Felsefi Düşünme İklimi Yaratmak: Çocuklar İçin Felsefe
Röportaj: Nurcan Bayram & Rumeysa Toklu
İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. N. Petek BOYACI ile çocuklar için felsefe üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Kıymetli fikirlerini ve zamanını bizimle paylaştığı için hocamıza teşekkür ederiz.
- Merhaba, okuyucularımız için öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
1981 yılında İstanbul’da doğdum. İstanbul Üniversitesi Eski Yunan Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Yüksek lisansı Kocaeli Üniversitesi Felsefe, doktorayı ise Uludağ Üniversitesi Felsefe bölümünde tamamladım. Daha önceleri Uludağ ve Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe bölümlerinde görev yaptım. 2015 yılından beri İstanbul Medeniyet Üniversitesi Felsefe bölümünde öğretim üyesiyim. Ağırlıklı olarak İlk Çağ Felsefesi ve Çocuklar için Felsefe konularında çalışmalar yapmaktayım.
- Çocuklara yönelik felsefe eğitiminde izlediğiniz özel bir yöntem veya metod var mıdır? Yönteminizi biraz açıklar mısınız?
Bu gerçekten güzel bir soru çünkü Çocuklar için Felsefe ile ilgili genelde sanki tek bir yöntem varmış gibi düşünülmekte. Lipman kökenli olmalarına karşın uygulamada önemli noktalarda farklılaşan yöntemler olduğunu söyleyebiliriz. Ben daha çok Felsefi Sorgulama Topluluğu (CoPI) yöntemini benimsemekteyim. Bu yönteme olan eğilimim felsefi akıl yürütmenin katılımcılarda benimsenmesine yönelik olması ve sonuç odaklı olmaktan ziyade diyalog odaklı olması önemli etkenler.
Yöntem yalnızca çocuklarla değil yetişkinlerle de felsefe yapmak için kullanılmaktadır. Yöntemde kullanılan uyarıcının ve diyaloğun daima felsefi bir içeriğe sahip olması önemli. Herkesin aynı fikirde olduğu bir oturum kimse için fayda sağlamayacağından mutlaka iki veya daha fazla karşıt fikrin bulunmasına özellikle dikkat edilmeli. Fikirlere katılıp katılmama durumu nedenler sunularak belirtilmelidir. Bir fikre katılsanız da katılma nedeniniz bazı durumlarda farklılaşabilir. Katıldığınız fikirde sunduğunu nedenler dahi ayrıca bir tartışma açabilir. Bu yöntemin çıkış noktasını anladığımızda aslında diğer yöntemlerden ne şekilde farklılaştığını da anlayabiliyoruz.
Yöntem, bir felsefe sempozyumunda oturum başkanı konuşmacılar ve katılımcıların ne şekilde tartışma yürüttüklerinden ortaya çıkmış. Cevapları bilen tek bir kişi yoktur ve sunulan fikirler tartışmaya açıktır. Üstelik sunumu yapan kişinin fikirleriyle ilgili kritik yapılabilir ve farklı nedenler öne sürülebilir. Oturum başkanı da tartışmanın ayrıntılı yürütülmesini sağlayacak kişidir. Oturum başkanının konuyu bilen ve tartışmalara hakim kişiler olması sempozyumun daha etkin geçmesinde önemli bir rol oynar. Yöntemle sempozyum arasındaki en önemli fark ise FST yönteminde katılımcıların doğrudan felsefe bilmiyor olmasıdır. Burada diyaloğu felsefi düzlemde tutma işi FST başkanına düşmektedir. Ancak çocuklar veya yetişkinler felsefeyle ilgili olmasalar bile uyarıcının felsefi içeriğe sahip olması sayesinde fikirlerini felsefi düzlemde tartışabilirler. Bu yüzden kullandığımız uyarıcının içeriği önemlidir.
- Eğitim alacak çocuklar için asgari yaş sınırı nedir? Neden bu yaş dönemi tercih edilmiştir?
