Klasik Edebiyat Bilgisi Belagat ve Edebi San’atler Adlı Eserlerin Karşılaştırılması
Belâgat; aslen Arapça bir kelime olup, sözün yerinde ve zamanında, açık ve anlaşılır bir dille ifade edilmesine denmektedir ki üç bölümden oluşur. Meâni; sözü düzgün ve yerinde söyleme usulünü, beyân; sözün birbirinden farklı olarak nasıl anlatılabileceği hususunu, bedî ise bu ilmin söz ve mânâ sanatlarını ihtiva etmektedir.
Geçmişten bu güne kadar kaleme alınmış belâgat eserlerinde yapılan tasnif ve tariflerin bir kısmı klâsik çizgide (meânî, bedî, beyân tasnifine uygun olarak) seyrederken bir kısmında daha farklı yollar izlenmiş, özgün tasnifler ortaya konulmuştur. Bizler, bu çalışmamızda klâsik tasnifle kaleme alınmış olan Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç’ın Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat adlı eseri ile klâsiğin dışında bir tasnif çalışması denemiş olan Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan’ın Edebî San’atler adlı eserlerine göz atacağız.
KLÂSİK EDEBİYAT BİLGİSİ BELÂGAT / PROF. DR. M. A. YEKTA SARAÇ
Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat adlı eser ilk olarak 2000 yılında İstanbul’da basılmıştır. Adından da anlaşılacağı üzere Türkçe kaleme alınmış belâgat kitapları içinde klâsik olarak düzenlenmiş eserlerden birisidir. Önsöz, giriş ve üç bölümden (meânî, bedî, beyân) oluşan eserde alt başlıklar olarak birçok kural ve teori açıklanmaktadır.
Yazar önsözde çalışmasını yaparken nasıl bir yol izlediğini, okuyucuya fayda sağlaması açısından dili ve üslubu nasıl kullandığını, örnek vermek için günümüz şair ve yazarlarından faydalanmayı ihmal etmediğini ve bu örnekleri araştırırken ne denli titiz davrandığını, daha önce neşredilmiş eserlerde bulunan eksiklikleri göz önüne alarak bazı eleştirilerde bulunduğunu ifade etmektedir. Giriş bölümünde ise belâgatın ne olduğu ve nasıl geliştiği, gelişirken hangi kaynaklardan ve kültürlerden beslendiği, belâgatın diğer ilimler ile münasebeti yer almaktadır. Belâgat ve fesâhatin ayrıntılı olarak açıklamaları yapıldıktan sonra meâni bölümü ile eser başlamaktadır.
Meâniyi “sözün yerinde kullanılması” olarak tanımlayan yazar daha sonra meâni ile ilgili bazı terimleri açıklamaktadır. Beyân bölümünde ise lafız mânâ ilişkisine değinerek edebi sanatlardan mecaz, istiâre, teşbih ve kinayenin tanımlarını yapmaktadır. Eserin en geniş kısmını oluşturan bedî bölümünde ise mânâ ile ilgili sanatlar, lafız ile ilgili sanatlar, serikât’ı şi’riyye ve müşterek malzemeyi kullanmaya dayalı sanatlar ve belâgate dâhil edilen hünerler başlıkları altında birçok sanatı açıklamakta ve bu sanatlarla ilgili fazlaca örnekler vermektedir. Belâgate dair hünerler bölümünde tarih düşürme ile ilgili bilgiler de bulunmaktadır. Ayrıca yine aynı bölümde bulunan görsel şiir başlığı altında şiir ile resim yapma sanatına değinilmektedir. Eser bibliyografya ve dizin ile son bulmaktadır.
Eser, yukarıda belirttiğimiz gibi klâsik bir üslup içermektedir. Şöyle ki bu hususu yazarın “…biz de belâgati kendi sistemini dağıtmadan, bozmadan vermeyi amaçladığımızdan dolayı…” ifadeleri ile dile getirdiği görülmektedir. Oldukça anlaşılır bir dil kullanan yazar, yaptığı açıklamaların ve özellikle edebi sanatların anlaşılması için Divan Edebiyatı’ndan Tanzimat Edebiyatı’na kadar çokça örneğe başvurmaktadır. Yer yer kendinden evvel kaleme alınmış belâgat kitaplarındaki örneklerden faydalanmakta ve fakat verilen örneklerin yetersiz olduğunu düşündüğü hususlarda o eseri tenkit etmektedir. Bu bağlamda Recaizâde’nin Tâ’lim-i Edebiyat’ı ve Ali Nihad Tarlan’ın Edebî San’atler’i Yekta Saraç tarafından kullanılan ve bazen eleştirilen eserler arasındadır.
