Beylikler Döneminde Siyasi İktidarın Hukuki Kavranışı
Yazar: Hüdanur Aygut
Siyasal iktidarın geçmişten günümüze geçirdiği dönüşümü ve devlet ile hukuk arasındaki ilişkiyi bütüncül olarak ele alan “Genel Kamu Hukuku”, inceleme alanına giren soruları yanıtlarken sıklıkla sosyal bilimlerin farklı disiplinlerine başvuruyor. Bu nedenle Genel Kamu Hukuku, interdisipliner çalışmalara alan sağlayan bir hukuk alt disiplini olma özelliğiyle öne çıkıyor.
Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi Araş. Gör. Dr. Emre Partalcı, “Beylikler Döneminde Siyasal İktidarın Hukuki Kavranışı” başlıklı sunumunda; çalıştığı disiplinin yanı sıra tarih, hukuk tarihi gibi disiplinlerden faydalanarak ve zaman zaman hukuk felsefesine ait kavramlara da başvurarak 13 ve 14. Yüzyıl’da Anadolu’da iktidarın meşruiyet kaynağının ne olduğunu açıklamaya girişiyor. 2021 yılında tamamladığı doktora tezi; Partalcı’nın sunumuna referans teşkil ediyor. Partalcı, tezinde daha önce kendi alanında çalışan araştırmacıların incelemediği bir tarihsel kesit ve coğrafyayı ele almış. 13. ve 14. yüzyıl Anadolu’sunun dinleyicilerin gözünde doğru bir şekilde canlanması için Giddens’ın “geleneksel devlet” kavramsallaştırmasına başvuruyor ve geleneksel devlet ile 15-16. Yüzyıllar itibariyle ortaya çıkan “modern devlet” arasındaki ayrıma dikkat çekiyor. Partalcı’nın tezine konu ettiği tarihsel kesit ve coğrafya; bugün yaşamımızın her kesitine nüfuz eden ve kanıksamış bulunduğumuz “devlet” tasavvurundan bir süreliğine uzaklaşmayı, diğer bir deyişle modern devlet gözlüğünü çıkartıp bir kenara koymayı gerektiriyor.
Partalcı, günümüzde zaman zaman “iktidar” ve “otorite” kavramlarının birbirleri yerine kullanılmasındaki yanlışlığa dikkat çekiyor. Otorite, iktidara kaynaklık etmesi bakımından iktidardan farklılaşıyor. Aslında bu, kökeni Roma anayasasına dek izlenebilecek bir ayrım. Otorite (authority) kelimesinin kökeni “auctoritas”, iktidarın ilkesine, diğer bir deyişle kaynağına; iktidar kavramına karşılık gelen ve auctoritasa tabi olan “potestas” (power) ise iktidarın kullanımına işaret ediyor. Partalcı’nın sorduğu sorulardan biri de bu ayrımın 13 ve 14. Yüzyıl beylikler dönemi açısından anlamlı olup olmadığı. Partalcı, her geleneksel toplumun iktidarını kurallandıran ve onu meşru kılan bir ilke olması gerektiği kanaatinde.
Partalcı’nın tezine konu ettiği tarihsel kesit ve coğrafya; bugün yaşamımızın her kesitine nüfuz eden ve kanıksamış bulunduğumuz “devlet” tasavvurundan bir süreliğine uzaklaşmayı, diğer bir deyişle modern devlet gözlüğünü çıkartıp bir kenara koymayı gerektiriyor.
Partalcı; iktidarın ilkesini ya da iktidarın kullanımının meşruiyet kaynağını sorgularken aradığı şeyin “gerekçelendirme”ye karşılık gelmediğini belirterek devam ediyor. Zira günümüz modern devletinde “ne adına yönetiyorsun?” sorusuna verilen cevap, zaman zaman yöneticiler tarafından yönetiyor olmanın gerekçesi haline getirilebiliyor. Ne var ki modern devlette yönetilenler, yöneticilerin daima ulus adına yönettiği konusunda şüphe duyabiliyor. Partalcı, geleneksel devlette ilke ile uygulama arasındaki ilişkinin yönetilenlerce bundan farklı bir şekilde algılandığı görüşünde. Ona göre; iktidarın kaynağının Tanrı olarak gösterildiği Orta Çağ Avrupa’sında yönetilen, yöneticinin Tanrı adına yönettiğine daha samimi bir şekilde inanıyor.
Geleneksel toplumlarda iktidarın uygulanmasına kaynaklık eden bir ilke olması gerektiği hipotezinin 13 ve 14. yüzyıl Anadolu’su bakımından doğru olup olmadığı sorusuna yönelen Partalcı, öncelikle iktidarın uygulaması meselesine değiniyor. Beylikler döneminde iktidarın yapısını ele alırken beyliklerin bahsedilen hipotez açısından incelenmeye müsait bir hüviyete sahip olup olmadığı sorusunu çözüme kavuşturmakla başlıyor. Beyliklerin İran ve Arap dünyasından farklılaşmış, etrafından ayırt edilebilecek ölçüde belirginleşmiş ve çeşitli yönlerden kendine özgü unsurlara sahip bir “bütüncül toplum” olduğu görüşünde. Bu bütüncül toplumda iktidarın beyler arasında parçalanmış vaziyette olduğu tespitinde bulunuyor ve valileri aracılığıyla Anadolu’daki varlığını koruyan İlhanlıların da bu parçalı yapıya dahil olduğunu ekliyor. Ona göre her bir beylik bakımından iktidarın uygulamasını beyin tek başına elinde tuttuğunu da söylemek mümkün değil; zira Anadolu’da bazı topluluklar, beylerin uhdesine alamadığı toplumsal işlevleri yerine getiriyor ve bu bakımdan kayda değer ölçüde etkinliğe sahip. Bu toplulukların belli başlılarının ahiler, tarikatlar ve Sünni İslam cemaati ile ulema olduğunu dile getiren Partalcı, Şeyh Edebali örneği ile bunların mutlak surette birbirinden ayrışmış kategoriler olmadığını da ekliyor. Ahilerin ekonomik, Sünni İslam cemaati, ulema ve tarikatların da ideolojik bir işlev gördüğüne değiniyor ve bahsedilen toplulukların birer iktidar odağı olduğunu “etkin hukuk” kavramına başvurarak açıklıyor. Bilindiği üzere etkin hukuk, toplumsal iktidar(lar) kanalıyla etkin kılınmış olmakla birlikte yöneticiyi sınırlıyor. Partalcı’ya göre bahsedilen toplulukların iktidarı, beylerin iradesi önünde bahsedilen türde bir sınır çiziyor.