Biz yetişkinler küçük çocukların felsefe yapamayacaklarını düşünüyoruz. Oysa beş yaştan itibaren felsefi sorgulama yapabilir durumda oluyorlar. Hatta daha temel birtakım felsefi uygulamaların üç veya dört yaşta bile yapılabildiğini görebiliyoruz. Örneğin, İngiltere’de üç-dört yaş grubuna temel düzeyde yapılan ben kimim ile ilgili uygulamayı izlemiştim. İsmin değiştiğinde sen, sen olur musun yoksa başka biri mi olursun üzerine yapılan bir çalışma. Bu türden çalışmalar çocukları düşünmeye sevk eder. Çocukların doğru yanıt vermeleri önemli değildir. Olabildiğince düşünmeleri, kritik edebilmeleri, başkalarının düşüncelerini takip edebilmeleri sağlanır. Beş yaşta ise çocukların felsefi tartışmalar yapabildiklerini görüyoruz. Üstelik yetişkinlerden daha fazla birbirlerini dinleyip farklı fikirler üretebiliyorlar.
Çocukların soru sormalarını engellemediğiniz sürece veya bir soru sorduğunda onu durdurmadığınız sürece sormaya ve sorgulamaya devam edecektir. İnsan kanımca doğumdan itibaren çevresini anlamaya ve sorgulamaya açık bir varlık. Önemli olan ebeveyn ve okulun çocuğun sorgulamasını geliştirmesine destek vermesi.
- Bir yetişkin gözünden(şahsen) felsefe yapabilmek ya da felsefi düşünebilmek, büyük ölçüde soyutlama becerisi ile ilişkili görünüyor. Psikolojide klasikleşmiş bilişsel gelişim kuramları, bireysel farklılıklar da göz önüne alınarak, araştırmalara göre çocukların “soyut işlem” yapabildikleri yaş dönemi 11 yaş ve sonrası olarak tanımlanır. Bundan önce daha çok somut işlemler yapabilir ve hatta madde korunumu gibi temel korunum ilkelerini dahi ancak 6 yaş itibariyle kazanabilirler. Bu durumda erken yaştaki çocuklar nasıl felsefe öğreniyor, bunu nasıl başarabiliyor?
Burada Piagetci bilişsel evrelerden bahsediyoruz. Ancak bu evrelerin epeyce problemli olduğunu söylememiz gerek. Burada Piaget’ye karşı yapılan pek çok eleştiri zaten var. Piaget’nin tezlerini doğrulama üzerine kurduğu, araştırmasında bazı sonuçları göz ardı ettiği gibi. Ancak zaten hem çevremizde gördüğümüz iletişim kurduğumuz çocuklar hem de belki kendi çocuğumuz üzerinden baktığımızda bu sınıflamanın tam manasıyla geçerli olmadığını görebiliyoruz.
Birkaç örnekle aslında küçük yaştaki çocukların da soyut düşünebildiğini gösterebiliriz. Örneğin “kanatlarım olsaydı uçardım” diyen beş yaşındaki bir çocuk esasen soyutlama yapmaktadır. Hiç olmayan bir durumla ilgili koşul öne sürmektedir. McCall’un kitabında bununla ilgili çok güzel bir açıklama var. Çocukların yapabildiği şeylerin büyük bir kısmı ne yapmayı öğrendiklerine bağlıdır. Bu çevreden öğrendikleri bir şey olabilir veya birilerinin öğrettiği bir şey olabilir ancak öğrenme ya da maruz kalma burada önemli bir etken. Bu yüzden çocuklar şu yaşta bunu yapabilir sınırlamasından ziyade çevresel etkileri de göz önünde bulundurmak gerekebilir.
Çocukların soru sormalarını engellemediğiniz sürece veya bir soru sorduğunda onu durdurmadığınız sürece sormaya ve sorgulamaya devam edecektir.
Mesela çok küçük yaşlardan itibaren para kazanmak zorunda olan bir çocuğun toplama çıkarma gibi hesaplamayı kafadan yapabilmesi, böylesi bir konuyla ilgilemeyene göre daha gelişmiş olacaktır. Bu yüzden aslında sanat veya spor gibi pek çok becerimizi nasıl ki küçük yaşlardan itibaren başladığımızda daha çok gelişiyorsa, kritik yapabilme veya eleştirel düşünebilme de ne kadar erken yaşta başlanırsa o kadar gelişebilir. O halde çocuklarla felsefe mümkün olduğunca erken yaşlarda başlamalıdır. Zaten halihazırdaki küçük yaştaki çocuklarla yapılan oturumlara bakıldığında soyut düşünebildiklerini ve zamanla felsefi düşünme becerisi kazandıklarını gözlemleyebiliyoruz.
