İnançtan Üsluba Mimariden Hayata

Yazar: Esra Yıldırım

Turgut Cansever (12 Eylül 1921-22 Şubat 2009)

Turgut Cansever, mimariyi, şehir planlamasını, kültür mirasını ve bunların birbiriyle estetik bir sonuç verecek şekilde çalışmasını önemseyen ödüllü bir mimar, eğitmen ve yazardır. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık bölümünü bitirmiş, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde doktorasını tamamlamıştır. Ardından farklı yerlerde öğretim üyeliği yapmış, İstanbul Belediyesi’nde planlama çalışmaları yürütmüş, eş zamanlı olarak da doçent olmuştur. Cansever, eğitim aldığı ve verdiği dönem içerisinde her mimar için önemli olan Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne üç sefer layık görülmüştür. 1977’den beri verilen bu ödüllere bir dönem jüri üyeliği de yapmıştır. Tasarım ve proje yönetme sürecinde birçok alandaki tasarım ve uygulamalarında modern mimarlığın sorunlarına tarihi, çevresel ve kültürel değerler çerçevesinde yaklaşmıştır.

İslamda Şehir ve Mimari kitabında bulunan önsözde “Mimarlık varlığın bütün alanlarını kapsayan bir disiplindir. Bu sebeple başarılı bir mimarlık faaliyetinin gerçekleşmesi, kültürel oluşumun temel bir göstergesidir.” diyerek yaptığı mimarlık tanımında bu yaklaşımını okurlara daha ilk bakışta aktarmıştır. Cansever’in daha önce başka bir kitabını okumadıysanız, başlangıçta kitabın isminden dolayı sadece İslam mimarisinin nasıl şekillenmiş olduğuna dair kronolojik ve yapıların anlatımına dayalı bir metin okuyacağınız kanısına sahip olabilirsiniz. Ancak kitabı okumaya başladığınız an bundan çok daha farklı şeyler okuyacağınızı, klasik mimarlık anlatımından uzak ve özgün bir bakış açısıyla, ontoloji, psikoloji, sosyoloji gibi alanlarla mimarlığı ilişkilendirerek ele almış olduğunu göreceksiniz.

  • Mimarlık varlığın bütün alanlarını kapsayan bir disiplindir. Bu sebeple başarılı bir mimarlık faaliyetinin gerçekleşmesi, kültürel oluşumun temel bir göstergesidir.

Cansever önsöz kısmında kitaba dair genel bir tahlil yapmıştır. Mimari bilgi ve mimariyi gerçekleştirmede var olduğunu düşündüğü yanlışlardan, bunların kendi belleğindeki çözümlerinden bahsedeceğini aktarmış, kitabın yazımında dikkat ettiği hususlara değinmiştir. Bu sayede asıl içerik kısmına geçmeden önce metinde az çok ne okunacağı konusunda okuyucunun zihinde bir profil oluşturmuştur. Bu girişin ardından kitap, farklı zamanlarda, benzer konularda yazılmış olan metinler veya yapılmış söyleşilerin derlenmesinden oluşan üç bölüm üzerine inşa edilmiştir. Bunlar; “İslam’da Şehir ve Mimari”, “Şehirden Konuta” ve “Mimarlık Mirası ve Koruma” başlıklı bölümlerdir.

“İslam’da Şehir ve Mimari” kitabın ilk bölümüdür ve bu başlık altında iki pasaj yer almaktadır. Bu yazıda özellikle varlık, mimari üslupta bütünlük telakkisi, dinin mimari üzerindeki etkileri, İslam mimarisinin detayları üzerinde durulacak olsa da bazı noktalarda kitabın geneline dair yorumlar ve çıkarımlar da yer alacaktır. Derleme olmasına rağmen kitap, sanki bir oturuşta yazılmış gibi bir dil ve konu bütünlüğüne sahiptir. Bu da Cansever’in İslam mimarisine bakış açısının ne kadar net, gelişmiş, sürdürülebilir ve sağlam olduğunun bir göstergesidir.

