Tarih Bize Ne Anlatıyor?

Yazar: Gülbahar Sebetci

7 Ekim’den bu yana Filistin halkının elinde kalan son toprak parçasını da almak için saldırıya geçen İsrail bir aydan fazla süredir savaş suçu işlemeye devam ediyor. Siyasi lider vasfını kendi halkının gözünde bile kaybeden İsrail başbakanı Netenyahu, tüm dünyanın gözü önünde “saldırılara devam edeceğiz, vazgeçmeyeceğiz” şeklinde söylemler kullanarak adeta “Hitler”vari, kaybettiği gücünün üzerini katliam kanı ile kapatmaya çalışıyor. Dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen tepkilere ve yapılan yürüyüşlere, gösterilere rağmen İsrail tavrını ve stratejisini değiştirmemekte kararlı. Bizde bu yazımızda İsrail işgaline Filistin halkının yıllardır nasıl direndiğini anlatmaya çalıştık.

  • İşgal Devletinin Temelleri Atılıyor

Tarih 1915 Ocak ayını gösterdiği zamanlarda Mısır Yüksek Komiserliği’nde görev yapan Sir Henry McMahon, Arapları, Osmanlılardan ayırmak için çalışmalara başlar. McMahon yazışmalarını, Sir Henry ve Hicaz Emiri Şerif Hüseyin arasında gerçekleştirir. Bu yazışmalarda Fransız ihtilalinden etkilenen Araplara, “Vadedilmiş Arap Krallığı” ile birlikte Osmanlı toprakları gizlice pay edilirken İngiliz Kabinesine “Filistin’in Geleceği” isimli gizli bir rapor sunulmuştur. Raporda Filistin’in önce İngiliz İmparatorluğu’na dahil edilmesi önerilmiştir. Zira Kutsal topraklara bu zaman zarfında daha fazla Yahudi getirilerek bölgede demografik üstünlük sağlanacaktır. Fransa-İngiltere arasında 16 Mayıs 1916’da imzalanan Sykes-Picot Antlaşmasında bu önerilere yer verilmiş ve Yahudi devleti kurulmasının önünü açmıştır. 

Balfour Deklerasyonu

1917’de, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Filistin’de Yahudi halkları için bir vatan kurulması sözü verdi. Bu vaat, Siyonistlerin önderlerinden Lord Rothschild’e gönderilen daha sonra “Balfour Deklarasyonu” olarak anılacak mektupta yer almıştır. 11 Aralık 1917’de İngiliz ordusu Kudüs’ü ele geçirerek himayesindeki bir grup Yahudi askeri birlik şehre girmiştir. İngiltere’nin şehri ele geçirişinden iki yıl sonra 1919 yılında yapılan Paris Barış Konferansı’na bir delegasyonla katılan Siyonist örgüt, kurmak istediği Yahudi devletinin sınırlarını harita üzerinden dile getirmiştir. 1920’de İngiltere himayesi altındaki Filistin’e ilk üst düzey temsilcisi olan Herbert Samuel’i atamıştır.

1922’de Milletler Cemiyeti, İngiltere’nin Filistin’deki egemenliğini resmiyete dökmüştür. Herbert Samuel İbraniceyi Filistin’in resmi dili olarak ilan ettiği sırada bölgedeki nüfusun %90’ı Filistinlilerden oluşmaktaydı. 50.000’lik sayıları ile ilk günlerde Filistinlilerin yalnızca 1/10’i kadarlık kısmını İsrail halkı oluşturmaktayken bunu takip eden ilk on yılda sayıları 175.000’e kadar çıkmıştır. 24 Temmuz 1922’de manda yönetimi ilan edildiğinde Filistinliler hakkında “Filistin’deki Yahudi olmayan topluluklar” ifadesiyle bahsedilmesi ve siyasal-ulusal haklarından bahsedilmemesi dikkat çekmiştir.