EDEBÎ SAN’ATLER / PROF. DR. ALİ NİHAD TARLAN
Ali Ekrem Bolayır’a ithaf cümlesi ile başlayan eser, edebi sanatları tasnif ve tarif etme bakımından oldukça farklı bir eserdir. İthaf bölümünden sonra esere önsöz ile devam edilmekte, ardından “San’at Hakkında Birkaç Söz” başlığı altında Ali Nihad Tarlan okuyucuyla sanat hakkındaki görüşlerini paylaşmaktadır. Giriş bölümü de kaleme alındıktan sonra eserde “Edebî San’atlerin Tasnifi” başlığı ile asıl konuya geçiş yapılmaktadır.
Ali Nihad Tarlan eserini klâsik tasnif ve tariflerden tamamen bağımsız olarak hazırlamış, edebi sanatları, mânâ ve lafız ile ilgili sanatlar olarak değil de heyecana merbut ve fikre merbut sanatlar olarak sınıflandırmıştır. Heyecana merbut sanatlar; doğrudan doğruya heyecan mahsulü sanatlar ve heyecanın doğurduğu birinci ve ikinci tedailere isnat eden sanatlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Fikre merbut sanatlar ise mahiyetleri ve gayeleri açısından ikiye ayrılmakta, ayrılan bu kısımlar da kendi arasında sınıflandırılmaktadır.
Görüldüğü gibi Ali Nihad Tarlan çalışmasını yaparken meâni, beyân, bedî gibi klasik belâgat yöntemini kullanmamış, tamamıyla başka bir tasnif yolunu tercih etmiştir.
Ali Nihan Tarlan, ilk neşredilen bu eserinin -kendi tabiri ile broşürünün-, edebi sanatlar mevzusuna şahsi bir yaklaşım olduğunu belirtmekte ve eserde eski sanat görüşünü tenkit ettiğini dile getirmektedir. Sanatları heyecana ve fikre merbut olarak ele alması, meseleye edebî açıdan ziyade felsefi açıdan yaklaştığını ve edebi sanatları sanat felsefesi penceresinden incelediğini okuyucuya göstermektedir. Zaten eserinin başında sanata dair söyledikleri göz önünde bulundurulursa Tarlan’ın çalışması daha anlaşılır olacaktır.
SONUÇ
Edebî sanatların tasnif ve tarifleri hususunda yapmış olduğumuz bu çalışmada, klasik üslup ile kaleme alınmış bir belâgat eseri ile daha spesifik bir yaklaşım ile kaleme alınmış bir eseri incelemiş bulunmaktayız.
Çalışmamız doğrultusunda görüyoruz ki Yekta Saraç’ın kaleme aldığı eser geleneğe bağlı kalınarak, belli bir nizam gözetilerek kaleme alınmış fakat günümüzden örnekler verilerek renklendirilmiştir. Tanımlar belâgat kitaplarında yer alan, çok kimse tarafından kabul görmüş tanımlardır. Tüm sanatlarda önce lügat manası verilmekte daha sonra ıstılahi manaya geçilmektedir. Konular anlaşılır derecede açık bir dille işlenerek bol örnekle de pekiştirilmektedir.
Ali Nihad Tarlan’ın kaleme aldığı eser ise başta da belirttiğimiz gibi daha felsefi bir nitelik taşımaktadır. Tarlan, açık tanımlardan ziyade bir fikir veya örnek etrafında konuyu izah etmeyi tercih etmekte, bunu yaparken de edebi sanatlarda heyecan ve fikir unsurlarını bütün yorumlarının içine serpiştirmektedir. Tasnifi klasik bir tasnif değildir, kendisinin de belirttiği üzere yaptığı bu çalışma bir nevi klâsik üsluba eleştiridir. Örneklerini Talim-i Edebiyat’tan alan Tarlan, hemen hepsini eleştirmekte ve sanat tespitinin yanlış yapıldığını bildirmektedir.
Sonuç olarak edebî sanatları inceleyen iki eser arasında özellikle üslup ve yaklaşım olarak farklılıklar mevcuttur.