya da yer neresiydi? Mimarı açıdan en çok dikkatinizi çeken şey neydi?

Lübnan denince doğal olarak akla ülkenin başkenti Beyrut gelmektedir. Beyrut hem tarihi bir şehirdir hem de kültürel çeşitliliğin çok fazla görülebileceği bir yerdir. Bu nedenle Beyrut, şehre gelen ziyaretçileri etkisi altına almaktadır. Özellikle Muhammed el-Emin Camii, Nejmeh Meydanı ve Hz. Ömer Camii ve bunların yakınlarında yer alan Beyrut sokakları tarihi bir yolculuk sunmaktadır.

Muhammed el-Emin Camii

Muhammed el-Emin Camii, 19. yüzyılda inşa edilmiş olup kubbesiyle gökyüzüne bir ahenk katmaktadır. Kubbesinin mavi tonlara sahip olması yabancılar tarafından Blue Mosque olarak adlandırılmasına neden oldu. Beyrut, Hz. Ömer zamanında fethedilmesine rağmen Haçlılar tarafından tekrar ele geçirildi. Haçlılar, Roma kalıntılarının bulunduğu bir yerde St. John Baptista Kilisesini inşa ettiler. Memlûklular şehri tekrar fethedince bu kiliseyi camiye çevirerek Hz. Ömer ismini verdiler. Byblos bölgesi önemli tarihi yerlerden biridir. Beyrut’u gezdiğinizde hem tarihi hem de modern mimariye sahip birçok eserle karşılaşırsınız. Beyrut’un bir Akdeniz şehri olması ona ayrı bir güzellik de katmaktadır.

  • Lübnan yemeklerini ve Türk yemekleriyle karşılaştıracak olursak yemeklerinin tadı nasıldı? En çok hangisini sevdiniz?

Türk yemeklerindeki çeşitliliği başka bir yerle karşılaştırmak çok zor. Daha önce hem Avrupa hem de Ortadoğu ülkelerine yaptığım ziyaretleri düşününce ülkemizdeki yemek kültürünün bir benzeriyle karşılaşmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Mesela ülkemizin kahvaltı kültürünün bir benzerini gittiğim hiçbir yerde göremedim. Ancak gezdiğim yerler açısından en iyi yemeklerle Beyrut’ta karşılaştığımı söyleyebilirim. Özellikle burada yediğim humusu unutamam. Tadı mükemmelin ötesinde idi -ki ben bunu humusu çok sevmeyen biri olarak söylüyorum. Zaten Beyrut yemek kültürünü birçok ülkede pazarlamaktadır. Ülkemizde de birçok Beyrut mutfağını sergileyen lokantalar bulunmaktadır.

  • Eğlence anlayışları nasıldı? Lübnanlıların eğlence deyince anladığı şey nasıl bir eğlenceydi?

Bildiğiniz gibi Beyrut, Ortadoğu’nun Paris’i olarak bilinir. Bunun nedeni şehirdeki yaşanan sosyal hayattır. Şehir, çok canlı bir yer olmasıyla bilinir. Ama ne yazık ki ülkede yaşanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar burayı da olumsuz anlamda etkiledi. Şehir geçimini limanlarının yanında turizmden sağlamaktaydı. Ancak gelinen son durumda turist sayısının çok fazla azaldığını ifade edebilirim. Bu nedenle önceki anlatılar gibi bir canlılığa sahip olmamakla birlikte halen cazibesini sürdüğünü söyleyebilirim.

  • Lübnan halkını sosyolojik olarak ele aldığınızda Fransız himayesinin etkilerinin mi daha yoğun olduğunu gördünüz yoksa Osmanlı etkisi mi daha fazlaydı?

Bu soruyu cevaplamak oldukça güç bir durum. Ama Lübnan’ın sosyolojik yapısı ile Türkiye’nin sosyolojik yapısı arasında bir benzerlikle bu soruya cevap verebilirim. Her ne kadar biz Lübnan gibi işgal edilmesek de bu konuda önemli müşterek noktalarımız bulunmaktadır. Çünkü bizim modernleşme sürecimiz ister istemez bazı noktalarda benzer bir sosyolojik yapı ortaya çıkardı. Hem Türkiye hem de Lübnan’da Osmanlı ve Avrupai yaşam tarzını bir arada görebiliyoruz. Her iki ülkedeki insanların toplumsal ilişkilerinin yoğun bir şekilde sürdürmesi geleneğin bir izi iken sosyalleşme mekanlarının değişmesi ve dünyayı yorumlama tarzları ise daha çok modernin yasımalarıdır.

