Ahmed Arif’e Dair
Yazar: Kader Sibel Özil
Bazı insanlar suskunluğu ile bazı insanlar ise kullandığı kelimelerle, kurduğu cümlelerle yakalanır etrafına. Herhangi bir kelime olmaktan çıkıp, duyulduğu an yalnızca bir kişiyi hatırlatan kelimeler vardır mesela. Sıradandır bu kelimeler, gün içinde belki yüzlerce kez duyulabilir. Şimdi ben ‘dağ’ desem herkesin aklına bir şeyler gelir fakat Hasretinle Prangalar Eskittim’den sonra bende dağ Ahmed Arif’tir.
“Dağ gibi bir şairdir.” demek doğru olur mu bilmiyorum Ahmed Arif için ama gönül rahatlığı ile “dağların şairi” diyebiliyorum. Çünkü öyle bir şair ki Arif, yaşadığı coğrafyadan kopmadığı gibi bu coğrafyanın sertliğini, kuvvetini, hoyratlığını, zorluğunu, soğuğunu okuyucuya hissettirebiliyor. O, dik duruşu ile “Ben şehir çocuğu değilim.” diye bağıran bir yiğit ve İstanbul’u, Kız Kulesi’ni, çay bahçelerini, erguvanları değil de Diyarbakır’ı, Fırat’ı, Van’ı, Harran’ı anlatan bir Doğu’lu.
Tütün, cigara en sevdiği sanki. Kolay mı hasret çekmek? İlla ki tutunuyorsun bir şeylere tütün gibi, cigara gibi. Geceler uzun, karanlık, soğuk, bulanık, puslu Arif’te ve duvarlar yüksek, sokaklar çıkmaz. Hayınlarla dolu hem, eli hançer tutan hayınlar ve hançer yarası sevdalar taşıyan sevdalılarla dolu sokaklar. Unutmadan, bir de gözleri ustura olanlar, parçalayanlar…
Şiiri hüzünlü Ahmed Arif’in, ağlamaklı biraz. Ama asla kendini bırakmış değil. Her şeye rağmen ayakta, mücadeleci ve kahraman. “ Can benim, düş benim / Ellere nesi? ” derken isyanı görür insan, iliklerine kadar hissettiği bir isyan. İsyanın rengi mavi Arif’te, bilir misin mavi ne demek? Hırçın ama bir o kadar dingin, yaklaşmayı bilene bir deniz gibi engin. Denizde fırtına eksik olmaz sahi, işte tam da bu sebepten Ahmed Arif mavi…
Namluya, zindana, mahpusa inat umutlu şair. Tüm zorluklara, sıkıntılara, karanlıklara inat O’nun şiirinde umut var, dost var, barış var. Seher var mesela gecenin zifiri karanlığından sonra, hani seher, gecenin en hayırlı vakti olan. Vuslat var bir de, umudun hüzzam makamı vuslat. Hasret ile prangalar eskitmiş ya Arif, hasretinin bir tarafı özlem yarası, isyan diğer tarafı ise vuslat umudu, bayram.
Bir de “loy”lar, “leylim ley”ler, “dey”ler var O’nun şiirinde. İnsan bazı iç çekmelerin yerine kelime bulamıyor, nasıl duymuşsa, nasıl gelmişse içinden öyle bırakıveriyor. İşte Ahmed Arif’in de iç çekmeleri bunlar. Belki bir “ooof” dese bu kadar yakışmaz O’nun şiirine, fıkara yerine fukara dese olmaz mesela. Ahmed Arif bu, yazdığında kendisi olacak, söylediğinde yüreği. Ve Cemal Süreya’nın dediği gibi Arif’i biricik yapan şey konuştuğu gibi yazmayı becerebilmesi…