Aral: “İslam Dünyası Açısından BM Örgütü Bir Hayal Kırıklığı”
Prof. Dr. Berdal Aral’ın Küre Yayınları’ndan yeni çıkan “Küresel Güvenlikten Küresel Tahakküme: BM Güvenlik Sistemi ve İslam Dünyası” kitabı hakkında bir röportaj gerçekleştirdik.
Aral’ın meydana getirdiği eser “barış ve güvenlik” maksadıyla oluşturulan Birleşmiş Milletler bünyesinde Müslüman toplumların ve devletlerin düçar olduğu güvenlik sorunlarının çözümüne dair bir sonuca ulaşılmadığı, hatta çözüme dair bir çabanın dahi olmadığı gözlemleri sonucunda ortaya çıkan bir kitap. Salt örnek olay bazında değil de teorik temeller de ele alınıyor. Bugünkü BM Güvenlik Sisteminin temelleri nelerdir? BM Sistemi kurulurken bunun arka planında yatan kaygılar neydi? Uluslararası barış ve güvenlik neydi? Bu sorular teorik aşamanın bir kısmını oluşturmakta.
Çalışmada özellikle Soğuk Savaş sonrası olay nüveleri sözkonusu. Bunu sebebi de Soğuk Savaş sürecinde Doğu-Batı çatışmasının Güvenlik Konseyi sisteminde sebep olduğu blokajın ortadan kalkmasıdır. Soğuk Savaş’ın bitmesi ile birlikte BM Güvenlik Sisteminde etkisini giderek arttıran bir ABD ve İngiltere; giderek genişleyen bir yetki ağı karşımıza çıkmaktadır. Yeni yetkiler; insani müdahale hakkı, koruma sorumluluğu, bir takım yeni devletlerin kurulmasını sağlamak (Örneğin Doğu Timor, Güney Sudan), bir takım devlet idarecilerini Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevketmek (Örneğin Ömer el Beşir, Sudan; Muammer Kaddafi, Libya gibi), çok daha kapsamlı, en acil ihtiyaçların bile karşılanmadığı, topyekûn olarak uygulanan ambargo kararları… Bu denetlenemez yetki ağı da en çok İslam dünyasında olumsuz sonuçlara sebep olmuştur.
Sözkonusu “sınırsız” yetkiler, ideolojik olarak karşıt kutuplarda yer alan rejimlere karşı uygulanırken, Güvenlik Konseyi’nin ve müttefiki ülkelerin yahut rejimlerin uluslararası hukuka aykırı fiilerinde uygulanmamaktadır. Örneğin Irak Kuveyt’i işgal ettiğinde her türlü yaptırım kararına maruz bırakılırken; Ermenistan Karabağ’ı, Rusya Kırım’ı işgal ettiğinde Birleşmiş Milletler bünyesinde hiçbir yaptırım kararı çıkmamaktadır. Görülmektedir ki veto hakkına da sahip olan sürekli üyeler bu yetkileri, kendi ulusal ve jeostratejik çıkarları çerçevesinde kullanırken İslam dünyasından tek beklenen ise sessizce bu kararları uygulamasıdır.
Bunlar ve röportajda yer alan daha birçok konu ile Güvenlik Konseyi’nin İslam Dünyasının barışı ve güvenliği en büyük “engel” olduğunu daha da derinden hissetmekteyiz. Röportajımız bu vahim tablo karşısında Prof. Dr. Berdal Aral’ın İslam Dünyası’na yönelik ve BM güvenlik sistemine dair önerileri ile son buluyor.