“Tekrar” Anlama Çabası: Çağdaş İslami Akımlar

Yazar: Özgenur Atilla

Düşünme gücü, canlılar arasında yalnızca insana verilerek diğer güçlerden ayrıldığı gibi insanlar arasındaki tezahürleri bakımından da farklılık gösterir. İnsan zihinsel arka planı, birikimi, merkeze aldığı kavramlar gibi pek çok etkiyle diğerlerinden farklı düşünceler üretir. Böylece düşünce üretmenin yanında, var olan üzerine yeni ve farklı yorumlar da getirilebilmektedir. Bu düşünsel hareketleri izleyen fiiller ile yeni akımlar, yaklaşımlar, siyasi ve kültürel nitelikte oluşumlar meydana gelir.

Çağdaş İslami Akımlar, son iki asırda İslam Düşüncesi kapsamında meydana gelen -başvuru yoğunluk oranları farklılık arz etse de- genel itibarıyla Kur’an ve sünnete dayandırılan, dini ve dinin tezahürü olan toplumsal kurumları, bunların temsilini ve geleceğini inceleyen, yorumlar geliştiren ve dahi bunun üzerine aksiyon alan yaklaşımları ifade etmektedir. İslam Mezhepleri Tarihi üst başlığı altında incelenen Çağdaş İslami Akımlar gerek akımları sınıflandırmanın zorluğu gerekse de henüz kısa süreli bir geçmişe sahip olmalarından ötürü henüz yeterince telifte bulunulmamış bir alandır.

Mehmet Ali Büyükkara, uzmanı olduğu; parçalar halinde yapılmış çalışmaların bulunduğu bu alana, kapsamlı ve bütüncül bir eser kazandırmak amacıyla söz konusu eseri telif etmiştir. Bu noktada son iki asırda ortaya çıkan akım ve hareketlerin kategorize edilmesindeki zorluktan söz etmek gerekmektedir. Akımların ortak noktaları ve henüz teşekküllerini tamamlamamış olmaları bu tasnif işlemini meşakkatli hale getirmektedir.

Akımlar arası geçişkenliklerin olabileceğini ve bir akımın temel özellikleri daha çok hangisine uyuyorsa o başlık altında değerlendirmenin daha uygun olacağını belirten yazar, tasnif hususunda “dinin ana kaynaklarına bakışlar, dini geleneğe dönük tavırlar, din-siyaset ilişkilerindeki görüş ve tutumlar, İslam aleminin bugünkü ana sorunları hakkındaki tespitler ve önerilen çözümler, teşkilat karakterleri, liderlik tipolojileri, hitap ettikleri kesimlerin niteliği, odaklandıkları faaliyet biçimleri, üretim çeşitleri ve Batı’ya tavır alış şekilleri” gibi kıstaslar ile bir sınıflandırmaya gittiğini eserin takdim bölümünde belirtmektedir.

Eser giriş, gelenekçilik, ıslahatçılık ve modernizm başlıklarını taşıyan üç bölüm ve iki ek makaleden oluşmaktadır. Giriş kısmında ihya hareketleri ortaya çıkış, tarihi arka plan ve temel meseleler gibi hususlar açıklanacak şekilde incelenmektedir. Buna göre ihya hareketleri; 18. yüzyılın ikinci yarısı itibarıyla Batı’nın gerisinde kalan İslam alemini, harekete adını veren ihya kelimesinin anlamında da olduğu gibi yeniden canlandırma amacıyla ortaya çıkmıştır. İhyacılara göre Müslümanların sosyal, iktisadi ve siyasi yönden geri kalmaları İslam’a bağlanamaz. Yani aksaklıkların temel sebebi İslam’da değil onun yanlış temsili, yorumlanışı ve uygulanışındadır. Bu yüzden Müslüman bilim ve fikir insanlarının bu gidişata son vermesi ve eski kudretli günlerine dönmek için faaliyete girişmeleri gerekmektedir.