Lübnanlıların dünyayı, toplumu ve siyaseti yorumlama tarzlarının şekillenmesinde hem işgalin hem de misyonerlerin okullarının önemli bir yeri olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Lübnanlıların büyük bir kısmı Fransa’da yaşamaktadır. Bu nedenle Fransız kültürü bir şekilde ithal edilmeye devam edilmektedir. Şu an hem Fransa hem de Osmanlı kültürünü yaygın bir şekilde görünmesine rağmen gelecekte bu durum Fransız kültürü lehine değişebilir.
Tabii, Lübnan’ın sosyolojik durumunu sadece Osmanlı ve Fransa’nın etkisi bulunmamaktadır. Ayrıca Lübnan’da yüzyıllardır farklı inançlara sahip insanlar bir arada yaşamaktadır. Bu durum hem kültürel çeşitlilik hem de farklı inançlardaki insanların birbirleriyle rahat iletişime geçmesini sağlamıştır. Aynı dine sahip insaların aynı bölgede yoğunlaşmasına rağmen diğer din mensubu insalarla da güçlü iletişimleri olduğu görülmektedir. Coğrafyanın kendilerine sunduğu sosyolojik yapı halen etkin olduğunu ifade edebilirim. Bu durum Lübnan’ın yönetim tarzına da yansımıştır. Lübnan’ın Anayasasına göre cumhurbaşkanı ve silahlı kuvvetler komutanı Maruni bir Katolik, başbakan Sünni ve meclis başkanı Şii olmak zorundadır. Bu nedenle Lübnan devleti farklı inançlara sahip insanların konsensüsüyle yönetilmektedir.

  • Lübnan’daki vatandaşların Türklere bakış açısı nasıldı?

Türkiye’den geldiğimizi duyan birçok kişi hemen bizimle diyalog kurmaya başladı. Karşılaştığımız herkes Türkiye’yi çok sevdiğini dile getiriyordu. Birçok Lübnanlı, yazları Türkiye’ye tatile geliyordu. Özellikle İstanbul ve Ege kıyılarının çok fazla sevildiğini söyleyebilirim. Karşılaştığımız insanlarla daha çok Türkiye’nin kültürü, tarihi ve doğal güzellikleri hakkında konuştuk. Türkiye’deki siyasi konular hakkında hiç konuşmadık.

  • Filistin Soykırımına Lübnan halkının bakış açısı nasıl?
Şatilla Mülteci Kampında bir cadde (2019)

Lübnan halkı, Filistin konusunda çok fazla duyarlıdır. 2006 yılında İsrail ile girişilen savaş bu durumun önemli göstergesidir. Halk, İsrail’in bölgede yaptığı katliamların farkında ve bundan kaynaklı olarak İsrail’e karşı bir sempati beslememektedir. İsrail’in bölgede estirdiği terör havasından ve Filistin’e yapılan soykırımdan dolayı İsrail’e düşman olduklarını söyleyebilirim. Bildiğiniz gibi Beyrut’ta Filistinlilerin yaşadığı Sabra ve Şatilla kamp alanları da bulunmaktadır. Bu kamp alanlarından rahatsız olan birine rastlamadık. Ancak Lübnan’ı sarsan ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar, Filistin konusunda siyasi bir adım atmalarına imkan vermemektedir. Bu nedenle İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırımla ilgili üzüntülerini dile getirmekten ve yakınmaktan başka bir şey ellerinden gelmediği görülmektedir.