Nasir al-mulk Camii, Şiraz, İran

“İslam Mimarisi Üzerine Düşünceler” adlı ilk makalede, İslam ve mimarlığın bağlantıları, İslam mimarisinin algılanışı ve uygulanışı gibi konular üzerine düşüncelerini okura sunmuştur. Bu kısmın girişinde “…elinizdeki makalenin gayesi, İslam kültürünün evrensel ilkelerini ortaya koymak ve günümüzde vazgeçilmiş olan ilkeleri açıklığa kavuşturmaya yardım etmek için tamamen yanlış olan bu değerlendirmeleri çürütmek ve nihayet, İslam mimarisinin İslam dünyasında bir kez daha canlanmasını temin etmektir.” diyerek metnin amacını kendisi de izah etmiştir. Cansever, özelde bu metnin genelde ise bu kitabın temelini oluşturan ve İslam mimarisinin özelliklerinin anlaşılması için yanıtlanması gereken sorulara (“mimari nedir?”, “İslam mimarisi nedir?” ve “İslam mimarisi ne değildir?”) cevap vermiş ve bu sorular altında bazı kavramlara yeni tanımlamalar getirmiştir. Savunduğu bu fikirlerini karşılaştırmalar yaparak ve örnekler vererek desteklemiştir. Bu nedenle metinlerde gerekli yerlerde birçok farklı kişi ve kaynaktan alıntılar kullanmaktan geri durmamıştır. Böylece okura kendi mukayesesini kendisinin yapma fırsatını sunmuş ve sadece kendi savunduğu tezi dayatan bir tutum sergilememiştir.

Turgut Cansever’in Beyazıd Meydanı için tasarım önerisi

Cansever, metinde “mimari, tüm varlık düzeylerinde, özellikle de insanın bilinç ve bütün tarihinin mekan-zaman bağlamında tüm varlık problemleri dikkate alınarak tahlil edilmelidir.” diyerek okura kendi mimarlık tanımını sunmuştur. Genel olarak da sıkça disiplinler arası, sınırsız alana sahip, çok yönlü ve insanın çevresini biçimlendirmesi ile ilgili bir çabanın sonucu olduğunu ifade ettiği mimarlığın, sadece inşaat ve malzeme ile ilgili bir durum olmadığını, insana dair her şeyle ilişkili olduğu fikrini kuvvetli bir şekilde savunmuştur. Bu nedenle Cansever, metinde temel İslami kavramların, mimariyle ilgili teknik terimlerin ve ontoloji, teoloji, geometri, inşaat gibi diğer alanlardaki temel kavramların bilgisine de vakıf olduğunuzu düşünerek bunları yeniden açıklama veya detaylandırma ihtiyacı hissetmeden metin içerisinde sıkça kullanmıştır.

Özellikle insanın varlık mahiyeti ile mimariyi ilişkilendirdiği, insanla ilgili olan her alanla mimarinin de derinden bağlı olduğunu dile getirdiği kısımlarda, eğer ontolojiye dair ön okumalarınız veya temel bilginiz yoksa anlama konusunda güçlük çekme ihtimaliniz yüksektir. Cansever’in mimariye karşı benimsediği bakış açısının bir sonucu olan bu durum kitabın geri kalanında da terimsel ve yoğun bir anlatım dilinin hakim olmasına ve zaman zaman okumanın zorlaşmasına neden olmuştur.

  • Mimari, tüm varlık düzeylerinde, özellikle de insanın bilinç ve bütün tarihinin mekan-zaman bağlamında tüm varlık problemleri dikkate alınarak tahlil edilmelidir.
Cansever’in şehir planlama tasarım örneği