William Peel, 1. Earl Peel (1867-1937)

Yahudi halkının bölgede sayısının artmasıyla beraber yaşanan grevler ve çatışmalara çözüm olarak Temmuz 1937’de İngiltere’de, Hindistan’dan sorumlu eski devlet bakanı Lord Peel’in başkanlığındaki bir Kraliyet Komisyonu, bu bölgeyi Yahudi ve Arap devletleri arasında ikiye bölmeyi önerdi. Yapılan teklifte Yahudi halkı, İngiliz mandasındaki Filistin’in üçte birini kaplayacaktı ve Celile Denizi ile sahildeki düzlükleri içine alacaktı. Önerilen bu teklifi Filistinli ve Arap temsilciler reddetti. Bölgeye daha fazla göçün olmamasını istediler. Yahudilerin artan nüfusuyla beraber yaşanan sorunlar ile daha fazla baş edemeyen İngiltere Filistin yönetimini 1947 yılında BM’ye devretti. BM yönetimi ele aldığı esnada bölgede yaşayan Yahudilerin sahip olduğu toprak yalnızca %6’lık küçük bir kısımdı.

  • 1948 Nekbe (Felaket)
David Ben-Gurion

Filistin seçilmişti. Popüler bir slogan tüm dünyaya yayılıyordu. “Halksız toprak, topraksız halk içindir.” Tek sorun Filistin’in halksız bir toprak olmamasıydı. 14 Mayıs 1948’de Musevi Ulusal Konseyi tarafından İsrail’in devlet oluşu ilan edildi. Kurulan devletin ilk başbakanı “Arap Celilesinden kurtulmak için terör, suikast, yıldırma, toprağa el koyma ve tüm sosyal hizmetlerin kesilmesini kullanmalıyız” sözlerinin sahibi David Ben Gurion oldu. 

İsrail’in devlet oluşu ilan edildikten sonra Filistinliler kendi topraklarından Suriye’de kurulan Yermuk kampına doğru zorunlu göçe ve katliamlara maruz kaldı. Gelecek olan daha kötü günler böyle başladı. Filistin halkı bu sebeple 15 Mayıs’a, Arapça felaket anlamına gelen “Nekbe” adını verdi. O yıllarda yaklaşık 1 milyon Filistinlinin doğrudan askeri saldırı altında zorla sürgün edildiği tahmin ediliyor. Deir Yasin, Tantura gibi Filistin köylerinde Siyonist milislerin yaptığı katliamlar ve bu haberlerin yayılmasıyla beraber diğer sivillerin birçoğunun da göç etmesine sebebiyet verdi. 1948 yılının sonunda ise Filistin halkının 2/3’si öz vatanlarından İsrail zulmüyle sürgün edilmişti.

Sürgün edilen Filistinlilerden kalan evlere ise “yerleşimci” adını verdikleri Yahudiler yerleştirilmişti. Filistin halkı sahip oldukları her şeyi bırakarak sürgün edilirken; işgalciler yerleştikleri evlerde masa, sandalye, dolap, mutfak eşyası hatta giysiler de dahil olmak üzere onlardan geriye kalan hemen hemen her şeyi izinsiz bir şekilde sahipleniyorlardı. Çok kısa bir sürede 675 Filistin köyü, katliamlarla İsrail tarafından insansızlaştırıldı.

Popüler bir slogan tüm dünyaya yayılıyordu. “Halksız toprak, topraksız halk içindir.” Tek sorun Filistin’in halksız bir toprak olmamasıydı. 

Bu süreçte ömrü boyunca Filistin davasına hizmet edecek ve hep başından çıkarmadığı kufiyesi, mücadelesiyle hatırlanacak olan Yasir Arafat, halkına silah temin etmeye çalışıyordu. Kendisi o sırada Mısır’da Makine Mühendisliği öğrencisiydi. 1965 yılında Kuveyt’te Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketini (FKÖ) kurdu. 1969’da bu örgütün liderliğini üstlendi.

