Okulsuz Toplum
Ivan Illich, Okulsuz Toplum, çev. Mehmet Özay, İstanbul: Şule Yayınları, 2017, 141s.
Ivan Illich’in yedi makaleden oluşan kitabı, adından belli olduğu üzere toplumu okulsuzlaştırma iddiasını ortaya attığı ve onu birçok yönden temellendirdiği makalelerden oluşmaktadır.
Ivan Illich toplumu okulsuzlaştırmak söylemiyle aslında değerlerimizin kurumsallaşmasıyla oluşan toplumsal kutuplaşma ve psikolojik çöküntüye dikkat çekmiştir. Bu durumu düzeltebilmek için de ilk ortadan kalkması gereken kurum olarak okulu görmüş ve onun sebep olduğu sorunları belirterek başlamıştır. Ağırlıklı olarak ilk makalede olmak üzere kitap boyunca bu sorunlara değinmiştir.
Illich’e göre okulun meydana getirdiği en büyük sorunlardan biri zengin fakir herkesin aynı eğitimi alıyor olması yani zorunlu eşit okullaşmadır. Ve doğal olarak bundan en çok fakir öğrenciler etkilenmektedir. Zengin öğrenci eğitimin eksikliğini bir şekilde tamamlayabiliyorken fakir öğrenci geride kalmaktadır. Bunu önlemek için devletin okullara yolladığı yardımın bu sorunu çözemediğini örnek göstererek zorunlu eşit eğitimden iyi bir sonuç alabilmenin ekonomik olarak imkânsız olduğunu kanıtlamıştır. Zorunlu eğitim, toplumu kutuplaştırdığı gibi dünya milletleri arasında da bir sınıflama meydana getirmiştir. Bu durum sadece sınıflama ile kalmamış okul, toplumsal hiyerarşide de belirleyici bir rol oynamıştır. Okullar kişinin toplumda ne kadar söz sahibi olabileceğini sertifikalara bağlı kılmıştır.
Ivan Illich’e göre eğitimin amaçlarından biri olan yetenek öğretimi için okullar gereken koşullara sahip değildir. Yetenek öğretiminin müfredatın sınırlamalarından bağımsız kalması gerekmektedir. Okulun devletten bağımsız hareket edememesi de bu minvalde olumsuz bir durumdur. Kitapta hep Latin Amerika ve Birleşik Devletler üzerinden örnekler vererek gitse de okulların devlete ve hatta dönemin iktidarına göre hareket etmesinin Türkiye eğitim sistemine verdiği zararlar apaçık bir şekilde ortadadır. Buna örnek olarak geçmiş yıllarda getirilen ilköğretimin sekiz yıl zorunlu hale getirilmesiyle artan öğrenci sayısı, ciddi bir öğretmen eksikliğinin ortaya çıkması ve devletin bu noktadaki politikası (eğitim fakültesi mezunu olmayan kişilere hızlıca verilmiş pedagojik formasyon eğitimiyle öğretmen olmaları ve böylece işsizlik sorunun bir nebze de olsa azaltılmış olması) sonraki süreçte öğretmenliğin sadece geçinmek için bir araç haline gelmesine sebep olan en büyük etmenlerdendir.
Bu sorunları ele aldığımızda okulları tamamen ortadan kaldırmak yerine mevcut sistemde iyileştirmeler yapamaz mıyız diye düşünebiliriz. Illich buna açıklık getirmiştir. Ona göre okullar başarılı bir sisteme sahip olsa bile daha büyük bir okul sistemi için aileleri ve öğrencileri okullu eğitime şartlandırmaktadır. Bunun için gereken maliyet, daha yüksek eğitim dereceleri talep edildikçe orantısız bir şekilde artmaktadır diyerek okulların kaldırılmasının en iyi yol olduğunu belirtmiştir.(s.23)
Kitap 1970’li yıllarda yazılmış olmasına rağmen Illich, o dönemde bile eğitimde teknolojinin etkin kullanılmasını gerektiğini sık sık dile getirmiştir.
Sistemdeki sorunları ifade etmekle beraber okulun yerini tutabilecek alternatiflere de kitabında yer vermiştir. Bu alternatifleri belirlerken okulun işlevlerini göz önünde bulundurmuştur.
Illich’e göre sahip olduğumuz bilgilerin büyük bir kısmını okul dışında ediniyoruz. Bu yüzden okula radikal bir alternatif olarak “Aynı sorunla motive edilmiş, diğerleriyle kendi sorunlarını paylaşmak için her bireye eşit şans verecek bir ağ ya da servis oluşturulmalıdır.” demektedir. (s.33)
İnsanlar ilgi duydukları konuya göre bir araya getirilebilir ve eğitim gerçekleştirilebilir. Son makalelerde bu ağları “network”olarak isimlendirmiştir. Bu networklar halka açık, eğitim ve öğretim için eşit fırsat sağlayacaktır.
Yazar, savunduğu eğitim sisteminin şu üç amacı gerçekleştirmeye çalışması gerektiğini söylüyor: Yaşamının herhangi bir anında mevcut kaynaklara ulaşmak suretiyle bir öğrenim gerçekleştirmek isteyen herkese imkân sağlamalıdır; bilgi sahibi olanların, bu bilgilerini paylaşmaları konusunda kendilerinden bir şeyler öğrenmek isteyenleri bulmalarına yetki tanımalıdır; halka, yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlayabilecek bir imkân olarak, bir konuyu onlara sunmak isteyenler için gereken her türü olanağı sağlamalıdır.(s.97).
Yazar bu görüşlerine gelen itirazları ele alıp cevaplandırsa da yeterli olmadığını düşünüyorum. Sunduğu bu yeni yöntemle de mevcut sistemdeki sorunlarla karşılaşılma ihtimali vardır. Okulları ortadan kaldırdıktan sonra toplumun yeni sistemi benimsemesi ve bu sistemden iyi sonuçlar alınması uzun zaman alacaktır. Yazarın okulsuz topluma dair önerileri az nüfuslu toplumlar için geçerlidir.
Illich öğretmeni eğitim programlarının dar bir alandan geçirilmesine vasıta olarak görmekte ve onun yerine hayatla kurulacak yeni bağlarla eğitimin gerçekleşebileceğini savunmaktadır. Eleştirdiği ve okul sisteminin olumsuz etkilerinden saydığı öğretmen tipi aslında öğretmenlik mesleğinin temel şartlarını yerine getirmeyen öğretmen tiplemesi olduğunu düşünüyorum. Öğretmen her bir bireye ve tabii ki öğrencilerine değer veren, amacı, onların yeteneklerini göz önünde bulundurarak olumlu davranış değişimi gerçekleştirmek olan kişidir. Öğretmenlik mesleği sadece kurumsal sistemin bir parçası olmaya indirgenemeyecek bir meslektir. Nasıl ki kaliteli bir eğitim sistemi için okulsuzlaştırma yoluna gidiliyor, üzerine birçok söz söyleniyorsa; içi boşaltılmış, sadece bir geçim kaynağı haline gelmiş olan öğretmenlik mesleğine de kitapta daha çok yer verilmeliydi. Öğretmenlerin eğitim sisteminin sorunlarının farkına varması, öğretmen adaylarına seçim sürecinde daha iyi mesleki rehberlik edilmesi belki de toplumu okulsuzlaştırmak gibi radikal bir fikri gerektirmeyecekti.