Depremin Yıkamadığı Gönüller
Yazar: Serdar Kesik
Fotoğraflar: Serdar Kesik
Bir şehirle dost olmanın tatlı sevinci ile döndüm evime. Uykusuz gecelerde ateş başında beklemenin tarifsiz duygular yaşattığını, yaşadım bildim. Bir selamla nice kapıların açılacağı hayal etsem eksik kalırmış hayallerim. İnsanlarla tanışmanın, selam vermenin; insanlara sarılmanın yaraları iyileştirdiği hakikaten doğruymuş. Annemin yanından, evimden, odamdan çıkarken nelerle karşılaşacağımı bilmiyordum. Az çok tahminim olsa dahi gördüm ki hepsi eksik tahminlermiş. Bir insanın yarasına koşmak, bir feryada sessiz kalmamak içgüdüsü beni evimden çıkarttı. Evimden çıkarken aklımda olan bir hafta-on gün kalacağımdı. Ama öyle gerekti ki 33 gün oralarda geçirdim. “Anne ne yapayım döneyim mi?” diye anneme sorduğumda “Oğlum gerekirse her gün serum al orada kal.” dedi. Hal böyle olunca, annem dahi böyle söyleyince bize de kalmak yaraştı.
- Hatıralar gönlümde tazeliğini korusa dahi üstünden geçen nice gece nice ay hafızamı baskılıyor. Anlatmak benim için bir ayrı zor. Yaşadıklarımı yazmak bilmiyorum bana bir travma yaşatır mı?
İlk gecemizde bir teyze bize bir tencere getirmişti. Tencereyi açıp bakınca gördük ki içinde pirinç pilavı var ama lapa kıvam alıp şişmiş. Yanımızda çatal kaşık da yok. Önce tencereyi ısınmak için yaktığımız ateşin üstüne koyduk. Sonra yaklaşık 15 kişi olan o ekibin bir kısmı su içtiği plastik bardakları büküp kaşık yaptı bir kısmı ise bulduğumuz köpük tabağı küçük küçük kırarak ortadaki tencereden yedi. Öyle anlarda mükellef sofralar anlamsız kalıyor insanın gözünde.
Gündüzleri enkazlarda lojistikte çalışıyorduk ilk günlerde. Az bir uyku yeterli geliyordu. O gecelerin birinde bir abla bize bir demlik çay getirmişti. Evinin yanına gitmiş camdan uzanıp çaydanlık almış bir yerden poşet çay bulmuş ve bize çay demlemişti onlar için orada çalışıyoruz diye. Normalde pek çay içmeyen ben hayatımın en leziz çayını çadırlar arasında içmiş olabilirim.
Bir akşam vakti bir arabaya yardım koyarken arabanın sahibi abi “Kardeşim özür dilerim sana sarılabilir miyim?” demişti ve ağlamaya başlamıştı. O ağlamıştı, ben ağlamıştım.
6 yaşında bir çocukla arkadaş olmak, onun beni İstanbul’a döndükten sonra dahi araması, annemin ona benim çocukluğumda oynadığım oyuncağı hediye göndermesi, babamın onunla tanışması, arkadaşlarımla onu tanıştırmam ve daha fazlası hiç hayal edebileceğim bir şey değildi. Ama şimdi benim 6 yaşında bir arkadaşım var ara ara telefonla konuşuyoruz. Bir iftarımı da evlerinde yaptım.
Sonra benim Hatay’da bana içli köfte yapan ve Ramazan boyunca beni bekleyen bir teyzem var. Habersiz kapısını çalınca dahi beni misafir eden bir teyzem ve amcam var. Teyzemle ilk karşılaşmamızda bize büyük bir poşet dolusu portakalı ağaçtan toplayıp da vermişti.
Hatıramda yüzlerce insan var. Bilmiyorum bu sağlıklı bir şey mi? Bilmiyorum bu bir yüreğin kaldırabileceği bir şey midir? Ama bunların hepsini yaşadım. Bana çok etkisi oldu ve ileride bir gün hepsini hayatımda tek tek göreceğimi biliyorum.
- Bir daha olsa böyle bir şey yine yaptıklarımın aynısını hatta daha fazlasını yapardım diye düşünüyorum. Daha az uyur, daha fazla koşar, daha fazla çalışır ve daha fazla yoğururdum yüreğimi şefkat eliyle.
Kendimi biraz da bir şiirle anlatmak benim için daha iyi bir liman olacak sanırım.
2002 yılında İstanbul Bakırköy’de dünyaya geldi. Ortaokulu ve Liseyi İmam Hatip okullarında okuduktan sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine başladı. Halen İlahiyat Fakültesinde 3. Sınıf; İLEM’de 2. Kademe Öğrencisidir. Sivil toplum çalışmaları, insani yardım hareketleri, mülteciler ve dergicilik hayatını çevreleyen alanlardandır.