Sınırlar İçinde Pleasantville

Yazar: Makbule Karabıkcı

Bütün simgesel sistemler gerçeklik anlayışımızı şekillendirerek insanlararası iletişimin temelini oluşturmakla kalmaz toplumsal hiyerarşilerin tesisine ve idamesine de katkıda bulunurlar. Bourdieu bu sistemler içinde bireyin hareket noktasının davranış olduğunu düşünmektedir. Ve bireyin davranışlarının bu sistemlerden ayrı düşünüldüğünde nasıl düzenli hale geldiğini ise oluşturduğu iki kavramla açıklamaya çalışmaktadır. Bu kavramlar ¨habitus¨ ve ¨alan¨dır.

Habitus kavramının net bir tanımı olmasa da şöyle tanımlamak mümkün olacaktır; habitus, bazen kendini koruma bazen kendini gerçekleştirme bazen bir kurumsal yapıyı yapılandıran şeydir. Yani devr aldığımız toplumsal ilişkileri kendi varlığımız kendi bütünlüğümüz ile ona kendimizi katarak yeniden üretmemizi sağlayan bir kavramdır. Bu üretim benzerliklerin farklılıklar içerisinde yeniden üretilmesidir. Alan ise habitusun gerçekleştiği somut bir gerçekliktir diyebiliriz.

Pierre Bourdieu

Bu bağlamda ele alacağımız film ise bu iki kavram arasındaki ilişkiyi tüm gerçekliği ile ortaya koyan bir filmdir. Film 1950’li yılların popüler dizisi Pleasantville’nin hayranı olan asosyal diyebileceğimiz David ile onunla zıt karakterle sahip kız kardeşi Jennifer’ın kendilerini bu dizi içinde bulmalarıyla başlar. David dizideki Bud yerine geçerken kız kardeşi ise Mary Sue yerine geçmiştir. Pleasantville onların dünyalarından oldukça farklıdır.  Burada sınırlılıklar söz konusudur, bunun filmde en net gösterildiği sahne Pleasantville kasabasının anlatıldığı sahnedir çünkü burada sadece iki sokak dışında başka bir yer anlatılmamaktadır. Bu Jennifer’ın dikkatini çeker ve sorduğunda aldığı cevap onu şaşırtır. Çünkü bu iki sokak  dışında bulunan yer sorgulanmamaktadır. 

Aynı zamanda burada zıtlıklar da yoktur her şey belli bir düzen içerisinde ve mekanik bir şekilde ilerlemektedir. Bu durum artık onların yeni bir  alanının ve yabancı oldukları bir habitusun habercisidir diyebiliriz. Fakat burada şu farkı görmemiz gerekir ki ikisi de bu yabancılığa aynı tepkiyi vermezler çünkü David ne kadar bu dünyanın dışından olsa da onlarla ilgili bir çok bilgiye sahip olduğundan buraya daha yatkındır. Yatkınlık, Bourdieu’nun habitus ile anlatmak istediği dışsal yapıların içselleştirilmesini ortaya koymaktadır. Bu durum onun bu dünyayı içselleştirmesini ve rolüne uyum sağlamasını Jennifer’ın uyum sağlamasından daha hızlı gerçekleştirmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla Jennifer bu durumu sorgularken David çoktan kabul etmiştir.

Çünkü duygular en öngörülemez olan tasarılardır. Duygular tasarıları da değiştirirler.

David’in bu kabullenişi bir yandan da içinde bulundukları bu dünyayı Jennifer’dan korumasına neden olmuştur. Çünkü Jennifer’ın aidiyet hissettiği alan  ve habitusu zıtlıklardan ve rekabetçi bir yapıdan oluşmaktadır.  Dolayısıyla Jennifer bu durumdan pek mutlu değildir. Jennifer’ın bu alana adapte olması okulun basketbol takım kaptanının onunla ilgilenmesi ile başlar. Fakat onun bu adapte oluşu düzene uyum sağlayacağı anlamına gelmez çünkü o bu düzenli, iniş çıkışları olmayan, uç duyguları yaşamasına izin vermeyen bu hayattan sıkılmaktadır. Dolayısıyla onun uyum sağlaması, kasabadakilerle kurduğu ilişkiler bu habitusun yeniden üretilmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda şunu söylemek mümkün olacaktır; habitus kavramı bireyde bir kuşatılmışlık hissi yaratır ve birey bu kuşatılmışlık hissini olumlamadan ona adapte olamaz. Dolayısı ile bunu olumlayamadığında ya da doğallaştırmadığında bunu değiştirmesi gerekir. Jennifer’ın yaptığı şey de tam olarak budur; alanı dönüştürerek kendi habitusunun (aslında doğal olanın) içselleştirilmesini sağlamak.