İşgal edilmiş topraklar içerisinde kalan Filistinliler ise İsrail kimliğine sahip olmalarına rağmen, işgalci askerler tarafından 1966 yılına kadar çeşitli zulümlere maruz kaldı. Sözde devlet olan İsrail, göçe zorlanmış Filistin halkının evlerine geri dönme isteklerini her defasında reddederek uluslararası hukuku hiçe saydılar. 2021 yılına ait verilere baktığımız zaman dünyadaki yaklaşık 13,5 milyon Filistinliden; 6.636.000’sı Filistin topraklarında, 420.000’i Ürdün’de, 1.442.000’i diğer Arap ülkelerinde ve 1.116.000 ‘i ise diğer ülkelerde yaşamaktadır.

  • Altı Gün Savaşları (1967)
Cemal Abdünnâsır (1918-1970)

1956’da Fransa, İngiltere ve İsrail’in, Mısır’a saldırıları dolayısıyla başlamış olan savaş, Arapların yenilgisiyle sonuçlandı. 1967’de gerçekleşen Altı Gün Savaşları ise Arapçılık akımının etkisi ile ortaya çıktı. Mısır devlet başkanı Cemal Abdünnasır, yenilgilerin intikamını almak ve Ortadoğu’da prestijini kazanmak istemişti. 1956’dan beri ise  Sovyet Rusya; Mısır ve Suriye’ye silah veriyordu. Bu silahlar onların kendilerini savaşa hazır hissetmesine yol açtı. 1966’nın Şubat ayında Suriye’nin Baas Partisi sol kanadı darbe yaparak iktidarın başına geçti. Bu durum Altı Gün Savaşlarının fitilini ateşledi. Bu olaylardan sonra Suriye-İsrail sınırında sıcak çatışmalar gerçekleşti. Ekim ayı geldiğinde Suriye’den hareket eden El-Fetih kuvvetleri İsrail’e yönelik saldırılara başladı. İsrail’in bu saldırılara misliyle karşılık verme kararının ardından coğrafyada gerginlik günden güne arttı.

7 Nisan’da İsrail bölgede 6 Suriye uçağını düşürdü. Mayıs ayının devamında da saldırılarını arttırdı. 14 Mayıs’tan itibaren Mısır kuvvetleri Sina’ya girmeye başladı. Nasır 22 Mayıs’ta  Tiran boğazını İsrail’e kapattı. 24 Mayıs’ta ise İsrail’e deniz trafiğini tamamen kapattı.

Birinci Gün

5 Haziran günü sabah saat 7.30’da ilk saldırı İsrail’in Suriye, Ürdün ve Mısır’ı havadan bombardımana tutmasıyla başladı. Bu yoğun saldırıda Arap hava kuvvetlerinin tamamına yakını yok oldu. Yaşanan bu gelişmeler sonucunda Yemen, Ürdün, Cezayir, Sudan, Kuveyt ve Suudi Arabistan’da katılırken ABD tarafsızlığını ilan etti.

İkinci Gün

İsrail ordusu Gazze’ye girdi. BM Güvenlik Konseyi oy birliği ile ateşkes tasarısını kabul etti.

Üçüncü Gün

İsrail Süveyş Kanalı’nın doğusunu ve Sina Yarımadası’nı işgal etti. Ürdün ise Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü kaybedince ateşkesi kabul etti.

Dördüncü Gün

İsrail ve Suriye sınırında top atışları oldu. Kahire ateşkesi kabul etti.

Beşinci Gün

İsrail Golan Tepelerine girdi. Nasır istifa etti.

Altıncı Gün

Sovyet Rusya İsrail ile ilişkilerini kesti. Kuneitra’nın düşmesiyle birlikte Suriye de savaştan çekildi.

Altı Gün Savaşının en önemli sonuçlarından biri de Kudüs’ün işgal edilmiş olmasıydı. İsrail bu savaştan sonra topraklarını dört kat genişletmişti. BM kararı gereği Filistin’e ait toprakların işgal edildiği belirtilse de İsrail hakkı olmadığı topraklardan çekilmedi. Bu kararı hiçbir devlet tarafından kabul görmemiş olsa da Kudüs İsrail’in başkenti ilan edildi.