Bu hedefi gerçekleştirmede ihyacıların başvurdukları yöntemleri belirten yazar, ilk ihyacı hareketlerin arasındaki farklara da değinmektedir. Buna göre Cemalettin Efgani tavandan tabana doğru bir toplumsal inşayı ideal kabul etmektedir. Öğrencisi Muhammed Abduh ise hocasının aksinde bir yol izleyerek tabandan tavana bir inşa modeli geliştirmiştir. Ona göre İslam dünyası kısa vadeli, parlayıp sönen siyasi gayretlerle kurtarılamaz. Bu yüzden ihya daha ziyade eğitim, kültür ve düşüncede meydana getirilecek iyileşmeler ile gerçekleştirilmelidir. Efgani ve Abduh’un yanında Seyyid Ahmed Han ve Mustafa Sabri Efendi’nin de ihya düşüncelerine yer verilmiştir.

Giriş bölümünün son başlığı olan “Osmanlı İslamcılığı ve Sonrası” bölümünde; 1870’li yıllar Osmanlı Devleti’nin hakim siyasi düşüncesi olan Osmanlı İslamcılığı’nın genel ihya hareketleri arasında Anadolu coğrafyasında gelişen ve bu coğrafyanın etkilerini taşıyan ayrı bir dal olarak okunması teklif edilmektedir. İhya düşüncesi, oluşumu, ilk yaklaşımlar ve temsilcilerine dair özet ama bütüncül bir bakış açısı sunulduktan sonra eserin ana bölümleri olan üçlü tasnife geçilmektedir.

Kültürel ıslahatçılık insan unsuruna odaklanan, sosyal tabandan başlayıp tavandaki yönetime ulaşan bir ıslahat programını öngörmektedir.

İlk bölüm olan “Gelenekçilik”te yazar; gelenekçi bakış açısının temel niteliklerini açıklayarak söze başlamaktadır. Burada esas aldıkları konular itibarıyla yeni bir üçlü bir tasnife gitmekte ve hadis merkezli gelenekçiliği selefiyye, fıkıh merkezli gelenekçiliği medrese ve tasavvuf merkezli gelenekçiliği de tarikat gelenekçiliği olmak üzere üç başlık altında incelemektedir. Bu yaklaşımlar referans noktalarında farklılık gösterdikleri gibi yöntemsel farklılıklar da arz etmektedirler. Bu durum söz konusu akımlara zaman içinde rakiplik ve karşıtlık rollerini de yüklemiştir. Selefiyye gelenekçiliğinde daha ziyade rivayet merkezli bir anlayış hakimdir. En mühim isim olarak erken dönemde Ahmed bin Hanbel’e, geç dönemde ise İbn Teymiyye’ye değinilmekte; Vahhabilik akımı ise Selefiyye dahilindeki aşırı uç olarak tanımlanmaktadır. Selefi düşüncenin etki alanlarına dair açıklamalarda bulunan Büyükkara, bu akımın Türkiye’deki tesirinin diğer ülkelere oranla oldukça dar bir çerçevede kaldığını ifade etmiştir. Bunun başlıca sebebi olarak da “Osmanlı’nın son dönem resmi tarikatı” denilebilecek olan  Nakşibendiliği öne sürmüştür.

Medrese gelenekçiliği başlığı altında yazar medrese ve fıkıh merkezli anlayışın ürettiği düşünceler ve temsilcileri üzerinde durmaktadır. Özellikle Hint alt kıtası İslam düşüncesinin anlaşılması için söz konusu açıklamalar oldukça önem arz etmektedir. Diyobendiyye, Meclis-i Tahaffuz-i Hatm-i Nübüvvet, Sipah-i Sahabe, Taliban Hareketi, Cemaat-i Tebliğ gibi yapılanmaların ortaya çıkış ve temel meselelerine dair bilgiler verilmektedir.

Mehmet Ali Büyükkara, uzmanı olduğu; parçalar halinde yapılmış çalışmaların bulunduğu bu alana, kapsamlı ve bütüncül bir eser kazandırmak amacıyla söz konusu eseri telif etmiştir.

