Bir Milletin Ufku: Dil

Yazar: Habip Genç

Konuşmak insanoğlunun gerçekleştirdiği en doğal ihtiyaçlarındandır. Konuşmak eylemi dilden çıkan sözlerle mümkündür. Kelimeler cümleyi, cümle(ler) söylenmek isteneni yani manayı açığa çıkarır. Mana doğru olarak anlaşılmıyorsa veya anlatılmak istenen anlaşılmıyorsa, noksanlığın büyük bir kısmı anlatıcının kelime seçimlerinden kaynaklanıyordur. Yani, yanlış söz doğru manaya manidir. Bu yüzden büyükler, “söz söylemek irfan ister, anlamak insan” demişlerdir. 

Baki (1526-1600) – “Sultânü’ş-şuarâ” (Şairler Sultanı)

Yaşadığımız topraklarda birçok medeniyet var olmuştur. Bunlar içerisinde  hem milli hem dini kimlik açısından hem de dönemlerinde Anadolu’nun her alanda gelişmesini (edebiyat, camii, medrese, imarethane vb. sanat eserleri) sağlamalarından ötürü en önemli medeniyet İslam Medeniyeti ve bu medeniyetin Anadolu’daki temsilcileri olan Osmanlı ve Selçuklular’dır. 

Osmanlı ve Selçuklular, İslam Medeniyetinin bir parçası oldukları için, gittikleri yerleri yakıp yıkmamış, aksine adalet götürmüşlerdir. Gittikleri yerlerde var olan medeniyetleri etkilemiş ve medeniyetlerden etkilenmişlerdir. Osmanlı ve Selçuklu’nun etkilendiği en önemli husus, muhakkak surette dildir. Selçuklu Devletinin en çok etkilendiği dil Farsça’dır. Hatta o derece ki Farsça, Selçuklu’nun resmi dilidir. Osmanlı’da ise resmi dil Türkçe olmakla beraber, ciddi oranda Farsça ve Arapça etkisi de görünmektedir. 

Aşağıda, günlük hayatta sıkça kullandığımız, Farsça ve Arapça’dan dilimize geçen bazı kelimeler derlenmiştir.

  • Bedava: Karşılıksız, bir karşılığı olmayan manasına gelen kelimenin aslı “bad-ı heva” olup Farsça bir tamlamadır. Farsça’da bad, rüzgar; heva, hava anlamına gelmekte olup “bad-ı heva” dilden dile ‘bedava’ haline gelmiştir. Ayrıca Osmanlı’nın mali sisteminde yer alan “ne zaman alınacağı belli olmayan” bir tür vergidir.¹
  • Beleş: Bedavada olduğu gibi karşılıksız anlamına gelen kelimenin aslı “bila şey” olup Arapça bir tamlamadır. Arapça’da “bila” -sız, siz, “şey” ise nesne anlamına gelir. “Bila şey” özellikle, milletçe severek kullandığımız bir kelime olup dilden dile “beleş” halini almıştır.
  • Alakadar: “Alaka” Arapça bir kelime olup ilgi anlamına gelirken, “dâr” Farsça bir kelime olup sahip, tutan manasına gelir. Alakadar da ilgi sahibi, ilgili anlamına gelmektedir.
  • Kahraman: Milletçe aşina olduğumuz bir kavram… Cesur, yiğit kimselere verilen bir unvandır. Dilimize Farsça’dan geçmiştir. Farsça’da “iş emreden” manasına gelen kahraman, “iş” anlamına gelen “kâr” ve “emir” anlamına gelen “ferman” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir.
  • Rüzgâr: Şiirlerin, romanların olmazsa olmazı… Havanın esintili olmasına verilen bir isim olan rüzgâr, Farsça bir kelime olup gün anlamına gelen “rûz” ve anlamına gelen “kâr, gâr” kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşmakta ve “bir günde yapılan iş” anlamını karşılamaktadır. 
  • Maalesef: Bir yere gitmek isteyip de gidecek müsaitliğimiz olmadığında hep “maalesef…” deriz. Arapça bir kelimedir. Üzüntüyle beraber, ne yazık ki gibi manalara gelen “maalesef”, beraber manasına gelen “maa” + Arapça “el” takısı ve üzüntü anlamına gelen “esef” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur.
  • Devlet: Bir ülkenin yönetimi için örgütlenen siyasi topluluğa verilen bir isim olmakla birlikte, talih anlamına da gelmektedir. Arapça “devle” kelimesi, Türkçe’ye “devlet” olarak geçmiştir.
  • Şaka: Arapça bir kelime olup mutsuz, bedbaht olma anlamlarına gelir. Türkçe’de ise tam zıddı bir şekilde kullanılır. Kelimenin Türkçe’de farklı manaya geliyor olmasının sebebi, talihsiz biri ile eğlenmenin ayıplanacak bir davranış olması olabilir.²
  • Berbat: Virane, kötü, perişan manalarına gelen Farsça bir sözcüktür. “Rüzgara savurmak, yok etmek” manasına gelen berbat kelimesi, açmak, savurmak manasına gelen “bâr” ve rüzgar manasına gelen “bâd” sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Bâd kelimesine Erzurumlu Emrah’ın bir türküsünden örnek verelim: “Bâd-ı saba selam söyle o yâre…”
  • Şaheser: Sanat alanında yapılan güzel eserlere denir. Şah ve eser sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. “Şah” Farsça, hükümdarlara verilen isimken, “eser” ise Arapça bir kelime olup işaret anlamına gelmektedir.
Fuzuli (?-1556)

Dil bir milletin en büyük zenginliklerinin başında gelir. Çünkü bir insan, dili çerçevesinde konuşur, konuşabildiği kadar düşünür ve düşünebildiği ölçüde harekete geçebilir. Kendini ifade edemeyen, hayatını birkaç sözcükle geçiren milletler, küçük milletlerdir. Oysa düşüncesini, duygusunu en iyi şekilde dile getiren milletler büyük milletlerdir. Dolayısıyla bir milletin dilinin zenginliği, o milletin büyüklüğünü göstermektedir. Örneğin Baki, Fuzuli gibi şairler dilin en zengin dönemlerinde yaşamış, duygu ve düşüncelerini en veciz şekilde dile getirmişlerdir. Dilin zengin olduğu o dönemi göz önünde bulundurduğumuzda, sadece edebiyatın değil, siyasetin, ilmin, iktisadın, dinin vb. toplumsal alanın tüm noktasında güçlü olunduğu gözlenecektir. En öz şekilde denebilir ki:

Dil, bir milletin ufkudur.


Kaynakça

  • TDV İslam Ansiklopedisi
Habip Genç

Habip Genç; İstanbul Sultanbeyli’de 2003 yılında doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Sultanbeyli’de tamamladı. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 3. sınıf öğrencisi ve hâli hazırda İLEM’de 2. Kademe öğrencisidir. Edebiyat ile ilgilenmekte çeşitli dergilerde yazılar kaleme almaktadır.

Leave a Comment