Müsadere Kurumu (1700-1839) ve Osmanlı İktisat Tarihi’ne Yeni Metodolojik Yaklaşımlar

Yazar: Rümeysa Altındiş

Yasin Arslantaş
17 Kasım 2018 Cumartesi

İLEM İktisat Çalışma Grubu 17 Kasım Cumartesi günü, İLEM Sunumları kapsamında, Anadolu Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yapan Yasin Arslantaş’ı ağırladı. Yasin Arslantaş, “Müsadere Kurumu (1700-1839) ve Osmanlı İktisat Tarihi’ne Yeni Metodolojik Yaklaşımlar” başlıklı çalışmasını sundu.

Müsadere kurumu çerçevesinde Osmanlı İktisat Tarihinin olanakları ve problemleri konulu bir sunum yapmayı hedefleyen Yasin Arslantaş, sunuma kısa bir giriş yaptıktan sonra Osmanlı ve iktisat tarihçileri açısından müsadere kurumunun literatürdeki yerinden, çalışmada kullandığı kaynaklardan ve yönteminden bahsetti. Daha sonra istatiksel ve ekonometrik analizlere değinip oyun teorisi üzerinden müsadere kurumundaki bazı davranışsal mekanizmaları açıkladı.  Son olarak ise mikro-tarih çalışması olarak Çapanoğulları ailesini inceleyip müsaderenin sürekliliği ve kaldırılmasının kurumsal iktisat perspektifinde nasıl anlaşılabileceğini değerlendirdi. Arslantaş, Osmanlı iktisat tarihçileri açısından çalışmasını analiz ederek sunumunu sonlandırdı.

İslam devletlerinde yer edinmiş olan ve literatürde çeşitli tanımları bulunan müsadere; devletin -Osmanlı tarihindeki uygulama esas alındığında genellikle siyasi ve mali elitlere ait malların tamamına veya bir kısmına, çoğunlukla ölümden sonra bazı durumlarda ise cezai olarak el koyması, diye tanımlanmaktadır. Buna ek olarak belgelerde müsadere tanımı doğrudan bulunmasa da tarih yazıcılığında bu terim kullanılmıştır. Bu çalışma, literatürde; erken modern iktisat tarihçilerinin vurguladığı devletin gücünün sınırsızlığı meselesi üzerinden “devletin gücü sınırsız değilse, müsadere kurumu ne ifade ediyor”sorusuyla tanımlanmaktadır. 

Çalışma, arşivlerde baş muhasebe muhallefat kayıtlarında bulunan, 1700-1839 yılları arasındaki bütün örnekler elealınıp isimsiz ve mal miktarının belirsizliği gibi örnekleme katkı sağlayamayacak kayıtlar elendikten sonra geriye kalan 1017 örnek incelenerek yapılmıştır. Ayrıca mübaşir ile merkez arasındaki yazışmalara da bakılmıştır. Çalışmada yöntem olarak, makro ve mikro ölçeği birleştiren çok yöntemli analiz tercih edilmiştir.

Müsaderenin genelde mali ve politik elitlere uygulandığı ve âyanların oranının yüksek; üreticilerin ve köylülerin oranının ise düşük olduğu tespit edilmiştir. Müsadere edilme sebeplerinin arasında ise vârissiz ölme, serveti miri’den olma, zenginlikle meşhur olma, borçluluk ve suç gibi durumlar zikredilmiştir.

Ekonometrik analizde, mübaşirin devleti aldatmadığı ve ailelerin şiddet kullanmadığı varsayılarak; kişinin kimliği, cinsiyeti, dini, mensup olduğu ailesi, merkezden uzaklığı, malın miktarı ve likiditesi değişkendir. Merkezi otorite, maddi ihtiyaç veya politika gereği müsaderede bulunmuştur. Bu bağlamda düşünüldüğünde müsadere edilebilirlik derecesi; merkeze yakınlık, mal likiditesinin yüksek olması, savaş döneminde olma, ailenin pazarlık gücü gibi faktörlerden etkilenmektedir.