Mimarinin, şehir planlamasının, yapıda kullanılan malzeme ve sistemlerin, plan şemalarının, bahçe ve sokakların hepsinin kararının verilmesinde toplumsal hafıza, kültürel yapılanma ve dini etkenler oldukça etkilidir. Özellikle sanatın ve mimarinin, ahlak ve dinle sıkı ilişki içindeki disiplinler olduğunu yer yer vurgulamıştır. Bu fikrini desteklemek için Müslüman ve Hristiyan kimliklerinin yapılara nasıl etki etmiş olduğunun örneklerini vermiştir. Bu örneklerinde belirli yapılardan bahsetmemiş, form, ışık, renk ve yapısal boyutlar üzerinden genel olarak kıyaslama yapmıştır. Bu çerçevede Müslüman kimliğe sahip evlerin mahremiyetine, bireyselliğine ve sosyal tutumuna özellikle değinmiştir. Cansever kitap boyunca verdiği örneklerle kendisine göre doğru olan, yapılması gereken mimari özelliklerin aktarımına ağırlık vermiştir. Okura bir bilinç kazandırmak, eğer var olan mimari yapılanmalar ve şehirler insanı memnun etmiyorsa bunların doğrusunun hangi yolla elde edilebileceğini göstermek gibi bir amaçla bu şekilde bir tutum sergilemiştir.

Cansever’in neredeyse her pasajda özellikle üzerinde durduğu bir diğer konu da üslup mevzusudur. Cansever, mimarinin üslup özelliğini dini unsurlarla kazandığını iddia etmiştir. Aynı zamanda mimari üslubun insanın zaman ve mekanı kavrayış biçimiyle sanatı veya mekanı ortaya koyması olduğunu da ifade etmiştir. Bu argümanlarından hareketle şunu söylemek mümkündür ki Cansever’in zaman, mekan, insan, varlık gibi metafiziksel durumların mimarlık ve mekanik gibi maddi bir durumu ifade eden yapıları etkilediği hususundaki görüşünü oldukça önemsemiştir. Bütün yapılan mimari yanlışların bu durumun göz ardı edilmesi nedeniyle olduğunu vurgulamıştır. Özellikle kübistik ve organistik üsluplara değinerek ikisi arasındaki keskin farkları, bu farkların nedenlerini, hangi üslubun hangi duruma ne denli bağlı olduğunu detaylıca anlatmıştır.

Müslüman kimliğe sahip evlerin mahremiyetine, bireyselliğine ve sosyal tutumuna özellikle değinmiştir. Cansever kitap boyunca verdiği örneklerle kendisine göre doğru olan, yapılması gereken mimari özelliklerin aktarımına ağırlık vermiştir.
Turgut Cansever’in öğrencilik yılları

Bir yapının detaylarında, yapısal strüktüründe, cephesinde, kısacası parçadan bütüne her bir öğesinde bu üslupların nasıl hayat bulduğundan ve bunların nedenlerinin neler olduğundan ilgi uyandıracak şekilde bahsetmiştir. Okurda ilgi uyandırmak derken kastedilen ise Cansever’in kitapta bulunan makalelerinin bazen başında bazen sonunda aşağı yukarı benzer şekilde ifade ettiği “yazılarının birer ön çalışma olduğu ve üzerine daha detaylı araştırmalar yapılmasının gerekliliği” konusudur. Cansever’in kitaptaki amacı tek bir konuyu detaylıca anlatmak, bir sürü konudan sadece bahsetmiş olmak için bahsetmek, farklı bir şeyler yazmak ya da kendi fikir ve görüşlerini insanlara empoze etmek değildir.

Cansever’e göre mimari çoğu zaman sadece maddi bir varlıktan ibaret görülmüş, hikmet-i varlığı eksik anlaşılmış, İslam medeniyeti-batı medeniyeti kıyasında zaman içinde batıya yenilmiş ve ruhunu kaybetmiş, özüne dönmesinin sağlanması gerektiğini iddia ettiği bir alan olarak kalmıştır. Amacı da bu özellikleri taşıdığını düşündüğü mimarinin (ki İslam mimarisinin Kutsal Sanat’ın bir disiplini olduğunu iddia eder), İslami çerçevedeki sorularını, sorunlarını ve kendi bulduğu çözümlerini okura aktararak onlara yeni bir yol açmak, meseleyi farklı bir yönden ele almalarını ve bazı tutumları ve durumları sorgulamalarını sağlamaktır.

