Bir Ada Ülkesi: Madagaskar
Yazar: Mahmud Sami Karaca
2019 yılı Ramazan ayından bir ay kadar önce, İngilizce hazırlık sınıfındaki Kanadalı Niyaz hocam, tanışmamı istediği birinden bahsetti. Tanışmamı istediği kişi, 10 yıl kadar önce bir STK vesilesiyle Türkiye’ye gelen Madagaskarlı Amin bin Salim abiydi. Üsküdar’da Amin abi ile muhabbet dolu bir görüşme gerçekleştirdik. Bir yandan çayımızı yudumlarken öte yandan Amin abi, Madagaskar’ın ahvalinden bahsediyordu. Madagaskar’ı onun anlattığı gibi bilmiyordum öncesinde. Belki coğrafi konumu göz önünde bulundurulduğunda bir tatil ülkesi olduğundan turizmin çok canlı olacağı ve bu turizm geliri sayesinde ada insanının da zengin olabileceği düşüncesini taşıyordum. Halbuki Amin abinin anlattıklarıyla ön kabullerim hiç örtüşmüyordu. Anlattığı ülke ile düşlerimdeki ülke tamamen farklıydı. Böylece daha da dikkat kesilerek Amin abiyi dinledim:
“Madagaskar nüfusu yaklaşık 25 milyon. Ülke genelinde toplam 3 milyon civarı Müslüman yaşıyor. Ve bu Müslümanların maddi ve manevi çokça sıkıntıları var. Maddi yetersizlik sebebiyle birçok insan açlık sorunu yaşıyor. Ayrıca manevi eksiklik çok daha acı bir şekilde kendini gösteriyor. İnandıkları dinin temel rükünlerini dahi bilmeyen birçok insan var.”
Bunları duyduğumda ciddi bir şok yaşadım. Madagaskar hakkında çok az şey biliyor olduğum için üzüldüm. Amin abi ile tekrar buluşmak üzere sözleştik. Hemen Madagaskar ile ilgili araştırma yapmaya başladım. Ahmet Kavas hocanın “Geçmişten Günümüze Afrika” başlıklı eserinin Madagaskar maddesini okudum. Kitapta geçtiği üzere Müslümanlar bu adaya 14. yüzyılda gelmişler ve İslamiyet böylece adada yayılmış. Dünyanın en büyük 3. adası, dürüst Müslüman tüccarların, hal ile yaptıkları tebliğleri neticesinde İslamlaşmış. Fakat maalesef 16. ve 17. yüzyıllarda adaya Batılıların gelmesiyle Müslümanlar için zor zamanların başladığını görüyoruz.. 1885’te ise Fransa adanın tamamını işgal ederek bölgeye bir sömürge valisi atamış. Müslüman halk dinlerini yaşamakta çok zorlanmış, kimisi göç etmek zorunda kalmış kimisi de canından olmuş. Böylece halkın büyük çoğunluğu Hristiyanlaştırılmış.
Madagaskar ile ilgili bir diğer dikkat çekici konu ise I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ne ve sonraki dönemde Türkiye Cumhuriyeti’ne beslemiş oldukları sevgi ve hürmet. O dönemde Paris’te yayın yapan ve Madagaskar’da temsilci bulunduran Echos de l’Orient dergisinin 1923 yılı Ekim sayısında geçtiği üzere, Madagaskarlı Müslümanlar sık sık halifeye bağlı olduklarını bildiren mektuplar yazarlarmış. Ayrıca savaş zamanında kendi aralarında topladıkları yardımları İstanbul’a ulaştırmışlar. Yani neredeyse Anadolu büyüklüğündeki bu kocaman ada ile ilişkilerimiz eskilere dayanıyor.
Farklı bir hava, farklı bir kıta, farklı bir yarım küre, her şey çok farklıydı.
Esasında bizim birçok Sivil Toplum Kuruluşu’muz ülke içinde ve dışında insanı yardım çalışmaları düzenliyor. Balkanlar’dan Kafkaslara, Afrika’dan Uzak Doğu’ya birçok bölgede devam edegelen bu insani yardım çalışmaları çokça insanın hayır dualarında yer bulabilmemizi sağlıyor. Ancak Madagaskar’da yeterli seviyede varlık gösteremiyoruz. Kurumlar bazında düşünmekten öte, Türkiye Cumhuriyeti olarak varlığımız bu ülkede çok hissedilmiyor. İnşallah, vefaları sebebiyle ellerinden geleni yapıp savaş sırasında yardımımıza koşan Madagaskarlı kardeşlerimizle yakınlığımız giderek artar.