Müsaderenin işleyişi iki aşamalıdır; ilk aşamada merkeze gelen bir haber sonucunda, müsadere edilmeme, servet muhallefatı bedelinin belirlenip cezasının ödenmesi ve mübaşir gönderilmesi ile müsaderenin başlaması olmak üzere üç farklı karar çıkabilir.İkinci aşama, ilk aşamada alınan mübaşir gönderilmesi kararından sonra gerçekleşmektedir ki bu aşamada yine müsadere edilmeme, bedel ödetilmesi ya da müsadere edilmesi olmak üzere üç farklı karar ortaya çıkabilir. Regresyon analizinde elde edilen bulgulara göre: İlk aşamada malın değeri ve likiditesine dair bilgisi olmayan devlet; taşıma maliyetleri artmışsa bedel almayı, savaşların fazla olduğu bir dönemse müsadere yapmayı tercih etmektedir. İkinci aşamada ise müsadere yapılacak mala dair gerekli bilgilere sahip olan devlet ailenin gücü ve malın bedelini esas alarak karar vermektedir. Bu modelleme üzerinden oyun teorisi, iki temel oyuncu olan devlet ve aile için kurulduğu takdirde, iki oyuncunun da hedefinin faydasını maksimize etmek istediğini ve mübaşirin rüşvet almasına bağlı olarak iki farklı sonucun gerçekleşeceğini ortaya koymaktadır.

Çalışmada, mikro-tarih incelemesi bağlamında görünürdeki dezavantajlı durumlarına rağmen nesillere servet aktarımını başarmış olan Çapanoğulları ailesi tercih edilmiştir. Çapanoğulları ailesi; cepheye asker gönderme, Anadolu’dan mal gönderme, eşkıyayla mücadele etme, nizami cedid reformlarını destekleme gibi merkezin lehine davranışlarda bulunduğu için müsadereden daha az etkilenmiştir. Devlet bazen de müsadere etme yetkisini aileler arasına vermiştir ve tespit edilebildiği kadarıyla Çapanoğulları ailesi 11 kez devlet yerine müsaderede bulunmuştur.

Çapanoğulları örneğinden gördüğümüz bu davranış model de gelir maksimizasyonunun tek motivasyon olmadığını göstermektedir. Bu bağlamda aileler, başlıca gelir kaynakları devlet olduğu için o anda olumsuz etkisi olsa bile ileriki zamanda bunun değişebileceği ihtimalini hesaba katmak zorundadır. Devlet açısından ise pazarlık gücü yüksek olan aileleri oyun içinde tutmak daha rasyonel bir davranıştır. Modelin incelenmesinin sonucunda, ekonomik ve politik olan iki mekanizmanın birbirinden ayrılmaması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Kurumsal açıdan incelendiğinde ise 18. yüzyılda müsadere daha çok artmıştır. Fonksiyonel açıdan parasal gelir sağlamasından ziyade paranın yeniden dağılmasını ve aristokratik yapının oluşmasını engellemiştir ve bu da konuşmacı tarafından “kontrollü çevreselleşme” olarak tanımlanmıştır. Müsadere, bir yandan idari gücün uzak mesafelerdeki hâkimiyetini kolaylaştırmış diğer yandan yükselen ve politik gücü artan aileleri yeniden yapılandırıp gücün belli kesimlerde toplanmasının önüne geçmiştir. Müsaderenin fonksiyonel etkilerinin yanı sıra bu uygulamaya maruz kalanların önleyici bir tepki gösterememelerinin sebepleri arasında ise mali sistemden beslenmeleri, birbirleriyle rakip olmaları, etnik ve coğrafi farklılıklar, müsaderenin nispeten esnek bir yapıya sahip olması ve yerel rakabetin etkileri zikredilmiştir.

Müsaderenin kaldırılması Tanzimat Döneminde, Gülhane Hatt-ı Hümayunu’ndaki ilgili madde ile gerçekleşse de eşzamanlı kalktığı söylenemez. Gelişmiş ülkelerde bulunmayan “servet tehdidi bizde de olmamalı” düşüncesi yaygınlaşmış ve devlete bağlılığı olumsuz yönde etkileyeceği için kaldırılmıştır. Nitekim merkezileşmeyi sağlayan devletler müsadere yoluyla halkı denetleme ihtiyacı duymamaktadır. Sonuç olarak Osmanlı iktisat tarihçiliği açısından bu sunum; verilere ulaşım zor olmakla birlikte sayısal analizlerin mikro incelemelerin önüne geçmemesi, bir iktisatçı gibi modelleyip bir tarihçi gibi insan yapıp etmelerinin rolünün göz önünde bulundurulması gibi noktalara dikkat çekmektedir. Bu bağlamda mikro-tarih, devlet dilinin tekrar yorumlanmasına ve kurulan modellemelerin anlaşılmasına imkân tanıması bakımından uygundur. Ayrıca bu tarz çalışmalar dünya iktisat tarihçiliği ile ortak bir zeminde buluşmanın da önünü açmaktadır.

Leave a Comment