Şatilla mülteci kampı, 1949 yılında Filistinli mülteciler için kurulmuş bir mülteci kampıdır. Beyrut’un güneyinde bulunan kampta 9,842 kayıtlı Filistinli mülteci bulunmaktadır. Suriye İç Savaşı başladığından beri kampa Suriyeli mülteciler akın etmiştir. Sabra ve Şatilla katliamları, 16-18 Eylül 1982 tarihlerinde Lübnan’ın başkenti Beyrut’un batısında bulunan Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında gerçekleşen trajik olaylardır. Bu katliamlar, Lübnan İç Savaşı sırasında İsrail’in Lübnan’ı işgal ettiği dönemde gerçekleşmiştir. Katliam sırasında İsrail Savunma Kuvvetleri, Lübnan’daki Hristiyan Falanjist milislerin kamplara girmesine izin vermiştir. Falanjistler, bu kamplarda bulunan çoğunluğu Filistinli sivillerden oluşan binlerce kişiyi katletmiştir. Ölenlerin tam sayısı bilinmemekle birlikte, tahminler 700 ile 3,500 arasında değişmektedir. Bu olaylar, İsrail’de geniş çaplı protestolara yol açmış ve hükümet üzerinde büyük baskı oluşmuştur. Olayların ardından, İsrail hükümeti tarafından kurulan Kahan Komisyonu, İsrail’in olaylardaki dolaylı sorumluluğunu kabul etmiş ve Savunma Bakanı Ariel Şaron’un istifasına yol açmıştır.
  • Sizce İsrail-Lübnan arasındaki sıkıntılar ne yöne evirilecek?

Lübnan’da yaşanan istikrarsızlıklar birçok sorunu kendi içinde barındırmaktadır. Memurlar maaşlarını alamadığından ya da aldıkları maaşlar enflasyon karşısında pula dönüşmesinden dolayı devlet işleri bile ağır aksak işlemektedir. Birçok ordu mensubu ordudan ayrılarak geçimini farklı bir şekilde sağlama yoluna gitti. Bu nedenle ülkenin kendi içinde bile güven ortamı sağlanamamaktadır. Lübnan’daki birçok kişi bize tenha bölgelerden uzak durmamız konusunda uyarılarda bulundu. Büyük ihtimalle ülkedeki en güçlü silahlı birlik Hizbullah’tır. Ancak ülkenin kendi iç yapısında güvenlik ortamı oluşturamaması, yaşadığı ekonomik ve siyasi istikrasızlıkları göz önünde bulundurduğumda Lübnan’ın İsrail’e açıktan bir savaş ilan edebileceğini düşünmüyorum. Ancak İsrail, buraya savaş ilan ederse 2006 yılının bir benzeri hezimeti yaşama oranı yüksektir.

  • Son olarak ne söylemek istersiniz?

Beyrut’ta günlük yaklaşık olarak 3-4 saat sokaklarını gezdim. Burada dikkatimi celbeden şey, aşırı lüks apartman veya plazalarla yoksul müstakil eski evlerin yan yana oluşudur. Mesela yıkılmakta olan bir evin hemen yanında ultra lüks konutlar onun da yanında güzel mimariye sahip müstakil evler görebilirsiniz. Diğer bir durum ise şehirde yaşanan elektrik sorunudur. Bu nedenle her evde jeneratörler bulunur. Bundan dolayı teknik aksaklıklarla karşılaşma ihtimaliniz bulunmaktadır. Bizim kaldığımız apartta saat 00:00’dan sonra klimalar çalışmıyordu. Beyrut’a gezi planlayan arkadaşlara tavsiyem, internette yazan döviz kuruna inanmasınlar. İnternette, 1 doların 15.000 Lübnan Lirası ettiği yazar ancak iç piyasada biz gittiğimizde 90.000 Lübnan Lirası etmekteydi. Buna dikkat edebilirler. Beyrut’u gezmek için 3 gün yeterli. Biz 5 gece kaldık. Uçak parası hariç kişi başı 250 dolar civarında bir harcamamız oldu. Bu nedenle uygun bütçe ile Beyrut gezisi yapılabilir.


Şule Dilevser KILIÇ

İstanbul Üniversitesi, Sosyoloji 3.sınıf. İlem 1. Kademe öğrencisidir. Kültür, sanat ve sosyal bilimlerle ilgilenmektedir. Hobi olarak spor yapmakta ve fotoğraf çekmektedir. Ayrıca toplumsal araştırmaları takip etmekte ve yazılar yazmaktadır.

Leave a Comment