Versay Sarayı

İlerleyen bölümlerde İslam mimarisindeki tutumdan ve kullanılan malzemelerden, plan şematiğinden, ifade biçimlerinden detaylıca bahsetmiştir. Kitabında hadislerden ve Kur’an-ı Kerim’den neleri kaynak olarak aldığını göstermek adına alıntı yapmıştır. Allah inancının sanatta form, renk, ışık, boyut, düzen olarak bir yapıda nasıl etkilere sahip olduğunu gerek kullandığı kelimelerin vuruculuğu gerekse atıfta bulunduğu ifadelerle metinde derinlemesine işlemiştir. Allah’a ve dine beslenen duyguların tasarımda insan üzerindeki psikolojik etkilerini yine İslam evi, Hıristiyan kiliseleri ve gotik/barok yapılar ile karşılaştırarak okura sunmuştur. Psikolojik estetiğin din temelli varlığını ifade etmek adına birçok açıklama yapmıştır. Mesela İslam mimarisinin görkeminin Allah’a iman edip ona tâbi olmaktan geldiğini ve bu tâbiliğin de yapılara bir berraklık ve mütevazılık kattığını söylemiştir. Ancak yine bir tanrıya inanan Hristiyanlıkta ise Allah’ın birliği hususu farklılaştığı için dini yapılarındaki görkem daha kaotik ve kübist formlar ile oluşmuştur. Bu iki farklı mimari üsluba, sivri tonozlara ve yüksek tavanlara sahip olmasına rağmen karanlık iç mekanlara sahip gotik mimari ve rengarenk camlara, duvarlara ve nispeten alçak tavanlı olsa da huzurlu iç mekanlara sahip olan Selçuklu mimarisini örnek verebiliriz. Bununla birlikte Cansever’in idrak etmemizi istediği şu kanıya ulaşabiliriz ki insanlar farkında olsa da olmasa da bu zamana kadar hep inançlarının dışa vurumu olarak üslupları şekillenmiştir.

İslam mimarisinin görkeminin Allah’a iman edip ona tâbi olmaktan geldiğini ve bu tâbiliğin de yapılara bir berraklık ve mütevazılık kattığını söylemiştir.
St. Paul Katedrali

Bu ilk pasajın sonunda “Buraya kadar İslam mimarisi ve onun üslup özellikleri ile 20. yüzyıl ve modern mimari dahil olmak üzere bazı başka kültürel dönemler arasındaki farkları açıklamaya çalıştık.” diyerek neler anlattığını kısaca ifade etmiştir. Ancak burada bahsettiği farkları daha kavrama dayalı ve metafizik ifadelerle sunduğu için eğer okur mimarlık tarihi ile ilgili dönemsel detayları bilmiyorsa okurun zihninde bu farklar net bir ayrım ifade etmemiş olabilir. Bu bağlamda Barok mimari için St. Paul Katedrali ve Versay Sarayı, İslam mimarisi içinse İsfahan Ulu Camii ve Mimar Sinan yapıları örnek olarak verilebilir. Cansever de yeri geliyor İbn Haldun’dan yeri geliyor Wölfflin’den atıfta bulunarak kendi örneklerini okura sunmuştur. Farklı kültürleri, bakış açılarını, dinleri, üslupları, kavramları, önemli şahsiyetleri, vahyi bilgiyi ve daha pek çok şeyi bir potada eriterek okura sunmuş ve bu da okura İslam mimarisi hakkında daha geniş bir vizyon sağlamıştır.

İsfahan Ulu Camii

“İmam Buhari Türbesi Restorasyonu Çevresinde Düşünceler” kısmında bir restorasyon yarışması kapsamında İmam Buhari Türbesi’nde yaşanan değişimlerden, bunların yanlış ve doğrularından, diğer yarışma projeleri ile benzerlik ve farklılıklarından bahsetmiştir. Bu bölümü okurken buraya kadar aktarılan Hristiyan-Müslüman yapıları aralarındaki farklar, sosyal-kültürel farklılıkların insanın tasarım anlayışındaki etkileri, toplumsal değerler gibi konular insanın aklına gelmektedir. Bu nedenle de jüriden geçen tasarım projesinin İmam Buhari Türbesi’nin orijinalinden neden bu denli farklı olduğu da daha kolay anlaşılabilmektedir. Yarışma kapsamında bahsetmiş olduğu bu örnek de kitapta o ana kadar bahsedilen birçok olgunun okurun zihninde daha anlaşılır olmasını sağlamaktadır.

