Detayların Büyüsüne Kapılmak: Rembrandt

Yazar: Mukaddes Çapar

Hollanda tarihinde 1585-1702 yılları arası dönem “Altın Çağ” olarak adlandırılır. Çünkü bu dönemde komşu ülkelerde yaşayan aydınlar ve zenginler çeşitli baskılara maruz kaldıkları için Hollanda’ya sığınmak zorunda kalmışlardır. Bunun yanı sıra Hollandalıların 17. yüzyılda dünyanın birçok yerine yaptıkları ticaret seferleri ve kolonizasyon faaliyetleri gibi yaşanan gelişmeler ülkenin bilim, sanat ve ticari değerini Avrupa standartları açısından bir hayli arttırmıştır.

Böyle bir dönemde yaşayan ve sanat tarihini yaptığı tablolarla derinden etkileyen bir isimdir Rembrandt Harmenszoon Van Rijn. Resim hayatına Leiden Üniversitesi’nde aldığı hukuk eğitimini bırakıp bir ressamın yanında çırak olarak çalışmayla başlamıştır. Mesleğinin ilk yıllarında tarihi konuların ressamı olarak ün yapmıştır. Aynı zamanda bir resim öğretmenidir. Kendi çağdaşlarının aksine İtalyan sanatını İtalya’ya giderek öğrenme fikrini reddetmiştir. Kendisi gitmese dahi gidenler sayesinde Hollanda’ya ulaşan İtalyan sanatındaki yeniliklerden etkilenmiştir. Özellikle Caravaggio’nun ışıklandırma yöntemini tablolarında benimsemiştir. Bu yöntem yüzleri ışık ve gölge desenleriyle tanımlamanın yeni bir yoludur. Sanatında bu yöntemi kullanmasından dolayı kendisine “Işığın ve Gölgelerin Ressamı” da denir.

Rembrandt ile ilgili 2019 yılında yapılmış olan “Mijn Rembrandt” belgeseli onun çalışmalarına hayran olan, sanat tarihi ile ilgili içerikleri izlemeyi seven herkesin hoşuna gidebilecek muazzam bir yapıt.

Ressamlığının erken dönemlerinde gerçekleşen Protestan Reformunun sonucu olarak Katolik Kilisesi, sanatçılara sağladığı komisyonu kestiği için özel şahısların siparişleri üzerine resim yapmaya odaklanmak zorunda kalmıştır. Bu durum onun sanatını eksi değil artı yönden etkilemiştir. Çünkü yaşadığı şehrin zengin aileleri ve kuruluşları tarafından aldığı siparişlerle gittikçe profesyonelleşmiş ve daha çok tanınır hale gelmiştir.

Farklı yaşlarında yapmış olduğu otoportreleri

Toplamda üç yüz kadar resim, iki yüz doksan gravür ve iki bin çizim yaptığı bilinmektedir. Yaptığı resimlerin içerisinde birçok türün yanı sıra yüz tane boyalı ve yirmi tane kazınmış otoportresi vardır. Neden bir sanatçının kendi portresini bu kadar fazla sayıda yaptığı halen bir merak konusudur.

Tablolarına bakanların dikkatini çeken unsurlardan birisi detayların canlılığıdır. Çünkü bir resim kompozisyonunda belki de en son dikkat edilecek yerler olan kollar, yakalar Rembrandt’ın resimlerinde en göze çarpanlar olabilmektedir. Bunun en iyi örneklerinden birisi Johannes Wtenbogaert’in 1633’te yaptığı portresinde görmek mümkündür. Tabloda Wtenbogaert’in yakası, resme bakan elini uzatsa tutabilecek gibi canlıdır ve üç boyutlu durmaktadır.

Işık ve gölgelendirme tekniğindeki ustalığı ise, resimlerinde dramatik ve dinamik dolu sahneler üretmesine olanak sağlamıştır. Ve öğrencilerine de aynı şekilde bu üslubu benimsetmiştir. Bu yöntemi kullanarak 1632’de yaptığı, tıp tarihi ve sanat tarihi açısından büyük öneme sahip tablosu “Dr. Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi”dir.

Tablonun içerisinde bulunan sağ alt köşedeki kitabın önemi, hekimin otopsiyi bizzat yapması hatta Hollanda’da bir cesete otopsi yapılması gibi unsurlar tıp tarihi açısından önemine verilebilecek bazı örneklerdendir. Sanat tarihi açısından önemi ise tabloda kullanılan yöntemler yani tablonun direkt kendisidir.

Toplamda üç yüz kadar resim, iki yüz doksan gravür ve iki bin çizim yaptığı bilinmektedir.

Rembrandt ile ilgili 2019 yılında yapılmış olan “Mijn Rembrandt” belgeseli onun çalışmalarına hayran olan, sanat tarihi ile ilgili içerikleri izlemeyi seven herkesin hoşuna gidebilecek muazzam bir yapıt. Belgeselin içeriği ilgi çekici ve sinematografisi göz doyuruyor. Özellikle Rembrandt tablolarına yakın çekim sahnelerinin bol olması izleyenlere, eserleri detaylı görme imkanı sağlıyor. Hatta belgeselin içerisinde odaklanılan Rembrandt tablolarından biri kitap okumayı sevenler için okumaya teşvik edebilecek ayrı bir estetik zevk unsurudur. Bahsedilen tablonun ismi “Kitap Okuyan Yaşlı Kadın”dır ve 1654 yılında yapılmıştır.

Rembrandt, yaşamının son dönemlerine doğru Amsterdam’da gelişen ekonomik bunalımdan dolayı resim koleksiyonunu ve tüm mallarını satılmıştır. Buna rağmen Batı sanatının gelişmesine olan katkısı ve sanat tarihindeki kalıcılığı ilelebet devam etmektedir. Eserlerinin dünyaca ünlü müzelerde halen yer alıyor olması bunun en önemli örneklerindendir.

Kaynakça

National Gallery, “Rembrandt”, https://www.nationalgallery.org.uk/artists/rembrandt

Museum Het Rembrandthuis, “Rembrandt The Artist”, https://www.rembrandthuis.nl/meet-rembrandt/rembrandt-the-artist/?lang=en

Mukaddes Çapar

1998 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. FSMVÜ Bilim Tarihi bölümünden 2021 yılında mezun oldu. Kendi blog sayfasına içerik üretmek ilgi alanlarının başında yer alıyor.

Leave a Comment