Alanın değişimi ile ilgili ilk gerçekleşen olay basketbol takım kaptanın Jennifer ile görüşme ihtimalinin ertelenmiş olma durumuyla başlar. Takım kaptanı Skip’ın bu durum karışında ne yapması gerektiği konusunda bir fikre sahip olmaması onu sinirlendirir ve o esnada attığı topun potaya girmemesi ile ilk değişim başlamış olur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta yukarıda bahsettiğimiz sınırlılıklardan biri de bu toplumun normlar dışındaki stratejilerden bir haber oluşudur. Sistemler içerisinde bireyin hareket noktasının davranış olduğunu düşünen Bourdieu davranışların normlara uymadığını çünkü onların stratejik olduklarını vurgular. Yani gündelik hayatını yürüten aktörler zaman içinde ve geçmiş deneyimleri aracılığıyla, tam kavrayamadıkları bir engeller ve fırsatlar labirenti içinde hareket ederler. Dolayısıyla norm yapının ideal beklentisini yansıtırken strateji yapının içindeki bireyin o yapının içindeki beklentileri kendi beklentilerine uyarlama şeklidir diyebiliriz. Bu noktada kasabada sınır noktalarının dışını kimsenin hesaplayamadığı görülür.

Kasabada gerçek anlamdaki değişim ise Jennifer’ın Skip ile girdiği ilişki ile ortaya çıkar. Jennifer’ın yol göstericiliği ile ilk yeni alan ortaya çıkmış ve kurallar yıkılmaya başlanmıştır. Bunun en büyük göstergesi renkler olmuştur. Burada habitusun da değiştiğini söyleyebiliriz çünkü şeyler beklenin dışında gerçekleşmeye başlamaktadır. Yangınlar çıkar, yağmur yağar…

David’in de kız kardeşi gibi alanı dönüştürmeye başlaması itfaiyecilere yangının nasıl söndürüleceğini öğretmesi ile başlar. Bu noktada David’de artık alanı koruyan tarafta değil de kardeşi ile birlikte alanı değiştiren tarafta yer alır. Gitgide renklenmeye başlayan bu toplumda normlara sıkı sıkıya bağlı olan ve toplumun renklenmesini hoş karşılamayan iki grup oraya çıkmış olur. Dolayısı ile burada iki iktidardan söz etmek mümkündür. Çünkü sınıfsallaşmaları ayıran ve karşılaşmaların çatışma olmadan gerçekleşmesi sağlanmaktadır. Sonuç olarak burada üç iktidardan söz edebiliriz. Jennifer, David ve renkliler karşısında duran Bob.

Bourdieu’nun habitus kavramı ile amaçladığı şey birey ile toplumun karşıtlık içinde olmadığını aslında toplumun var olma biçimlerinden biri olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır. Bunu en iyi mahkeme sahnesinde görebiliriz, orada renkliler ve renksizler aslında bir karşıtlık oluşturmamakta tam tersi o renkler kişilerin içinde bulundurduklarının yansıması olurken renksizler bunu dışa vuramayan taraftır denilebilir. Burada duyguların açığa çıkması söz konusudur. Çünkü duygular en öngörülemez olan tasarılardır. Duygular tasarıları da değiştirirler.

Pleasantville renklenirken buradaki en büyük büyük değişim bence David ve Jennifer’da olmuştur. Bir yandan kendi habituslarının farkına varırken bir yandan da bu habitusun sınırlılıklarını farkederek özgürleşmeyi başarırlar. Fakat filmin son sahnesinde dikkat çeken nokta filmin ilk sahnesinde burayı seven, buraya uyumu sağlayan David’in burayı ilk terk eden olması ve kendi habitusun farkına varan Jennifer’ın burada kalarak bu habitusunu devam ettirmesidir. David işte tam bu noktada, yeni bir habitusun kurulmadığı noktada orayı terk eder çünkü yeni habitusun kurulduğu bu yerde yeni ezberler yeni roller, karşılaşmalar ortaya çıkacaktır.


Kaynakça

David Swartz, “Pierre Bourdieu’ye Giriş” ve “ Habitus: Bir Kültür ve Eylem Kuramı”, Kültür ve İktidar içinde, İletişim Yayınları, s. 11-28 ve s. 137-166

P. Bourdieu, Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar içinde “Alanların Mantığı” ve “Habitus, illusio ve Akılcılık”, s. 79-101 ve 103-133

Pleasantville (1998)


Makbule Karabıkcı
1999 yılında Gaziantep’te doğdu. İstanbul Üniversitesi sosyoloji 4. Sınıf öğrencisi. Göç sosyolojisine ve Gösterge Bilimin kültürle birleştiği şeylere ilgi duyuyor. 
Leave a Comment