  • İsrail-Arap Savaşı – Yom Kippur Savaşı

Kaybettiği Golan Tepelerini geri almak isteyen Suriye ve Sina yarımadasını almak isteyen Mısır, 6 Ekim 1973’te İsrail’e karşı savaş başlattı. Yom Kippur (Kefaret) Yahudilerin en kutsal günü olması ve saldırıların o gün başlaması sebebiyle savaşın ismini aldı.

Yaser Arafat BM Konuşması

Savaşta Golan Tepeleri’ne giren Suriye askerleri İsrail tarafından geri püskürtüldü. Mısır ilk hafta İsrail’e karşı iyi bir başarı göstermiş olsa da ikinci hafta yaptığı yanlış hamleler savaşın seyrini değiştirdi. Yaser Arafat, 1974’te Birleşmiş Milletler (BM) toplantısında yaptığı konuşmada tarihe geçecek şu meşhur sözlerini sarf etti:

“Elimde bir zeytin dalı ile bir özgürlük savaşçısının silahını taşıyorum. Zeytin dalının elimden düşmesine izin vermeyin.”

26 Ekim’de BM, Süveyş Kanalı’na barış gücü gönderdi. ABD arabuluculuk yaparak İsrail’in Süveyş Kanalı’ndan ve Sina Yarımadası’nın bir kısmından çekilmesini sağladı. Tel Aviv ve Şam arasında 5 Haziran 1974’te anlaşma imzalandı. İsrail 1967’de işgal ettiği Golan Tepeleri’ni terk etmedi. Ateşkes sonucu imzalanan Camp David isimli anlaşma ile Mısır, İsrail’i tanıyan ilk Arap ülke oldu. İki devletli çözümü destekleyen dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat bu politikasından dolayı öldürüldü. Günümüzde ise 1967 sınırları içinde iki devletli çözüm için İsrail’in tanınması normal karşılanıyor.

İsrail savaşta 2.500’den fazla askerini kaybederken İsrail’e ait 102 savaş uçağı ve 400’den fazla tankı imha edildi. 5 bin Mısır ve 3 bin Suriye askeri de hayatını kaybetti. Mısır ve Suriye’ye ait toplamda 2.200’e yakın savaş uçağı ve 350 civarında tanklarının da imha edildiği tahmin ediliyor.

  • Birinci İntifada (1987-1993)

İşgale boyun eğmeyen Filistinliler 1987 yılı aralık ayında direnişlerini tüm dünyaya “intifada” diyerek duyurdu. Gençler yaktıkları ateşler ve savurdukları taşlarla işgale karşı ayaklanma başlatmışlardı. Hz. Davut’un, zalim Calut’u taşla öldürmüş olmasından ilham alan Filistinliler bu eylemleri ile dünya genelinde ilgi uyandırdı. Öyle ki çocuklar dahi İsrail tanklarına taş atıyordu.

Birinci İntifadayı ateşleyen olay, İsrail askerlerine ait bir aracın dört Filistinliyi katletmesi oldu. Filistinlilerin İsrail askerlerince hukuk dışı yollarla öldürülmeleri, toplu keyfi tutuklamaları, baskı ve zulümleri, evlerinin yıkılması ve sürgün gibi birçok sebep İntifada’nın temelini oluşturmuştu.

8 Aralık 1987’de başlayıp 13 Eylül 1993’e kadar devam eden direnişte Filistin halkının yapmış olduğu eylemler; genel grev, İsrailli kurumları boykot, İsrail yerleşkelerinde çalışmamak, vergi ödememek, İsrail ehliyeti ile araç kullanmayı reddetmek, duvarlara ve yerlere grafitiler yapmak, sokaklara barikatlar kurmak, İsrail’e ait araç ve binalara taş ve molotof fırlatmaktır.