Gelenekçilik bölümünün son başlığı olan tarikat gelenekçiliği açıklanırken “İnsanın zikir ve riyazet yoluyla manevi dünyasını her türlü günah ve kötü huydan arındırmasının, ahlaki bakımdan yükselmesinin böylece Allah’ın rızasını kazanmasının bir metodu olan tasavvuf zaman içinde kurumsallaşan yapılarda yaşanmaya ve yaşatılmaya çalışılmıştır.” Tanımlaması yapılmış ve devamında belirli örnekler üzerinden anlatıya devam edilmiştir. Barelviyye, Halidiyye Nakşiliği (ve kapsamındaki İskenderpaşa, Erenköy, İsmailağa, Menzil) cemaatlerinden söz edilmiş öne çıkan karakteristik özellikleri belirtilmiştir.

Kitabın ikinci bölümü olan Islahatçılık başlığında Büyükkara, önce ıslahatçılık kavramı ile ifade edilenleri açıklayarak söze başlamaktadır. Buna göre ıslahat genel olarak herhangi bir usulde, kurumda ya da devlet düzeninde eskimiş, bozulmuş ya da aksayan yanları düzeltmek, iyileştirmek, eksikleri tamamlamak, bozulmaları onarmak gayesine elverişli hale getirmek anlamına gelmektedir. Bu bağlamda ıslahatçılar bozulmayı İslam’ın kendisinde değil; Müslümanların din algısında, yaşantılarında, kurumlarda, devlet düzeninde, cemiyette, siyasette, düşüncede ararlar ve çeşitli metotlarla düzeltmeye çalışırlar. Bu metotlardan biri de diğerlerinin sonuç vermediği takdirde radikal bir tavırla yıkıp yeniden inşa etmektir.

Ayrıca ıslahat ve günümüz Türkçesindeki karşılığı olan Fransızca kökenli reform kelimesinin mütekabiliyetine de değinmekte; “yeniden şekil verme” anlamını barındıran reform kavramını “orijinal haline döndürme” manasındaki ıslahat kavramı yerine kullanmanın pek de isabetli olmayacağını belirtmektedir. Büyükkara’ya göre reform kavramı, kitabın da bir sonraki bölümü olan modernist anlayışları tanımlamak için kullanılmalıdır. Bölümde ıslahatçı akımın özgün karakterine ve önemli özelliklerine değinildikten sonra kültürel ve siyasal ıslahatçılık olmak üzere ikili taksim yapılmış bu iki anlayış arasındaki usul ve yöntem ortaklıkları açıklanmış ayıca gelenekçilik ile farklarına da değinilmiştir.

Kültürel ıslahatçılık insan unsuruna odaklanan, sosyal tabandan başlayıp tavandaki yönetime ulaşan bir ıslahat programını öngörmektedir. Bu bağlamda Nurculuk, Süleymancılık, Nedvetü’l-Ulema ve Medresetü’l-Islah, Muhammediyye akımları sıralanmaktadır. Siyasal ıslahatçılık ise devlet nizamını ele geçirmek veya iktidarı kuşatacak etkili bir pozisyonu elde ederek eğitim, adalet, ekonomi gibi kurumlarda ıslahat hedeflerine ulaşmayı öngören bir anlayışa sahiptir. Eserde bu yaklaşıma örnek olarak İhvan-ı Müslimin, Seyyid Kutub ve Radikalleşme, 1980 sonrası İhvan, Diğer Ülkelerde İhvan, Diğer Siyasal Islahatçı Hareketler, Cemaat-i İslami, Hizbü’t-Tahrir, Hizbullah ve Ensarullah hareketlerine yer verilmiştir.

Kitabın ana bölümlerinin üçüncü ve sonuncusu olan Modernizm başlığında, bu düşüncenin özgün karakteri ve önemli özelliklerine dair açıklamalarda bulunulmuş akabinde diğer yenilikçi hareketlerden ve ıslahatçılıktan farkı açıklanmıştır. Bu düşünceye göre: “Asıl problem bugüne kadar İslam diye gelen dindedir.” Modernist anlayışta derin bir gelenek sorgulaması, akıl merkezli bir tutum görülmektedir. Fakat diğer akımlarda olduğu gibi teşkilatlı bir yapılanma mevcut değildir. Bu sebeple daha çok bireysel fikir ve düşüncelerden oluşur. Bu akımın öncüleri; akademik ilahiyat eğitimi almış, sosyal bilimler formasyonuna sahip ve felsefi birikimleri yüksek kişilerden oluşur.

