Zamanın İzleri, Mekanın İzleri, Akif’in İz’leri
Yazar: Esra Yıldırım
Akif Emre,1981’de Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra birçok dergi ve yayınevinde yazılar yazmış ve yöneticilik yapmıştır. Sonrasında Pakistan’da bir üniversitede master programına katılmış ve orada bir sürü önemli isimle röportaj yapma fırsatı bulmuştur. Orada bulunduğu süre boyunca Pakistan onun düşünce dünyasını etkileyen önemli ülkelerden biri olmuştur. 1986-1987 yıllarında -her ne kadar yayınlanmasa da- İslam Dünyası Ansiklopedisi projesini yönetmiştir. İlim ve Sanat dergisinin yayın kurulunda bulunmuştur. 1988-1991 yıllarında İngiltere’deyken Association of Muslim Writers’ın (Müslüman Yazarlar Birliği) kurulmasında rol oynamıştır. Türkiye’ye döndükten sonra yayın yönetmenliği, sanat galerisi yönetimi, idarecilik gibi işlerle ilgilenmesinin yanı sıra 1995’ten itibaren gazeteciliğe de adım atmış, belgeseller çekmiş, eserleri yayınlanmış, gazete çıkarmış, birçok alanda aktif bir insan olmuş, yazılarıyla insanlara ve hayata dair değerli ve anlamlı izler bırakmıştır.
Gazete yazılarının birleştirilmesiyle oluşan ve Akif Emre’nin “Anlatılanlar, hafızamın derinliklerinde bir yerlerinde saklı kalmış kimi izlerin bugünün aynasına yansıyan aksıdır.” dediği İz’ler, 2001 yılında kitap haline getirilerek ilk baskısı yapıldıktan sonra 2015 yılında da Arnavutça’ ya çevrilmiştir. Akif Emre bu eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği tarafından gezi dalında “Yılın Yazarı” seçilmiştir. 2017’de vefatından önce yayınlanan birkaç kitabından biri olan İz’ler, okuyucuyu birçok zaman ve mekanda geziye çıkarırken aynı anda da önemli insanlarla tanıştıran, okura birçok duyguyu hissettiren, birbirinden farklı olduğu düşünülebilecek olaylara bütüncül bir pencereden bakabilmesini sağlayan derleme bir kitaptır. Akif Emre, gidip gördüğü ve kendinde iz bırakan, onda duygu ve düşünce değişimlerine neden olan yaşanmışlık ve bilgi birikimlerini zaman, mekan ve şahıslar arasında bağlantılar kurarak geniş bir perspektifle okuyucuya sunmak istemiştir. Kitaptaki metinler birer gazete yazısı oldukları için yazıldıkları tarihlerde olan olayların güncelliğine dayanmaktadır. Akif Emre, okuyucunun onun kendi içerisinde yaptığı kıyaslama, iğneleme ve atıfları daha net hissetmesi için derlemeyi yaparken kronolojik bir anlatım gözetmemiştir. Gazeteci olması hasebiyle çok sayıda ülke ve şehri seyahat eden Akif Emre, gidip gördüğü bu yerlerden ziyadesiyle beslenmiş ve bunları da okurlarına aktarmaya çalışmıştır. Bu yazılarının en azından 2001 tarihine kadar olanlarından bir kısmını bir araya getirdiği bu kitap üç ana bölüme ayrılmıştır; İçimdeki Mekanlar, Aynadaki Yüzler, Zaman İçre Zaman.
İz’ler, okuyucuyu birçok zaman ve mekanda geziye çıkarırken aynı anda da önemli insanlarla tanıştıran, okura birçok duyguyu hissettiren, birbirinden farklı olduğu düşünülebilecek olaylara bütüncül bir pencereden bakabilmesini sağlayan derleme bir kitaptır.