Birinci intifadanın devam ettiği esnada 15 Kasım 1988’de Cezayir’de FKÖ’ye bağlı Filistin Milli Konseyi, Yaser Arafat önderliğinde, başkenti Kudüs olan “Bağımsız” bir Filistin devletinin kurulduğunu ilan etti.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1988’de yaptığı konuşmada Arafat, FKÖ’nün İsrail’in “var olma hakkını tanıdığını” ilan etti. Yaser Arafat’ın bu adımı, Filistinli gruplar arasında farklı tepkilere yol açsa da ABD’nin Arafat’a ve hareketine yönelik algısını olumlu yönde değiştirdi. Filistin Merkez Konseyi Arafat’ı 1989 yılında Filistin Devlet Başkanı ilan etti. 1993 yılında Oslo Anlaşması Washington’da imzalanırken FKÖ ve İsrail karşılıklı olarak birbirini tanıdı. FKÖ ve İsrail arasında imzalanan Oslo Anlaşmasına kadar süren baş kaldırış, İkinci İntifada’ya kadar durakladı.

Birinci İntifada’da 1300 Filistinli şehit edilmiş, 120 binden fazla Filistinli yaralanmıştır. 2000’den fazla Filistinlinin evi yıkılmıştır.

Birinci İntifada, Filistinlilerin Madrid ve Oslo Görüşmelerine katılmalarını sağladı. Uluslararası farkındalık oluşturdu, İsrail-Filistin sorununda iki taraf olduğunu kamuoyuna gösterdi.  Yaser Arafat bu mücadelenin sonunda politikasını yumuşatarak Birleşmiş Milletler’in çözüm önerilerini kabul etti. İki devletli çözüm anlayışını onayladı.

  • İkinci İntifada (1993-1999)
Ariel Şaron (1928-2014)

1993 yılından 4 Mayıs 1999 yılına kadar Filistin topraklarına sıkıntılı bir barış süreci hakimdi. 28 Eylül’de muhalefetteki Likud Partisi’nin lideri Ariel Şaron, Mescid-i Aksa’yı ziyaret etti. 1993 yılından bu yana Kudüs’ün statüsü ve Filistinli mültecilerin geri dönüş hakları konusunda bir uzlaşmaya varılamamasının üzerine yapılan bu ziyaretin çok tahrik edici bir hareket olduğu söylendi. Filistinliler bu ziyareti protesto için gösteriler ve yürüyüşler gerçekleştirdi, daha sonra bu gösteriler El Aksa intifadası diye anılan ayaklanmaya dönüştü. 2000 yılında başlayan El Aksa ve Oslo Savaşı olarak da bilinen İkinci İntifada 5 yıl sürmüştür. İsrail-Filistin arasındaki gerilimin artmasıyla çatışmaların üçüncü gününde silahların ortasında kalan silahsız baba Cemal Durra ve Oğlu Muhammed Durra canlı yayın önünde hunharca katledilmesi Filistinlilerin ayaklanış hızını ve etkisini arttırdı.

İkinci İntifada sonucunda 4.412 Filistinli şehit olurken 48 binden fazla Filistinli de yaralandı. İsrail’in kaybı ise 1069 ölü, 4.500 de yaralı oldu.

Muhammed Durra İkinci İntifada’nın sembolü oldu. Necip Fazıl Kısakürek bu dönemi “Sapan taşlarının yanında füze, başka alemlerle farkımız bizim.” sözü ile özetlemiştir. 2005 yılında Mahmud Abbas, az bir seçmen katılımıyla Filistin yönetiminin lideri seçildi ve ardından İsrail 38 yıldır işgal ettiği Gazze’den çekilme kararı aldı. 2006 yılında ise Hamas seçimleri kazanarak iktidara gelme imkanına kavuştu fakat bu durumu kabul etmeyen Abbas’ın liderlik ettiği El Fetih örgütü ile Hamas arasında çatışmalar yaşandı.

Günümüzde ise netice itibariyle Mahmud Abbas seçilmediği halde koltuğunda oturmaya ve Batı Şeria’yı yönetmeye devam ederken Hamas’da Gazze şeridini yönetiyordu. 2007 yılından itibaren İsrail Gazze’ye abluka uygulamaya başladı. Suyun, elektriğin, yemeğin ve türlü insani ihtiyaçların Gazze’ye girişine izin verilmedi.