Madagaskar ile ilgili biraz okuma yaptıktan sonra, Amin abi ile tekrar buluştuk. Yaklaşan Ramazan ayı için orada neler yapabileceğimizi düşünmeye başladık. En azından birkaç gün iftar yemeği verelim, düşüncesi ile kollarımızı sıvadık. Belki de bu iftarlar çok daha farklı hayır kapılarının açılmasına sebep olabilirdi. Birçok yakınımıza, ailemize, arkadaşlarımıza, hocalarımıza konuyu açtık. Biz birkaç günlük iftar yemeği organize etmeyi düşünürken, o kadar bereketli bir proje oldu ki Ramazan’ın tamamında, günlük 100 Müslüman’ın iftar yapabileceği bir meblağ toplanmış oldu. Ramazan ayı geldi. Müslümanlar küçücük bir bahçede, güle eğlene beraberce iftar yapmaya başladılar. Fotoğraflar geldikçe mutluluğumuz artıyordu. Ayrıca bu fotoğraflar hayırların artmasına da yol açtı. Fotoğrafları gören hayır sahipleri, daha da çok yardım etti.
Dünyayı kalbi kırık çocuklar değiştirecek, ben böyle inanıyorum.
Ramazan’ın ilk yarısı benim için çok heyecanlıydı. Bir yandan Madagaskarlı Müslümanlar için sevinirken öte yandan da oraya gidip, onlarla iftar edebilmeyi çok istiyordum. Tam bu hislerle dolu olduğum bir gün, çok kıymetli bir doktor tanıdığımız bizi davet etti. Madagaskar’ı sordu. Amin abi ile iftarlar hakkında bilgi verdik. Doktor abi de bizi ciddiyetle dinledi. Ben o zaman 19 yaşındaydım. Yaşça belki bizi üçe katlayan birisi bizi ciddiyetle dinlediğinde, yaptığımız işin gerçekten ciddi bir iş olduğunun farkına varıyorduk. Dedi ki Madagaskar’a gitmek ister misiniz? Tabi isterdik. Doktor abimiz biletlerimize sponsor olmuştu, biz de hazırlıklara başladık. Bir hafta sonra, yaklaşık 13 saatlik bir uçak yolculuğunun ardından Antananarivo Ivoto Havalimanı’na iniş yaptık.
Farklı bir hava, farklı bir kıta, farklı bir yarım küre, her şey çok farklıydı. Afrika Kıtası’na ilk gelişim değildi ama bambaşka bir dünyada gibi hissettim. Bir haftalık programımızın her anı benim için kıymetliydi. O akşam iftar organizasyonunun olduğu alana gittik. Her gün 100 kişi kadar insan iftar yapıyordu. Fakat Türkiye’den misafir geldiğini duyan herkes o akşam orada toplanmıştı. Yaklaşık 250-300 kişi ile sırayla iftarımızı yaptık. Birkaç bir şey atıştırıp orucunu açan sofradan kalkıyor sırada bekleyenlere yer açıyordu. Lüks şeyler yoktu sofrada ama hayatımdaki en anlamlı iftarlardan biriydi. İftardan sonra akşam namazını eda edeceğimiz zaman, hala aklıma geldikçe beni motive eden ve düşündüren o cümleyi işittim: “Sen Osmanlı’sın biz sana namaz kıldıramayız.” Amin abi bu cümleyi Malagaşça’dan Türkçeye çevirdiğinde, imamete geçmek zorunda olduğumu anladım. Namazı kıldırdım ve konuşma yapmamı istediler. Kısa bir konuşma yaptım ve ciddi bir duygu yoğunluğuyla oradan ayrıldık. Sonraki günlerde de oradakilerle arkadaş olduk ve iftarlarda hep beraberdik.
Birkaç gün sonra başkent Antananarivo’nun kenar mahallerinin birinde hizmetlerini sürdüren, Üstad Harun’u ziyaret ettik. Üstad Harun, yıllarca çeşitli İslam ülkelerinde eğitim almış, hatta bir seferinde İstanbul’u da ziyaret etmiş biri. İngilizce, Arapça, Fransızca, Malagaşça ve birkaç dil daha biliyor. Biraz İngilizce, biraz da Amin abinin tercümanlığıyla kendisiyle sohbet ettik. Osmanlı’dan hayırla bahsetti. Keşke burada daha fazla Müslüman Türk görsek diye iç geçirdi. Çok bir şey söyleyemedim. Faaliyetlerini sürdürdükleri binada aynı zamanda hafızlık yapan öğrenciler de vardı. Onları da ziyaret ettik. Bize çeşitli ikramlarda bulundular. Ardından müsaade isteyip oradan ayrıldık.
Türkiye’ye geri dönme vakti gelmişti. Amin abi ile, heyecanlı ve çok çabuk geçen bir hafta yaşadık. Zaman zaman geriye dönüp baktığımda aklıma, Madagaskarlı çocukların tebessüm eden yüzleri geliyor. Çok neşeli, sevecen ve mutluydular. Ama bir o kadar da kalpleri kırıktı sanki. Dünyayı kalbi kırık çocuklar değiştirecek, ben böyle inanıyorum. İnşallah bir gün Madagaskar’daki varlığımız artar. Hem maddi hem manevi yönden yardıma ihtiyacı olan kardeşlerimizin elinden tutabilirsek, böylece hem bir vefa numunesi olacak hem de görevimizi ifa etmiş olacağız.