“The Potato Eaters” Eserinin İkonolojik Analizi

Yazar: Makbule Karabıkcı

Sanat toplumsal bir tarihtir diyebiliriz. Sanat eserleri ise bu tarihsel süreç içerisinde bir ideolojinin ya da sabit bir dünya görüşünün tasvirini oluşturmaktadır. Fakat sanatın etkileşimsel bir boyutunun olması onun nihai bir üslubundan bahsetmemizi güçleştirmektedir. Çünkü sanat eserleri veya sanatçılar sadece belli bir tarihin yansıması olarak kendilerini ortaya koymamaktadırlar. Panofsky, İkonoloji Araştırmaları metninde tam olarak bu konu üzerinde durmaktadır. O sanat eserini, sanat dışı etkileşimlerin bir ürünü olarak sanatçının ya da diğerlerinin bir müzakeresi şeklinde ele almaktadır. Dolayısıyla sanat eserini sınırlarını kesin bir şekilde oluşan perspektif içine yerleştirmemektedir.

Erwin Panofsky

Sanatsal üslubun kendine ait bir iç gelişmesi yoktur. Üslup bir sanat eseri için, içinde bulunduğu toplumun dünya görüşündeki farklı yaklaşımların dayanışması yahut çatışması olarak karşımıza çıkmaktadır. Metinde bahsedilen ikonoloji analizinin 3 aşaması da bu üslupların ortaya koyduğu (toplumsal) temsillerin bireyde göz aşinalığı oluşmasını sağlamaktadır diyebiliriz. Panofsky bu aşamaların ilkini “ön-ikonografik inceleme” olarak ele alır. Burası resimlerin herhangi bir bilgi gerektirmeyen sağ duyusal anlatısıdır. İkinci inceleme aşaması “ikonografik inceleme”dir. Burası gündelik deneyimlerin dışında fazladan bilgi isteyen konveksiyonel anlamı ortaya çıkarır. Son aşama ise ¨ikonolojik inceleme¨dir. Bu aşamada sanat yapıtının içeriği, oluştuğu dönem, dönemin kültürü ve sanatçının bu süreç içerisindeki psikolojisi ele alınır. Burada ele alacağımız eser Vincent Van Gogh’un 1885 yılında ortaya koyduğu ¨The Potato Eaters¨ eseridir.

The Potato Eaters

Ön İkonografik İnceleme

Resmin doğal anlamını incelediğimiz zaman resmin beş kişilik bir aileden oluştuğunu görmekteyiz. İki kadın, iki erkek ve bir kız çocuğu ufak bir masada akşam yemeği yerken resmedilmiştir. Bu masada bir tabak dilimlenmiş patates ve bir demlik ile hazırlanan kahve gözükmektedir. Resimde en solda yer alan kasketli, üstünde mavi bir giysi ve altında bol kahverengi bir pantolon olan adam elindeki çatalı masada duran patatese batırırken yan profilden resmedilmiştir. Bu figürün bakışları resminin en sağında kahve dolduran kadına yönelmiştir.

Hemen onun yanında yer alan başında bir başlığı olan kadın ise tam karşıdan resmedilmiştir. Bu yüzden yüzü net bir şekilde gözükmektedir. Bu figürün bakışları ise hemen yanında yer alan adama yönelmiş durumdadır ve elindeki çatalı patatese doğru batırmaktadır. Masanın tam karşısında yer alan diğer figür elindeki kahve fincanını yanındaki kahve dolduran kadına uzatırken tam karşıdan resmedilmiştir. Bu yüzden yüzü net bir şekilde gözükmektedir. Resimde suratını net bir şekilde gördüğümüz diğer bir figür ise yine yan profilden resmedilmiş elinde kahve demliği ile fincanlara kahve dolduran bir kadındır. Bu kadının başında da resimdeki diğer kadın gibi beyaz bir başlık ve üzerinde belinden bağlı bol bir kıyafet bulunmaktadır. Resmin tam merkezinde yer alan son figür ise sırtı bize dönük olarak resmedilmiş bol elbiseli kısa saçlı bir kız çocuğudur.