  • varlığın güzelliklerinin bilincinde olmak ve bunu yaşama zevkinin mümkün olduğunu şehir sakinlerine sunarak İslami bir ortamı ihya etmek
Prof. Dr. Doğan Kuban (1926-2021)

Makaleden sonra “Mimaride Türk Milli Üslubu” isimli bölümün son kısmında “Yeni Milli Mimari” diye adlandırılan ve bir Türk mimari akımı oluşturulmaya çalışılan dönemde alınan kararlara, mimari projelere ve önemli görülen mimarlar tarafından yapılan söylemlere dair Cansever, kökenden uzaklaşma, özü unutma ve batılılaşma nazarında birçok eleştiride bulunmaktadır. Özellikle de ünlü mimar Doğan Kuban’ın Cansever ile aşağı yukarı birbirini destekleyen fikirlere sahip olduklarını Cansever’in ona çokça atıf yapmasından anlaşılmaktadır. Bu kısımlarda ve kitabın kalanında genelde günümüze yakın yapı ve mimarlardan örnekler verdiği için metinde şimdiye kadar temelini oluşturmak adına soyut olarak ifade ettiği durumlar mekansal olarak daha belirgin anlamlar kazanmaktadır. Bu yönüyle okurun kitabın akışında sıralamayı takip etmesi de oldukça kolay olmaktadır.

Sonuç olarak kitap hakkında şunlar söylenebilir ki Cansever, mimarlığı sadece taş-tuğla duvar, başlıca bir mekan veya estetik zevk veren bir konu olarak görmekten çok uzak bir tutuma sahiptir. O, her bir taşın, formun, rengin, mekana giren ışığın, kullanılan sanat tarzının insana özünü veren inanç meselesi ile ilgili olduğunu, inanç şekline göre bir yapıya yaklaşımın değiştiğini, mimari üslubun inancın dışa vurumu olduğunu savunmaktadır. Bu nedenle yüzyıllardır mekanlar değişse bile ortak inanca sahip olan insanların aşağı yukarı benzer üslup ve mimari yönelimlere sahip olduklarını, malzeme değişse de formun ve o yapıda, sanat eserinde, şehirde hissedilenlerin benzediğini söylemektedir. Varlığın mahiyetinin sanat ve mimaride azımsanmayacak öneme sahip olduğunu, konut mimarisinin toplumsal hafızadan ve kültürel mirastan uzakta ele alınamayacağını sadece bu kitabında değil başka metinlerinde de vurgulamaktadır.

Cansever en genel ifadeyle bu kitabında İslam medeniyetinin yıllarca egemen olduğu bu topraklarda bize çok uzak olan batı fikrini ve mimarisini uygulamaya kalkarsak kendimize ait yeni bir mimari geleneğin inşasının mümkün olması bir yana var olan mimari birikimimizi de kaybedeceğimiz konusunda bizleri uyarmaktadır. Bizlerin de en önemli vazifesinin “varlığın güzelliklerinin bilincinde olmak ve bunu yaşama zevkinin mümkün olduğunu şehir sakinlerine sunarak İslami bir ortamı ihya etmek” olduğunu söylemektedir. Kısacası bizler geçmişimizi, özümüzü ve varlığımızın mahiyetini bilmezsek, var olan değerlerimizi de bilemeyiz, onları koruyamayız ve geleceğimizi de bize sükunet verecek şekilde inşa etmekten mahrum kalırız.

Esra Yıldırım

Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesinden mezun oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi İç Mimarlık 3. Sınıf öğrencisidir. Okulu ile eş zamanlı olarak İlem Kademe programında 3. sınıf öğrencisidir.

Leave a Comment