- Felsefi düşünme oturumlarını yönetecek olan kişinin eş deyişle kolaylaştırıcının hangi özelliklere sahip olması beklenir?
Kolaylaştırıcı öncelikle ya akademik olarak felsefe ve mantık eğitimi almış olmalı ya da felsefeyle ve mantıkla ilgili olmalıdır. Doğrudan felsefe eğitimi almamış ama felsefeyle veya felsefe problemleriyle de ilgileniyor olabilir. Temel felsefi problemlere hakim olması, felsefe tarihini genel hatlarıyla bilmesi, mantık bilgisine sahip olması katılımcıların konuşmalarını felsefi düzleme oturtması ve yöntemi iyi bir şekilde uygulaması için önemlidir. Verilen uyarıcının felsefi içerikte olmasının tespitini yapabilmesinin yanı sıra, oturuma başlarken seçeceği sorunun felsefi olmasını sağlamalıdır. Soruların felsefi bir tartışma açıp açmayacağını belirlemesi gerekir. Bu yüzden felsefe ve mantık bilgisinin çocuklar için felsefeyi etkin şekilde yapabilmek için gerekli olduğunu düşünüyorum.
Diğer türlü katılımcılardan birinin tartışmaya açılması gereken felsefi sorusu gözden kaçırılabilir, diyalog yalnızca konuyla ilgili görüş sunmanın ötesine geçemeyebilir. Çocuklarla uyarıcı hakkında konuşma değil de felsefe yapılmak isteniyorsa o halde zeminin felsefeden başka bir yere kaymamasına dikkat etmeliyiz. Bu elbette kolay değil, çünkü bunu bir akış içinde yapmak durumundayız. Analiz yapmak ve diyaloğu felsefi içerikle canlı tutmak kolaylaştırıcı için deneyim gerektiriyor. Hem yöntem uygulama hem de felsefe ve mantığı bu canlı diyalogda kullanabilme zaman gerektiren bir durum.
Bazı kolaylaştırıcılar bunu daha kısa sürede oturtabilirler, bazıları ise tüm yöntem ve ayrıntılara sahip olmalarına karşın tam anlamıyla gerçekleştiremeyebilirler. Bu biraz kolaylaştırıcının yeteneğine de bağlı. Ben burada kolaylaştırıcının kendi üzerine de çalışmasının ve geliştirmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü kolaylaştırıcının kendisi doğal olarak, bazı kalıplara sahip olup, doğrular-yanlışlar arasında kesin ayrımlar yaparak etik açıdan yalnızca belli bir çerçeveden düşündüğünde, katılımcıları yönlendirebilir. Oysa P4C çocukları bir düşünceye yönlendirmeyi veya belli bir doğruyu öğretmeyi amaçlamaz. Bu yüzden kolaylaştırıcı yönlendirici olmamalı, kendisinin de kalıpları varsa bunu kendi içinde de aşmalıdır.
P4C kanımca kolaylaştırıcının da dönüşüm yaşayacağı bir süreç olmalı. Kişi yöntem eğitimi sırasında uygulama biçimini öğrenirken, felsefe ve mantık çalışırken kendi kendisiyle de ister istemez aynı kalamayacaktır. Oturumları yönetecek kişilerin bu dönüşümünün de önemli olduğunu düşünüyorum. Tüm bunların dışında genelde yöntemlerin hiçbirinde bahsedilmeyen bir husus daha var. Çocuk gelişimi ve yetişkinlere de uygulanabildiği için temel psikoloji bilgisine sahip olmanın kolaylaştırıcının katılımcılara yaklaşımını olumlu yönde etkileyip onlarla daha kolay iletişim sağlamasına olanak tanıyabilir. P4C’yi bu yüzden biraz daha disiplinler arası bir alan olarak görüyorum. Uygulayıcıların farklı disiplinlerden bilgiye sahip olmalarının, oturumları daha da etkili kılacağını düşünüyorum. Tıpkı bir felsefeci gibi hiçbir uygulayıcının da ben oldum dememesi kendini bu alanda sürekli olarak geliştirmesi için önemli.
- Kolaylaştırıcı felsefi düşünme etkinliğini başlatmak için hangi materyalleri, hangi yaş grubu için nasıl kullanır?
Kitaplar, hikayeler, masallar, bir müzik parçası, bir resim, maketler veya peluş oyuncaklar, kuklalar farklı yaş grupları için uyarıcı olarak kullanılabilir. Ancak erken yaşlar ve yeni başlayanlar için kullanılan uyarıcı ile daha ileri düzeyde P4C yapan veya yaş grubu büyük olanlar için kullanılan uyarıcılar farklılık gösterir. Bunun için bizlere yol gösterici P4C ile ilgili yazılmış kitaplarda yaş grupları için kitap önerileri bulunuyor. Öncelikle bunlar kullanılarak başlanabilir. Yine de burada önerilen kitapları incelemek ve hangisini kullanacağına karar vermek kolaylaştırıcıya ait. Çok küçük yaş gruplarında kukla vb. oyuncaklarla başlanabilir. Çok daha kısa masal veya hikayeler seçilebilir veya sessiz kitaplar kullanılabilir.
Deneyim edindikçe katılımcılar için kullanılan içerikler de yavaş yavaş değişecektir. Bu yüzden yetişkinlere uygularken masal veya maket de kullanabiliriz ancak daha deneyimli bir çocuk grubuna daha farklı içerikteki bir uyarıcıyı da kullanabiliriz. Uygulanacak grupların yeni başlayan veya deneyimli grup olması ve dinamikleri de burada önemli. Bu yüzden kolaylaştırıcı başlarda kitaplardaki önerilerden faydalanırken deneyim edindikçe kendisi uyarıcı seçebilir ve kendi hikayelerini, masallarını yazarak kullanabilir.
Kişi yöntem eğitimi sırasında uygulama biçimini öğrenirken, felsefe ve mantık çalışırken kendi kendisiyle de ister istemez aynı kalamayacaktır.
Burada mutlaka belli başlı yazılmış hikaye masal veya müzik, resim olmak zorunda değil. Kolaylaştırıcının felsefi içeriği olan bizim kültürümüze özgü hikaye veya masalları, resim veya müzikleri kullanması kültürel açıdan da önemli diye düşünüyorum. Çünkü bazı hikayeler felsefi içerikte olmasına karşın kültürel ve ilgi çekicilik açısından bizlere çok hitap etmeyebilir. Ya da yaş grubuna uygun olarak önerilen kitaplar sizin uygulama yaptığınız grupta meraktan veya ilgi çekici olmaktan çok korkutucu gelebilir. Burada kolaylaştırıcıya çok önemli görevler düşüyor. Bu yüzden yerel olana da yüzümüzü dönmemiz gerekiyor. Ancak temelde unutmamız gereken şey felsefi bir tartışma yaratacak uyarıcıyı seçmek olacaktır.
- Türkiye’de bu çalışmalar ne durumda, sahada ne gibi çalışmalar var ve çocukları için bu eğitimle ilgilenenlere tavsiyeleriniz ne olur?
Türkiye’de yeni yeni çalışmalar ve uygulamalar yapılmakta. Ancak bu çalışmaların çok yaygın olduğunu söyleyemeyeceğim. Felsefe bölümlerinde dahi bu alanla ilgili tez çalışmaları tek tük olup, yeni yeni yapılıyor. Bu yüzden yayılması ve etkin bir biçimde uygulanması zaman alacak. Bazı felsefe bölümleri lisans ve yüksek lisans programlarına P4C’yi seçmeli ders olarak müfredatlarına alıyorlar ancak bunlar sadece giriş niteliğinde dersler oluyor. Uygulamadan çok teorik bir eğitim oluyor. Zaten çoğu felsefe öğrencisinin böylesi bir alandan da yeni yeni haberi oluyor.
Eğitim fakültelerinde bu konuyla ilgili çalışan arkadaşlar var. Ancak dediğim gibi çok yaygın değil. Bir de sürekli eğitim merkezleri ve bazı kuruluşlardan eğitim alabiliyorsunuz. Bu biraz maliyetli. Yani ekonomik bir yük de getiriyor. Özel okulların bazıları her kademeden öğretmenlere özellikle P4C eğitimi aldırıyorlar. Bu önemli olmakla birlikte elbette yeterli olmuyor çünkü genelde eğitim alan felsefe alanı dışındaki öğretmenlerin felsefe ve mantık bilgisi eksik olabiliyor. Her iki açıdan kendini geliştiren çok sayıda kolaylaştırıcı olmadığını söyleyebilirim.
Devlet okullarına baktığımızda ise bazı milli eğitim müdürlüklerinin öğretmenlere bu konuda eğitim verilmesi için ön ayak olduğunu görmekle beraber, katılanların isteksiz olmasının bu iyi niyetli olarak verilen eğitimi işlevsel kılmadığını söyleyebiliriz. P4C ile bireysel olarak ilgilenen, eğitim alarak kendini geliştiren çok değerli öğretmenlerin de olduğunu biliyoruz. Özellikle kamuda çalışan bazı anaokulu ve ilkokul öğretmenlerinin kimi zaman da branş öğretmenlerinin derslerde bu yöntemleri de uyguladığını görebiliyoruz. Ancak bunlar genelde bireysel çabalar ve sayıları da çok fazla değil. Türkiye’de zamanla bu çalışmaların daha geniş yer bulacağını düşünüyorum. İlginin günden güne arttığını söyleyebilirim.
Tüm bu süreçte sanki aileler hep dışarıda bırakılmış gibi görünüyor fakat uygulamanın işlevselliğinin arttırılması için ebeveynleri veya bakım verenleri de bu sürece dahil etmek gerekiyor. Kolaylaştırıcılar eğer okullarda eğitim veriyorlarsa bazı yöntemler kullanarak ailelerle iş birliği yapabilirler. Bu tabi ailelerin önce P4C ile ilgili bilgilendirilmesini gerektiriyor. Ancak yine de ailelerin temel düzeyde yapabilecekleri, hiç P4C bilmeden de yardımcı olabilecekleri şeyler var. Çocukların meraklarını öldürmemek, onları soru sormaya, anlamaya, eleştirel bakabilmeye teşvik etmek, hatta çocuklarla birlikte düşünmek ve sorgulamak. Biz yetişkinlerin sanki zaten bunları yapabildiğini düşünsek de aslında bunlar ailelerin de öğrenmesi gereken şeyler. Esasen çocuklar daha küçük yaşlarda zaten bunları yapıyor.
Yetişkinler olarak bizler çocukların bu sorularının ve meraklarının önüne geçiyoruz. Elbette P4C ile ilgili bilgilendirici kitaplar alıp, hikaye ya da masalları meraklarını artıracak şekilde kritik ederek, birlikte okuyabilirsiniz. Kendinizi geliştirmek adına yöntemleri anlatan kitaplardan faydalanabilirsiniz. Fakat tüm bunları yapmadan önce çocukların sorularını ve yorumlarını saçma bulmamak veya en doğru yanıtı (ki burada beklenilen en doğru yanıt değil, eleştirel düşünebilmek, analiz edebilmek olmalı) vermelerini beklememek, yönlendirmemek, onların meraklarına, sorgulamalarına engel olmamak bir başlangıç noktası olacaktır.
Nihal Petek Boyacı: 1981 yılında İstanbul’da doğdu. İlkokul, Ortaokul ve Lise’yi Gebze’de tamamladı. İstanbul Üniversitesi Eski Yunan Dili ve Edebiyatı bölümünden 2003 yılında mezun oldu. Yüksek lisansını Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölümünde, Doktorasını ise Uludağ Üniversitesi Felsefe bölümünde tamamladı. 2019 yılında doçent ünvanını aldı. Uludağ ve Dokuz Eylül Üniversitesi felsefe bölümlerinde çalıştı. 2015 yılından beri İstanbul Medeniyet Üniversitesi Felsefe Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. İlkçağ Felsefesi ve Çocuklar için Felsefe konularında çalışmaktadır.
Nurcan Bayram
1998 yılında Giresun’da doğdu. 2022 yılında FSMVÜ, Bilim Tarihi bölümünden mezun oldu. Şimdilerde PDR bölümünde çift ana dal eğitimine devam etmektedir. Bilim felsefesi, matematik, bilişsel psikoloji, çağdaş İslam düşüncesi ve estetik konularına ilgilidir. İLEM kademe mezunudur.
Rumeysa Toklu
1999 yılında İstanbul’da doğdu. 2021 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Felsefe bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Hali hazırda aynı üniversitede yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Aynı zamanda İLEM kademe mezunudur.