İçimdeki Mekanlar, daha çok gezi yazısı veya hatırat sadeliğinde, samimiyetinde ve akıcılığında yazıların aktarıldığı kısımdır. Birtakım seyahatlerini, gittiği yerlerin kültürlerinden kaynaklı olan ve ona farklı bakış açıları kazandıran olayları, bazen o şehrin tarihini, coğrafi özelliklerini, müzelerini, ülkenin taşını, toprağını, mimarisini, sanatını anlatmıştır. Bir yandan da gittiği yerde karşısına çıkan kavramların kendi benliğinde ve vatanında karşılığının ya da var oluş biçiminin ne olduğunu kıyaslamış, düşünmüş ve düşündürmüştür. Bazen de aradan geçen zamana rağmen, yazıyı yazdığı günlerde yaşadığı bir olayın ona geçmişteki bir seyahatini hatırlatması üzerine yazmıştır. Zahidan, Edinburgh, İşkodra, Suakin, Bakü, Mostar, Filibe, Kudüs, Filistin, Leeds, Üsküp, üzerinde yazı yazdığı ve düşüncelerini aktardığı bazı şehirlerdir. Üsküp, Mostar ve elbette Kudüs ise – sadece bu bölümde değil kitabın hatta hayatının büyük bir kısmında- en çok anlattığı, onu etkileyen, her bir detayında farklı manalar bulduğu şehirlerdir. Bu bölümdeki yazılarında özellikle gittiği yerlerde ziyaret ettiği müzelerden, tarihi yerlerden ve sanattan bahsetmesi ise bir yeri, ülkeyi, kültürü sanatından bahsetmeden ya da tarihe verdiği değeri ele almadan anlaşılamayacağı içindir. Zaten bunlar birer gezi yazısı olmadıkları için gidilen yerler hakkında detaylı bir anlatım beklemek yerine güncel ile nasıl bir bağlantı kurarak yazdığını incelediğimiz zaman, bu yazılar bir mekana nasıl düşünsel bir gözle bakması gerektiğini okura hissettirmektedir.
Üsküp, Mostar ve elbette Kudüs ise – sadece bu bölümde değil kitabın hatta hayatının büyük bir kısmında- en çok anlattığı, onu etkileyen, her bir detayında farklı manalar bulduğu şehirlerdir.
Kitabın ikinci bölümü olan Aynadaki Yüzler’ de Akif Emre, genel olarak şahıslarla ilişkilendirilen olaylar ve anekdotlar üzerinden anlatım yapmış, bunları yorumlamış ve değerlendirmiştir. Londra’da Şakir Kocabaş ile olan anılarından, Puşkin’in yazdığı bir şiirin bir şehre etkisinden, Kosova sorunu ve Kıbrıs ile ilgili birkaç anlatım ile Erol Manisalı’dan, Balkanlar ve özellikle Üsküp ile ilgili olarak birkaç isimden, Sovyetler ve kültür gibi konuları birbiriyle ilişkilendirirken Şevardnadze ve Süleyman Demirel’den, Muhammed İkbal’den, Türkiye’de sosyal değişime paralel olarak farklılaşan müzik kültüründen bahsederken Barış Manço’dan ve kendi için çok önemli şehirlerden biri olan Kudüs ile alakalı da Akif İnan’dan bahsetmiştir. Bu isimler ve olayları bazen direkt kendi anılarından yazarken bazen okuduğu bir kitaptan, izlediği bir haberden aklında kalanlarla güncel olanı bağdaştırarak okura sunmuştur. Bu bölümde her ne kadar Akif Emre şahıslar üzerinden olaylara atıfta bulunmuştur desek de anlatmış olduğu meseleler bunun elbette çok daha fazlasıdır. Yıllardır Doğu Türkistan’da olan olayları, 2000’lere dayanan Türkmenistan meselesini, Kudüs’ü, Filistin diasporasını, Filipinler’de yaşanan ve din kaynaklı terörizm olarak adlandırılan durumları da geniş bir biçimde olmasa da bir gazete yazısında insanlara aktarabileceği en etkili şekilde kendi yaşanmışlıklarıyla harmanlayarak yorumlamıştır. Ek olarak Aynadaki Yüzler bölümündeki yazılarında Akif Emre sık sık farklı topraklarda aynı din, dil ya da ırka sahip biriyle karşılaşmanın zor olduğundan, ancak bu kişileri bulunca da kendini bir tür konfor alanı oluşturan halkalar geliştirme eğiliminde ve arzusunda hissettiğini belirtmiştir. Bu duygu ve düşüncelerinin de yıllar geçse de değişmemiş olduğunu yazıları yazdığı tarihlerde dikkat ettiğimizde daha rahat görebiliyoruz. Son olarak bu bölüm de bittiğinde aynadaki bu yüzlerin kimi zaman bir yazar, siyasi lider, şair, müzisyen gibi toplulukları etkileyebilen insanlar olabildiğini bazen de Lahor da karşılaştığı “çok yahşi” bir grup çocuk da olabildiğini görüyoruz.