Eserin tam ortasında bir gaz lambası resmedilmiştir. Bu gaz lambası resmedilen tüm alanı aydınlatan tek lambadır. Ayrıca bu evde sadece arka planda duran bir raf, sol duvara asılmış bir tablo ve saat, tavana asılmış bir kaşıklık bulunmaktadır. Ufak bir kulübenin içinin resmedildiği bu tabloyu dikkatli bir şekilde incelediğimiz zaman figürlerin bol kıyafetleri, kaba ve sert çizgilerle çizilmiş yüz hatları ve elleri dikkat çekmektedir.

İkonografik İnceleme

Van Gogh’un 1885 yılında ele aldığı bu eser 1881-1885 yılları arasında yaptığı “köylü karakter” çalışmalarından biridir. Sanatçı, köylü ve işçi sınıfına ait olan ilgisini resimlerine mükemmel bir şekilde yansıtmaktadır. Kendini bir köylü ressamı olarak tanıtan Van Gogh asıl çevresinin köylülerden oluştuğunu ve onların yanında kendini rahat hissettiğini belirtmektedir.

Vincent Van Gogh

Çoğunlukla karakalem ile yaptığı çalışmalarında da bunu görmek mümkündür. Köylülerle olan yakın ilişkisi dindar bir yaşam tarzını benimsediği ilk yıllarda, iki yıl boyunca fakir köylüler ve özellikle madenciler için vaizlik ve misyonerlik yapmasından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda köylülere olan ilgisinin bir diğer nedeni de Jean-François Millet’e olan hayranlığından kaynaklanmaktadır. O da Millet gibi köylülerin gerçekte nasıl yaşadıklarını göstermek ve onları oldukları gibi betimlemek istemektedir. Van Gogh köylülerin günlük hayatlarına karışarak, onları çalışırken uzun saatler boyunca izleyerek, gördüklerini onlara karşı hissettikleriyle birlikte harmanlayarak eserlerine aktarmaya çalışmıştır. Bu eserlerinde genellikle karanlık ve kasvetli bir hava hakimdir. Burada resimleri bilerek iç karatıcı bir hale sokmaktadır. Çünkü izleyicinin resimleriyle gerçek anlamda yakınlaşmasını ve bu durumdan rahatsız olmasını istemektedir. Van Gogh’un karanlığı vurgulama çabası o zamanlarda Hollanda’da yaşanan sanayileşme ve onun getirdiği makineleşmenin köylüler üzerinde yarattığı olumsuz etkilerden kaynaklanmaktadır.

“The Potato Eaters” adlı eser Hollanda’nın Neunen kentindeki köylülerin yaşamlarında esinlenerek ortaya konulmuştur. Bu eser Van Gogh’un hazırlık döneminin sonu olarak kabul edilmektedir. Çünkü köylüler hakkındaki tüm düşüncelerini bir arada yansıttığı önemli eserinden biridir. Bu eserde dönemsel teknikleri yansıtan unsurlar bulunmamaktadır. Bunun nedeni köylülerin doğasını yakalamak istemesidir. Bu yüzden tasvir ettiği köylüleri resimselliklerinde dolayı değil kendisi gibi onlar da hayatlarını, verdikleri emekler sonucunda kazandıkları için resmetmektedir. Van Gogh bu durumu abisine yazdığı mektupta şu sözleriyle anlatır: “Asıl candan belirtmek istediğim fikir şudur: lambanın altında patateslerini tabağa el uzatarak yiyen bu insanlar aynı ellerle toprağı işlemiş adamlardır; istedim ki resim çiftçinin el çalışmasını ve bu kadar namusla kazandığı besiyi yüceltsin.”

Burada Van Gogh köylülerin paylaştıkları ortak yemekle, çalışmanın ve onun ortaya çıkardığı ürünlerin paylaşımına dayanan yakın bir topluluğu ortaya koymaktadır. Aynı zamanda sofrayı bu küçük emekçi topluluğunun sunağı ve dolayısıyla ortaya koydukları yemek ise buraya emek vermiş herkes için bir kutsallık göstergesi diyebiliriz. Van Gogh için “The Potato Earters”, kendileri ve başkaları için yiyecek sağlayabilmek adına yalnızca çiftlikte ter atmakla meşgul olan çiftçilerin basit bir tasviridir. Mekanı aydınlatan ışık o dönemin çiftçileri için aydınlatıcı tek unsurdur. Bu ışık altında toplanan figürler her ne kadar yalnız olmasalar da yüzlerine vuran ışık hepsinin de farklı düşüncelerde yalnız olduklarını göstermektedir. Ayrıca ışığın aydınlattığı ve dikkatleri üzerine toplayan bu kaba ve sert çizgilerle çizilmiş dört yüz ve eller ışığın altına tesadüfen konumlandırılmamıştır. Aksine bu konumlandırma onların emeklerinin en büyük göstergelerinin doğal hallerinin sergilenmesi niyetiyle yapılmıştır. Bu kabaca çizilmiş hatlar köylülerin hayattan zevk almak yerine sadece yaşamak için yaşadıklarını göstermektedir.