  • Kudüs Kılıcı (2021)

Yahudileştirmek istenen topraklarda İsrail’in göz koyduğu Şeyh Cerrah Mahallesi her gün zulüm, şiddet ve baskıya tanık oluyordu. Tüm bunlara karşı koyan Filistinliler evlerinin işgalcilere teslim edilmesi veya yıkılması hakkındaki mahkeme tarihini erteletmeyi başarmışlardı. Bunun neticesinde İsrail askerleri Şam Kapısı’na bariyer kurdu, asker sayılarını arttırdı ve böylece Müslümanların Mescid-i Aksa’ya girmesine engel oldular.

Doğu Kudüs’ün işgal yıldönümünde fanatik Yahudi grupları Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleme kampanyası başlatmış ve İsrail askerlerinin onlara yardımcı olacağı duyurulmuştu. Bu sebeple Müslümanlar bu baskına izin vermemek için, Mescid-i Aksa kapılarına kalabalıklar halinde gidiyor ve içeride de nöbet tutuyorlardı. Filistinli gençlere engel olamayan İsrail askerleri Yahudilere yardım etme ve onları içeri alma kararını iptal etti. Bunun intikamını ise teravih namazı çıkışlarında yaşlıların, kadınların, çocukların da yaralandığı saldırıları düzenleyerek alıyordu.

Tüm bu süreçte İsrail; Mescid-i Aksa içerisinde ibadet edenlere plastik mermi ve gaz bombası ile saldırmaya devam etti. Ramazan ayında gerilim daha fazla tırmanınca Kassam Tugayları İsrail’i uyardı. Mescid-i Aksa’da yaptıkları ablukayı kaldırmaları için 2 saat mühlet verdi. Ablukayı devam ettiren İsrail’e cevap olarak Tel Aviv’i yoğun füze saldırıları ile vurdu. Bu süreçte Kassam Tugaylarına ait 120 kilometrelik füzelerinin mevcut olduğunu da dünyaya duyurdu. 

İsrail başbakanı Netanyahu siyasi imajını kaybedeceği korkusuyla Gazze’ye bombalarla vahşice saldırdı. Ama 1948 topraklarındaki Filistinlilerin de direnişe destek vermesiyle 11 gün süren çatışma Mısır’ın arabuluculuğu ile ateşkes yapılarak sona erdi. 

Evleri yıkma, keyfi tutuklama, zulüm, şiddet ve baskı dinmedi. 2022 yılında Ramazan ayı yine baskılar şiddetini arttırdı.  Bir süre Filistin direnişçileri sessiz kaldı. Geçen sürenin ardından Hamas direnişçileri, Filistin kurtuluşu ve Mescid-i Aksa özgürlüğü için 7 Ekim 2023 günü Aksa Tufanı adını verdikleri bir operasyonla İsrail’e havadan, karadan ve sudan saldırıya geçti. Başta Gazze olmak üzere Filistin halkının tamamı bu saldırıya destek verdi.

Ağır bombardıman ve sayılamayacak kadar savaş suçu ile katliamına devam eden katil İsrail ne yaparsa yapsın tarihindeki bu sürpriz saldırının vermiş olduğu mağlubiyeti asla silemeyecek. 

İşgalciler ve evin asıl sahipleri

Kaynaklar

Zahide Tuğba Kor, Filistin Okumaları Video Dersleri, 2020.

BBC, İsrail-Filistin sorunu: 1799’dan günümüze Filistin tarihi, 2018.

Anadolu Ajansı, Filistin davasının unutulmaz lideri: Yasir Arafat, 2022.


Gülbahar Sebetci

12.09.2001 yılında Almanya’nın Kelheim şehrinde doğdu. Ortaöğretim, lise ve üniversite eğitim hayatımı yine Trabzon’da tamamladı. Lisede tercihen imam-hatip okulunda okudu. Özel Eğitim Öğretmenliği bölümünden 2023 yılında mezun oldu. Birden fazla şeyle aynı anda ilgilenmeyi sevmektedir. Sanal Alamet dergisi yazarlarındandır. Çeşitli Sivil Toplum kuruluşlarında çalışmaktadır.

Leave a Comment