Büyükkara, son olarak modernizm akımını da kendi içinde Metinselci ve Tarihselci Modernizm olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Tek başvuru kaynağının Kur’an olduğu ve günümüzde karşılaşılan problemlerin Kur’an metninden çıkarımlarla çözüme kavuşturulabileceği fikrine dayanan metinselci modernizmin temsilcileri Seyyid Ahmed Han, ıslahatçı yönü baskın olmakla birlikte Muhammed Abduh, Muhammed Tevfik Sıdkı ve Ahmed Perviz’dir. Temeli Fazlurrahman’a dayanan tarihselci modernizm yaklaşımı; Kur’an’ı tek kaynak olarak ele almakla birlikte Kur’an’ın indiği tarihsel şartları da göz önünde bulundurmaktadır. Yazar iki yaklaşım arasındaki farkı Maide Suresi 38. ayette geçen hırsıza verilen el kesme cezası örneği üzerinden açıklamaktadır. Bölüm, modernizm karşıtı çağdaş bir akım olarak gelenekselcilik başlığı ile son bulmaktadır.

Düşünme gücü, canlılar arasında yalnızca insana verilerek diğer güçlerden ayrıldığı gibi insanlar arasındaki tezahürleri bakımından da farklılık gösterir.

Önceden yayınlanmış ve kitabın içeriği ile birebir ilgili olan iki makaleden ilki “Türkiye’de Radikal Dini-Siyasi Hareketler” adlı makaledir. Milli Görüş, Radikal İslamcı Gençlik, Cemalettin Kaplan Cemaati, İBDA, Nurcu Radikalizm gibi öne çıkan başlıkları barındıran makalede söz konusu hareketlerin tarihi, düşünsel ve sosyo-kültürel arka planları ve meydana gelişlerine yer verilmektedir. Eser tamamlandıktan sonra eklenen bu makalenin, kitabın ana başlıklarından bir olan ıslahatçılık bölümünde siyasal ıslahatçılık başlığı altında ele alınması uygun bir öneri olarak gözükmektedir. “Dini Grup Yapılarında Dine İlişkin Muhtemel Anlama ve Temsil Sorunları” isimli ikinci makalede yazar, psikoloji ve sosyoloji verilerinden faydalanarak dini gruplara dair detaylı açıklamalarda bulunmuştur. Her ne kadar yöntem, yaklaşım ve anlayış farklılıkları ile birbirlerinden ayrılsalar da en temelde her birinin grup olma özelliği taşıdığı akımların konu edildiği bu eserde söz konusu makalenin eklenmesi çok daha bütüncül bir bakış açısı yakalamak adına önem arz etmektedir.

Ders kitabı olarak planlan eserde her bölüm sonunda sorulan on adet temel soru ve ileri okuma önerileri bölümlerinin yer alması lisans düzeyindeki öğrencilerin eserden daha fazla istifade etmesine katkı sağlayacaktır. Yazarın daha önce belirttiğimiz belirli sebeplerden ötürü telif ve tasnifte zorlanılan bu alanda, söz konusu eserin kategorizasyon işlemi itibarıyla kendi içerisinde oldukça tutarlı olduğu gözlenmektedir. Alandaki parçalı yayınların yanı sıra bütüncül bir eser olması dolayısıyla literatürdeki büyük bir boşluğu doldurmaya matuf bu eserin, amacını başarıyla gerçekleştirdiği de söylenmelidir.

Mehmet Ali Büyükkara, Çağdaş İslâmî Akımlar, İstanbul: Klasik Yayınları, 2016, 382 s.

Özgenur Atilla

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 3. Sınıf, İLEM Eğitim Programı 2. Kademe öğrencisi.

Leave a Comment