Van Gogh köylülerin bu alışılmış yaşam tarzlarını gözler önüne sermek için ufak objelerden yararlanmıştır. Bunlardan en önemlisi haçlı bir portre resmidir. Bu onların gelenekselliklerini ve dine bağlılıklarını ortaya koymaktadır. Duvarda hemen bu portrenin yanında asılı olan saat ise ne kadar karanlık içerisinde kalsa da köylülerin yiyeceklerini kazanmak için geç saatte ve çok çalışmak zorunda kaldıklarını göstermektedir.

Tasvir edilen köylülerin soluk yüzleri resimde kullanılan koyu renklerle birleşmektedir. Bu eser köylülerin sıkıntılarını ve emeklerinin karşılıklarının neler olduğunu göstermeye çalışan bir eserdir. Aynı zamanda o dönemde onlarla yakından ilişki kuran Van Gogh’un da köylülerin hayatları için neler hissettiğini ortaya koymaktadır.

İkonolojik İnceleme

Van Gogh için resmin mesajı, doğru anatomi veya teknik mükemmellikten daha önemlidir. Bu yüzden eserlerini özellikle köylü karakter çalışmalarını dönemsel teknikleri terk ederek meydana getirmiştir. O dönemin teknikleri bedene orantılı, uyumlu bir biçim kazandırmanın peşindeyken Van Gogh bunun gerçekleri yansıtmadığını öne sürerek resmettiği figürlerin orantılarını keyfi bir şekilde ayarlamaktadır. Bu durum dönemin akademisyenleri için pek hoş karşılanmasa da Van Gogh bu orantısızlıkların ortaya çıkardığı figürlerin daima yaşayacaklarına kendini inandırmaktadır. Nitekim öyle de olmuştur, Van Gogh “The Potato Eaters” eserinde uyguladığı orantısızlıklarla yarattığı bu beş figürün yaşamasına olanak vermiştir diyebiliriz. Çünkü bu orantısız çizilmiş yüz hatlarının ve öne doğru eğilmiş oturuşların ortaya koyduğu anlam; köylülerin onca emeklerinin karşılığında bir akşam yemeği için sadece kahve ve patates tüketmesinin altında yatan ezilmişlik ve yaşanmışlıktır. Onun için eylemi eylem için çizmek gereksinmesini duyan her ressam gerçek bir ressamdır. Van Gogh bu gerçekliğin peşinde koşmaktadır.

Sonuç

Van Gogh bu eserinde ne kadar köylüleri ve onların yaşamlarını anlatmaya çalışsa da bu eserin içerisinde kendinin yalnızlığını, üzerine binmiş olan sorumlulukların ağırlıklarını da izleyiciye hissettirmektedir. O birçok eserinde hayatın ona verdiği keşmekeşlerden uzaklaşarak huzuru arasa da bu eserinde olağan gücüyle başkalarının hayatları üzerinden kendi yorgunluklarını, geçen günlerinin rutin resmini ortaya koymuştur. Aradaki fark ise onların elinin uzandığı patatesin Van Gogh’un elinde bir fırçaya dönüşmesidir.

Kaynakça

P, Erwin. (2018).  İkonoloji araştırmaları. İstanbul: Pinhan Yayıncılık.

V. G, Vıncent. (2020). Theo’ya mektuplar. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Makbule Karabıkcı
1999 yılında Gaziantep’te doğdu. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji 4. Sınıf öğrencisi. Göç Sosyolojisine ve Gösterge Bilimin kültürle birleştiği şeylere ilgi duyuyor. 
Leave a Comment