Togan, yazılı olmayan ve hakanların itaat ettiği kurallara “töre” derken İnalcık törenin hakan tarafından yaratılmış olduğuna işaret ediyor. Partalcı, törenin anlamını çözümlemek için Göktürk Yazıtları, Divanu Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig ile Aşık Paşazade ve Yazıcızade’nin Osmanlı tarihlerinden faydalandığını ifade ediyor.
Partalcı, konuşmasının devamında beyliklerin oluşturduğu bütüncül toplumda iktidarın uygulanmasına “töre”nin kaynaklık ettiği savını ileri sürüyor. Ancak ona göre, töre kavramını tanımlamanın da bir handikapı var. O da bazı temel kaynaklarda töre kavramının taban tabana zıt tanımlanmış olması. Togan, yazılı olmayan ve hakanların itaat ettiği kurallara “töre” derken İnalcık törenin hakan tarafından yaratılmış olduğuna işaret ediyor. Partalcı, törenin anlamını çözümlemek için Göktürk Yazıtları, Divanu Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig ile Aşık Paşazade ve Yazıcızade’nin Osmanlı tarihlerinden faydalandığını ifade ediyor. Ulaştığı sonuç, törenin içerisinde hem değişen hem de değişmeyen tarafların bulunduğu yönünde. Törenin değişmeyen yönü Partalcı’nın tezinde aradığı “ilke”ye karşılık geliyor. İlke olarak töre, iktidarın uygulamasına meşruiyet kazandırıyor ve geçmişten gelene devam etme yetkisi tanıyor. Ancak bundan, toplumsal değişimin yadsındığı anlaşılmamalı. Partalcı’ya göre; geçmişten gelen içerik değişebiliyor ancak değişmeyen, geçmişten gelenin uygulanmaya devam etmesi gerektiği. Diğer taraftan; ilke olarak töre, dolaylı şekilde beyin iktidarını da sınırlıyor. Bunu, kendisine atıf yapan etkin hukuklara geçerlilik kazandırarak yapıyor. Böylece iktidarın uygulayıcısı olan bey; kendi koymadığı normlarla, bahsedilen toplumsal iktidarların etkin hukuklarıyla sınırlanmış oluyor.
Partalcı’nın tezlerinden bir diğeri de iktidarın sınırlarından birini beylikler arasındaki güçler dengesinin oluşturduğu. Diğer bir deyişle; beyliklerin halihazırdaki varlığı, adeta onların varlıklarını devam ettirmesi gerektiği normunu doğuruyor. Bu norma göre, beyliklerin birbirlerinin varlığına son vermemeleri gerekiyor. Bu açıdan güçler dengesi normu, beyliklerin iktidarını sınırlayıcı bir özelliğe sahip. Yıldırım dönemine kadar bu normun ihlal edildiği en önemli örnek Karesioğulları Beyliği’nin ilhak edilmesi olsa da Partalcı’nın tespitine göre kaynaklarda bu ilhak eylemi dahi töreye atıfla çeşitli şekillerde meşrulaştırılmaya çalışılmış.
Partalcı’nın sunumunda yanıt aradığı sorular, yalnızca bu alan içerisinden ilk kez soruldukları için değil; aynı zamanda başka soruları da doğurma kapasitesine sahip oldukları için oldukça değerli.
Partalcı, son olarak; Yıldırım Bayezid’in Anadolu’daki beylikleri ilhak etmesiyle güçler dengesi normu gücünü yitirmiş ve bir bakıma töre ihlal edilmiş olsa da Timur’un beylikleri ihya ederek Anadolu’yu terk etmesinin ihlal edilen töreyi diriltme girişimi olarak değerlendirilebileceğini belirtiyor.
Partalcı’nın sunumunda yanıt aradığı sorular, yalnızca bu alan içerisinden ilk kez soruldukları için değil; aynı zamanda başka soruları da doğurma kapasitesine sahip oldukları için oldukça değerli. Anadolu’da yöneticiyi sınırlayan etkin hukukları şekillendiren dinamiklerin neler olduğu; geleneğin, dolayısıyla da törenin değişmesine katkı sağlayan koşulların tarihsel süreçte ne şekilde seyrettiği yahut ilke ve uygulamaya ilişkin hususların 14. yüzyıldan sonra geçerliliğini koruyup korumadığı bu sorulardan bazıları. Partalcı, doktora teziyle beylikler dönemine siyasal iktidar perspektifinden bakılabilecek bir pencere açıyor. Şüphesiz bu, yalnızca hukukçulara değil, sosyal bilimlerin farklı disiplinlerinde çalışan ve söz konusu döneme ilgi duyan tüm araştırmacılara açılan bir pencere.
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Devlet Teorisi ve İnsan Hakları Hukuku alanlarına ilgi duymaktadır. Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır.