Arayışın İz Düşümü: Bir Ruh Macerası

Yazar: Elif Yaren ENGİN

Leyla İpekçi, Meryem İlayda Atlas ve Elif Betül Demirci’nin yayına hazırladığı Bir Ruh Macerası, Ayşe Şasa ile yapılan bir nehir röportajdır. Kendi ifadesiyle bir Allah dostunun Ayşe Şasa’dan hatıralarını kayda geçirmesini istemesi üzerine anılarını teybe alan Ayşe Hanım bu kitabında biz okuyuculara çocukluğundan başlayarak yaşamının bir tablosunu resmetmektedir. Bu resim kimi zaman en koyu, en acı tonları içerirken kimi zaman da en canlı bahar tonlarını içermektedir.

Ayşe Şasa (1941-2014)

İnsan hayatını anlamlandırmadan yaşamaya devam edebilir mi? Aslında hepimiz doğumumuzdan itibaren kendimizi bir anlam arayışının içinde bulmaktayız. Hayatı anlamlandırdığımız ölçüde ise aidiyet hissine varmaktayız. ‘‘Hayat hikayemi bir tek çizgiye indirgeyecek olursam: Hep bir arayışın, hakikat arayışının özeti olduğunu söyleyebilirim.’’Ayşe Şasa ilk sayfalarda hayatının özeti olarak ifade ettiği bu cümle ile okuyucusunu karşılamaktadır. Hayatımızdaki bu arayışı temellendirebileceğimiz ilk durak ise şüphesiz evimiz yani ailelerimizdir. Bazılarımız aileden gelen değerler ile kişiliğini harmanlayarak yaşamaya devam ederken bazılarımız da bize sunulan değerleri özümsemeye çalışırken bir o kadar yalnızlaşmaktayız. Ayşe Şasa da Batılı değerler karşısında yalnızlaşan, yabancılaşan bir kız çocuğu olmuştur.

‘‘Hayat hikayemi bir tek çizgiye indirgeyecek olursam: Hep bir arayışın, hakikat arayışının özeti olduğunu söyleyebilirim.’’
Ayşe Şasa, annesi ve babası

Yabancı mürebbiyeler aracılığıyla kendisine verilmek istenen batıya ait değerleri daha çocukluğundan itibaren kabullenmekte zorluk çekmiştir. Ailesinin de bu değerleri ne kadar özümseyebildiği eserde Ayşe Şasa tarafından okuyuculara anlatılmaktadır. ‘‘İnsanların gelenekle bağları kopunca her şey kopuyor, dünya ile bağı da kopuyor, olup biteni algılayamıyor.’’ Daha bir kuşak öncesinin reddi kolay olmamıştır. Yazarımız da böyle bir durumda ne geçmişindeki değerlere ne de şu an da içinde bulunması için zorlandığı değerlere bir aitlik hissetmiştir. Yanlış Batılılaşmaya dair edebiyatımızda birçok eser kaleme alınmış ve birçoğumuz bu eserleri okumuşuzdur. Fakat bu olayın bir çocuğun hayatında böylesine derin izler bırakabileceği hangimizin aklına gelir? Ayşe Şasa o çocuklardan yalnızca biri. Yıllarca süren arayış hikayesi mutlu bir son ile bitiyor ve belki de bu sebeple bizler onun hayatından haberdarız.

Ayşe Şasa ve eşi Bülent Oran

Kitabı okumaya ve Ayşe Şasa ile tanışmaya başladığınızda anlattıkları karşısında içiniz hiç şüphesiz bir karamsarlık ile kaplanmaktadır. Böylesi varlıklı, belirli cemiyetlerde tanınan ve entelektüel olarak nitelendirebileceğimiz insanların bulunduğu ailede bir çocuğun başına bunlar nasıl gelebilir sorusuyla karşı karşıya kalmaktayız. Kendisi de okuyucusuna her zaman olumsuz şeyleri aktardığının da farkında olacak ki kendisini bir çocuğa neyin yapılmaması konusunda misaller mecmuası olarak nitelendirmiştir.

İlk dadısı Schwester Katie ve Ayşe Şasa

Bu pedagojik yanlışlarla dolu çocukluğunun sonucunda yazarımız otuzlu yaşlarında kendisini şiddetli şizofreni sancılarıyla dolu bir yaşamın içinde bulmuştur. Çünkü erken dönem çocukluğunda anne ile güvenli bağlanma ne kadar kuvvetli ve güzel olursa kişinin psikolojisi de o kadar güzel ve olumlu bir yönde ilerler. Bu dönemde meydana gelen eksiklikler ise ileride meydana gelen bir psikolojik rahatsızlığın zeminini oluşturabilir. Bu eksikliği Ayşe Şasa: “Babam annemle övünürdü: ‘Biz modern insanlarız, ben annenizle yemek pişirsin, çocuk baksın diye değil, arkadaşlık etsin diye evlendim.’ derdi. Yani geleneksel ev hanımı ve annelik rolünü aşağı görürdü.”  şeklinde babasının kullandığı bir ifade ile dile getirmiştir. Nitekim Ayşe Şasa’nın hayatında anne ve baba sevgisi eksikliğinin nelere yol açabileceğini görmek mümkündür.  

‘‘İnsanların gelenekle bağları kopunca her şey kopuyor, dünya ile bağı da kopuyor, olup biteni algılayamıyor.’’
Lise Yılları

Kitabın sonlarında birçok şey için geç olduğunu ifade etmekle birlikte babasının pişmanlığından da bahsetmiştir. Yazarımızın ifade ettiği ölçüde ailesinin geleneklere tamamen sırtını dönmüş ve geçmişe ait birçok şeyi reddeden bir pozisyonda olduğunu anlamaktayız. Bu pozisyonun bilinçli bir şekilde uygulanmadığını çocukluk zamanlarına ait paylaştığı hatıralar ile okuyucuya anlatmaktadır. Bu düşüncelerinden dolayı da Batılı bir Ayşe yetiştirmeye çabalamışlardır. Fakat bu tezatlık daha en başında kendisine koyulan isim ile başlamaktadır. Çocuk Ayşe’nin fıtratı, adını koyamadığı arayışı da yıllar boyunca kendisine sunulan değerleri kabul edememiştir. Kabul edemedikçe yalnızlaşmış ve kendi içine dönmüştür. Tutunmaya çalıştığı her ideoloji ise elinden kayıp tuzla buz olmuştur.

Anneannesi Safiye Orbay

Hayatını okudukça okuyucusunu yanında hissettiren Şasa, mürebbiyesinin sözde terbiye etmek için akşam vakti parkta yalnız bıraktığını anlatırken uzaktan onu izlememize olanak vermiştir. Anlatımındaki sadelik ve hislerini karşı tarafa aktarabilme kabiliyeti anlattığı her hatırada orada bulunan ve o ana tanık olan bir kişinin hislerini yaşatmaktadır. Çocukluğuna dair travmatik hadiseler devam ederken etrafında bulunan aklı selim insanların hiçbir şey yapmadan bu hadiselere şahit kaldığını çocuk aklıyla şu şekilde ifade etmektedir: “Denizlerin kahramanı evinde, burnunun dibinde bir çocuğa zulmediliyor farkında değil diyor ve kınıyorum.” Bu sözlerin muhatabı büyük dayısı Rauf Orbay’dır. Tam anlamıyla sevgisini hissettiği tek kişinin anneannesi olduğunu ve onun da elinden bu düzeni değiştirmek için bir şey gelmediğini, ailesini ara ara uyarmış olsada devamında yalnızca her şeyin farkında olmakla yetindiğini ifade etmiştir.

Çocuk Ayşe’nin fıtratı, adını koyamadığı arayışı da yıllar boyunca kendisine sunulan değerleri kabul edememiştir. Kabul edemedikçe yalnızlaşmış ve kendi içine dönmüştür.

Yazarımız ömrünün yaklaşık kırk senesini kalabalıklar içinde yapayalnız geçirdikten sonra yıllarca beklediği, hayatı anlamlandırmanın arayışı onu bir kitap kataloğunda yakalamıştır. Tasavvuf ile yeniden doğduğunu anlatan Şasa bu saadetli ve neşeli hali ‘kabz halinden bast haline geçiş’ olarak ifade etmektedir. Bast hali onun ruhuna genişlik katmış ve kendi içinde yaptığı hicret ile kırk küsur yıl boyunca hissettiği yalnızlık yerini birbirini Allah rızası için seven insanlar ile muhabbete bırakmıştır. ‘‘Bir çeşit fırtınadan sonra geminin sığınacak liman bulması hali’’[1]

Rauf Orbay ve Ayşe Şasa

Ayşe Şasa’nın arayışını anlattığı bu biyografik eser ilk başlarda her ne kadar zor ve karamsar anılardan oluşmuş olsa da onun insanın içine dokunan üslubu kimilerimize hiç şüphesiz moral ve umut vermektedir. Yıllarca hiçbir şeye tam anlamıyla aitlik hissedemeyen bir ruhun çalkantılı arayışı ve en sonunda ikinci bir ömür olarak ifade arifler yoluna girişi, umudumuzu yeşertecek güzel bir örnek olarak hafızalarımızda yerini almıştır. Vahiyden uzak yaşamanın korkunçluğunu ifade ederken, anlattığı her olayda anlatım tarzı ile bizleri de çilesine ortak etmiştir. Kimimiz bu çileyi onunla göğüslerken kimimiz de gayet tabii bunalabilir. Yaşamındaki çileye karşı olgun bakışını Delilik Ülkesinden Notlar isimli bir diğer eserinde şu şekilde ifade etmiştir: “Düz yolda yürüdüğü zaman çok fazla düşünmeye, kurcalamaya ihtiyaç hissetmez insan.  Ancak belaya çattığı zaman, düşüncesi ağırlaşır. Bu açıdan, şerlerde, bize şer gibi görünen şeylerde, bilemeyeceğimiz birçok hayırlar vardır.”[2]

Yolu Ayşe Şasa ile kesişen herkesin gönlünde bir Ayşe vardır. Her şey sonu ile hatırlanmaktadır. Bizler de Ayşe Şasa’ yı o korkunç çocukluk hatıraları, şizofreni sancıları ile değil de hayatını tasavvuf ile bereketlendirdiği ve kendisine danışan birçok insana da bu yolu anlatarak, kendi hayatına kattığı anlama o insanları da ortak eden hali ile hatırlayabiliriz. Çünkü onun aradığı kıymetli ve o arayışı ile kıymetli bir isim olmuştur


Kaynakça

Şasa, A., Delilik Ülkesinden Notlar. İstanbul, Timaş Yayınları, 2020.

Şasa, A., Bir Ruh Macerası, İstanbul, Timaş Yayınları, 2021.


Elif Yaren Engin

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğrenim görmektedir. İlem’de ise II. kademe öğrencisidir. Edebiyat ve şiir, hayatınının en özel yerinde olmakla birlikte; felsefe tarihi ve dinler tarihine ilgi duymaktadır.

Leave a Comment