Kitabın Zaman İçre Zaman başlıklı son bölümünde, gazetede güncel olarak yazacağı bir konuyu hafızasındaki benzer birkaç olay ve bunların yaşandığı zamanlar ile bağlantı kurarak okura aktarmıştır. Bu da okurun tarih tekerrürü fikrine kapılmasına, o an yaşanan bir olayın sonucunu bu anlatılara dayanarak tahmin etmeye çalışmasına ya da konuyu daha farklı biçimlerde ele almasına yani düşünce dünyasında kıvılcımların oluşması gibi hususlara etki etmiştir. 1980’lerde Kayseri ve Londra’dan birkaç hatırasını aktararak başladığı bu bölümde, bazen bir James Bond filminden, bazen sadece bir şehirden, bir şahıstan bahsedilmiştir. Bölümde 28 Şubat’ın Amerika’daki bazı eyaletlerde yaklaşık zamanlardaki yansımalarını veya yankılarını da ele almadan geçmemiştir. Bu bölümde de Balkanlardan ve Balkanlar ile ilişkili olarak ayrıca Aliya İzzetbegoviç’ten, İstanbul’dan, modernlik meselesinden, bilgelikten ve çağın, memleketin, zihniyetlerin, toplumların zaman geçse de değişmeyen veya dönüşmeyen diğer sorunlarından, davranışlarından, alışkanlıklarından, kültürlerinden ve düşüncelerinden bahsetmiştir. Kitabın dolayısıyla bölümün de sonunda bulunan “Sizin Payınıza Ne Düşüyor?” bölümü ise bitişe yakın tüm okuduklarınızı düşünmenize kapı aralıyor.
Aynadaki Yüzler bölümündeki yazılarında Akif Emre sık sık farklı topraklarda aynı din, dil ya da ırka sahip biriyle karşılaşmanın zor olduğundan, ancak bu kişileri bulunca da kendini bir tür konfor alanı oluşturan halkalar geliştirme eğiliminde ve arzusunda hissettiğini belirtmiştir.
Sonuç olarak, Akif Emre’nin birbirinden bağımsız bir şekilde ele aldığı ve farklı tarihlerde gazetelerde yayınlanan bazı yazılarının derlemesi olan bu kitap bittiğinde; ülkeler, kültürler, şahsiyetler ve zaman değişse dahi bazı olaylar ve zihniyetler bugün bile birbirine çok benziyor dedirtiyor. Geçip giden yıllar ve sahnedeki oyuncular farklılaşıyor gibi görünse bile biz kitabı bir kıyas gözüyle okuduğumuz zaman, belki de hiç görüp duymadığımız bu olayların çok benzerlerini güncel hayatımızda bire bir yaşadığımızı ya da bunlara maruz kaldığımızı fark ediyoruz. Doğup büyüdüğü veya gittiği coğrafyaların meselelerini, kültürünü, dilini ve dinini göz ardı etmeyen, önemseyen ve dikkatle inceleyen Akif Emre, bunları okurlara birbirleriyle bağlantı kurarak ve kendince oluşturduğu zamansal sıralamayla bir mantık dizimi içerisinde aktarıyor. Uzun yıllardır yazdığı yazılarıyla oturmuş olan üslubu kitaba ayrı bir tat veriyor. Akif Emre’nin oluşturduğu olay örgüsü sayesinde akıcı bir şekilde okunan İz’ler bittiğinde okur olarak çok keyif almış ve kitap içinde birçok insan, ülke ve şehirle tanışmış oluyorsunuz. Bir yerde oturmuş ve bir abiniz size havadan, sudan, memleketin halinden, gezip gördüğü yerlerde yaşadığı anlamlı anlardan bahsediyor gibi okursanız kitabı, Akif Emre’nin gözlerinin içinin parladığını ve geleceğe dair taşıdığı o umudu hissetmenizi ümit ediyorum.