Ortadoğu Neresi
Yazar: Habip Genç
Kelimeler insanoğlunun hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü öğrenilen, duyulan veyahut maruz kalınan kelimeler dahilinde düşünebilir insan. Bu yüzden dile gelen ifade, o kişinin fikir dünyasından süzülen ve fikir dünyasını yönlendiren öncüller olarak belirmektedir. Söylemlerin bir diğer önemiyse, eylemleri yönlendirme kabiliyetine sahip olmasıdır. Bu durumu özetleyecek en güzel söz Hz. Yunus Emre’ye aittir:
İnsan hayatında önemli yere sahip bir başka husus ise konumdur. Yani kişinin durduğu yer. Kişi, kendi konumunu tarif ederken merkeze kendi konumunu koyar. Çevresini de kendi konumundan tarif eder.
Tüm bu konular bağlamında Orta Doğu kavramını irdelemek gerekmektedir. Orta Doğu kavramı ilk kez 1858 yılında İngiliz Hükümeti bünyesinde kurulan Hindistan Ofisi tarafından kullanılmıştır. Burada kullanılan Orta Doğu kavramı İran ve Basra Körfezi çevresini kapsamaktadır. Orta Doğu kavramını daha geniş sınırlarıyla tanımlayıp bu kavramı literatüre kazandıran isim Alfred Thayer Mahan, kavramın yaygınlaşmasını sağlayan ise ABD’de kurduğu Orta Doğu Enstitüsü’yle Winston Churchill olmuştur.
Orta Doğu; Mısır’dan Pakistan’a, Türkiye’den Suudi Arabistan’a kadar olan bölgeyi ifade etmektedir. Bazı kaynaklar Türkiye ve Pakistan gibi bölgesel geçişi sağlayan ülkeleri bu kavrama dahil etmeyip Orta Doğu’nun daha dar bir bölgeyi tanımladığını kaydetmektedir.
Alfred Thayer Mahan: John Keegan’ın “on dokuzuncu yüzyılın en önemli Amerikalı stratejisti” olarak adlandırdığı ABD deniz subayı ve tarihçisiydi. Deniz gücünün uluslararası ilişkiler ve devletlerin gücü üzerindeki etkilerini inceleyen önemli çalışmalarıyla tanınır. En ünlü eseri “Deniz Gücünün Tarih Üzerindeki Etkisi” (The Influence of Sea Power upon History, 1660–1783) kitabıdır. Mahan’ın fikirleri, 19. ve 20. yüzyılın deniz stratejileri üzerinde büyük etkiler yaratmış ve birçok ülkenin deniz kuvvetlerini güçlendirmesine yol açmıştır.
Orta Doğu kavramı, Avrupa’nın durduğu yerden ötekini tarif etmesidir. Buna itirazımız olmamakla beraber bir beis de görmemekteyiz. Ancak bu kavramın tüm dünya tarafından kullanılması büyük bir mantık hatası olmakla birlikte, Avrupa merkezciliğinin de göstergesidir. Mesela Türkiye Avrupa tarafından bir Orta Doğu ülkesi olarak görülüyorsa (ki öyle) ve Türkiye, Avrupa’nın baktığı noktadan bu tanımlamayı kabul ediyorsa kendisine ya da Suriye, Irak vs. ülkelere Orta Doğu ülkesi dememelidir. Çünkü Türkiye, “kendisinin orta doğusunda” değildir. Ya da Suriye ve Irak. Bu ülkeler Türkiye’nin güneyindedirler. Avrupa’nın Orta Doğu tanımında yer alan ülkelerin tamamına yakını Türkiye’nin güneyinde yer almaktadır.
Orta Doğu olarak adlandırılan bölge Kuzey Afrika’nın doğusunda, Afrika’nın kuzeydoğusunda ve Asya ülkelerinin batı ve güneybatısında yer almaktadır. Buradan anlaşılacağı üzere dünyanın bir ortası(merkezi), bir de çevresi bulunmaktadır. Buradaki orta, Avrupa; çevre ise ötekilerdir. Ortanın doğusu yani Orta Doğu, Avrupa’nın doğusunu ifade etmektedir. Bu kavramı Avrupa ülkelerinden başka kullanan ülkeler mantık hatasına düşmekte, Avrupa merkezci düşünmekte ve hareket etmektedirler. Bundan kurtulmak için her ülke kendi durduğu noktadan bir tanımlama (doğu/ batı/ kuzey/ güney) yapmalıdır.
Bu ve benzeri kavramları kabul etmek, kendisini öteki olarak görenleri ‘ben’ olarak görmekten ve kendisini ‘öteki’ konumuna yerleştirmekten başka bir şey değildir. Ötekini ‘ben’ olarak görmek; ötekinin giyimini, kültürünü, bilimini, topyekun hayatını kendi hayatı olarak görmesine yol açmaktadır. Bu ise kendisinin yani ‘ben’in yitip gitmesidir.
Habip Genç; İlk, orta ve lise öğrenimini Sultanbeyli’de tamamladı. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 3. sınıf öğrencisi ve hâli hazırda İLEM’de II. Kademe öğrencisidir. Edebiyat ile ilgilenmekte çeşitli dergilerde yazılar kaleme almaktadır.